Demirciler Çarşısı Cinayeti romanın ana konusu, Akyol ve Sarıoğlu aileleri arasında ne zaman başladığı belirsiz bir kan davasıdır. Yaşar Kemal, roman boyunca iki kanlının (Akyollu Mustafa Bey ile Sarıoğlu Derviş Bey) hal ve hareketlerini, duygu ve düşüncelerini analiz eder. Biz onların bir parçası oluruz, onlar bizde yaşamaya başlar. Çünkü iki kanlı da soyludur ve birbirine karşı saygılıdır. Ancak soyluluk ve saygılılık, Süleyman Aslansoypençe, Cafer Özpolat, Hacı Kurtboğa, Ala Temir Ağa, Mahir Kabakçıoğlu gibi beylerin Akçasazın bereketli topraklarından daha çok pay elde edebilmek için devreye girmesiyle, değişir, farklı bir hal alır.
Yaşar Kemal, romanda 1950’li yıllardaki Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısındaki değişimi Akçasaz/Çukurova örneği üzerinden vermiştir. Bir yandan eski ağaların kan davası, öte yandan Amerika’nın güdümünde dünyaya ayak uydurmaya çalışan Türkiye. Bunu bir baba ve oğul örneği üzerinden verebiliriz. Akyollu Mustafa Bey, Murtaza Bey’in dökülen kanının öcünü Derviş Bey’den almaya çalışırken; Mustafa Bey’in oğlu Mehmet Ali, traktör hayranıdır ve tarlaları traktörle sürmek istemektedir, ayrıca kan davası onun umurunda olmaz.
Makalemizin asıl konusu olan Demirciler Çarşısı Cinayeti romanındaki Kürt temalara geçmeden evvel belirtmek gerekir ki Yaşar Kemal, Kürtçe yaşayan ve Türkçe yazan nevi şahsına münhasır bir yazardır. O, hiçbir zaman Kürtlüğünü geri planda tutmamıştır. Kendi insan gövdesini, Kürt kökü ile Türkçe dalları arasına ustalıkla yerleştirmiştir. Bu gerçeği, Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde açık ve net olarak görüyoruz. Eserinde tamamında Kürt gerçekliği vardır. Yazar Kürtçe düşünüp Türkçe yazarken; öte yandan kurgusunu Türkçe yaparken gerçeklere Kürtçe bakmasını da bilmiştir. Bu açıdan diyebiliriz ki Yaşar Kemal Türkçeyi en iyi kullanan Kürt yazarların başında gelir.
Romanındaki Kürt Temalar
Yazar, ilk sayfalarda ayağını toprağa sağlam basıp “Kürt tandırı”ndan şöyle bahseder: “Avlunun kuzey köşesinde duvarın dibinde yan yana sıralanmış dört tane, kuyu gibi derin Kürt tandırı vardır.” (s. 25).
Atlılar her yerdedirler ve olur olmaz zamanlarda onlar “Kürtçe” de bağırırlar, yaşama ayrı bir renk katarlar ustanın kaleminde. (s. 33).
Romanında tamamında Derviş Bey’in adamı ve Murtaza Bey’i öldüren Vanlı Kürt Mahmut’u görürüz. Mahmut gözlerden ırak olur ama onun varlığını her yerde hissederiz. Mahmut’un Murtaza Bey’i öldürmesi ve Kürt Haydar yüzünden yakalanıp öldürülmesi de ilginçtir. Burada ihanetin esmer yüzü yine karşımıza çıkar. (s. 492).
Ayrıca Mahmut’un dilinin ucundan düşmeyen “Kürt türkülerinin”, dengbêjlerin okuduğu sitran ya da kilam olduğunu anlıyoruz. (s. 54, 60, 66).
Murtaza Bey’in anası da Erzurum merkezli Dördüncü Ordu bölgesinden bir Kürt kadınıdır. (s. 55).
Kürtler tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Yazar bir başka yerde Luristan, Kirmanşah, İlam ve Huzistan’dan gelen “Lek Kürdünden” bahseder. (s. 106).
Dersim Kürtler açısından önemli bir yerleşim yeridir. “Dersimin meteliği vurur kangal bıyıklı Kürtleri”, Derviş Bey’in nişan öğretmenlerindendirler. (s. 112). “Kangal bıyıklı Kürtler” her yerdedirler ve roman boyunca varlığını hissettirirler.
Romanda Kürt lakabıyla bilinen birçok karakter vardır. Bunlar: “Kürt Temir, Kürt Ali Ağa, Kürt Cerrah Ağa.”
Yaşar Kemal, birçok yerde Kürt ve Kürtler kelimelerini kullanmıştır. (s. 326, 327, 539). Biz buradan anlıyoruz ki, yazarın Kürt kelimesini kullanmasının ayrı bir anlamı vardır.
Türkiye ile Suriye sınırındaki “Kürtdağı” hem bir tarihsel gerçeklik hem de sosyal hayatın bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. (s. 471).
Romanda bir de “Dağlı Kürd” gerçeği vardır. Dağlı Kürd’ün gölgesi romanında tamamında üzerimize düşmektedir. Çünkü yazar Dağlı Kürd’e ayrı bir önem vermektedir. O, dağın Kürtler için ayrı bir öneminin olduğuna dikkat çekmek istemiştir.
Romanda birebir kullanılan Kürtçe kelimelere birkaç tane örnek verebiliriz: Tavukların civciv çıkarması için yumurtaların üzerine yatması anlamında kullanılan “Kurk” (s. 80); “bir bir, tek tek” anlamında kullanılan “yek be yek” (s. 84); kışın yakacak olarak kullanılan davar dışkısı “kerme” (s. 193, 481); “öç, yazıklanma” anlamında kullanılan “hayf” (s. 215); “yüz bin” anlamındaki “sed hezar” (s. 324, 327, 331); “korumak” anlamında kullanılan “sıtar” (s. 463); “baş” olan “ser” (s. 477) vs.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Yaşar Kemal insana kıymet verdiği için kaleminin namusunu korumuştur. Türkçe yazarken bile Kürt köküne bağlı kalmıştır. O, Kürt kökünü kendi toprağının derinliklerine salarak bütün insanlara Türkçe meyveler ikram etmiştir. Burada altını çizilmesi gereken söz, insandır. Yaşar Kemal güzel bir insandı. Güzel insanlara selam olsun.
Misafir