27 Ağustos 2025


Avrupa kendi barışını yönetemiyor



Haluk ÖZDALGA

A- A+

Washington’da Başkan Trump’la görüşen Avrupa’nın önde gelen yedi liderini gösteren fotoğraf hüzün verici.

 

Kocaman masasına kurulmuş Başöğretmen Trump, etrafına dizilmiş ve kendisini uslu uslu dinleyen öğrencilerine yapılması gerekenleri anlatıyor.

 

Avrupalı liderler daha önce hiç bu kadar küçük düşürülmüş durumda görülmedi.

 

Alaska’da gerçekleşen Trump-Putin zirvesiyle kıyaslayın.

 

O buluşma Trump’ın davetiyle gerçekleşti. Her yönüyle iki eş düzeyli lider toplantısı oldu. En önemli konu, önce ateşkes yapılarak veya doğrudan barış müzakerelerine başlanmasıydı. Trump görüşmeden önce ilk seçeneği savunuyordu ama Rusya lideri Putin’in doğrudan barış görüşmelerine başlama önerisini kabul etti.

Ardından Trump sadece Ukrayna lideri Zelenski ile görüşmeyi planlıyordu. Trump’ın Putin tarafından “baştan çıkarıldığını” düşünen Avrupalı liderler topluca giderek ağırlık koymaya karar verdi. Kendilerini davet ettirdi. Trump’ın kolayca ikna edildiği, “en son konuştuğu kişinin görüşlerini benimsediği” gibi fantezi teoriler dolaştırdılar.   

Trump Zelenski’yle görüşürken ve Putin’le uzun bir telefon görüşmesi yaparken Avrupa’nın yedi büyük lideri en az üç saat bir odada bekledi.

En kritik konu yine ateşkes veya doğrudan müzakerelere başlanması idi. Almanya Başbakanı Merz ateşkesin bir zorunluluk olduğunu söyledi.

Trump’ın yanıtı çok kısaydı: “Denedim ama olmadı”. Sonra azıcık yüzünü ekşitti. Avrupalı liderler anladı, bir daha o konuya girmediler.

Günlerce kendi aralarında konuşup görev taksimi ve psikolojik analizler yapan, ağırlık koymak için Atlantik ötesi sefere çıkan önde gelen liderlerin özgül ağırlıklarının ne kadar olduğu ortaya çıktı.

Avrupa kendi kıtasında barışı yönetemiyor. Sadece şimdi değil, savaşının başladığı Şubat 2022’den beri.

Ocak ayında göreve başladığında Avrupalı politikacılar en ağır sözcüklerle Trump’a saldırıyordu.

O günlerde “Tahminim, Avrupalı ülkelerin çoğu bir süre sonra Trump’ın arkasında hizaya geçecek” diye yazmıştım.

Ama bu kadarını beklemiyordum.

Şimdi, Ukrayna’ya güvenlik garantisi mutabakatı çıktı, Rusya da kabul ediyor iddiasıyla güya o toplantıdan bir sonuç elde edilmiş gibi kamuoyunu ve kendilerini avutuyorlar.

Halbuki Rusya baştan beri Ukrayna’ya güvenlik garantileri verilmesini kabul etti ve hiçbir zaman karşı çıkmadı. Amerika-İngiltere ikilisinin sabote 2022 Antalya barış mutabakatında, çoğu Batılı 15 civarında ülkenin güvenlik garantisi vermesi öngörülmüştü. Şimdi barış olursa yine verilecek. Ama ayrıntılar henüz belli değil, müzakerelerde ortaya çıkacak.

Yani yedi liderin toplantısından yeni hiçbir şey çıkmadı.

Rusya’nın baştan beri kesin şekilde karşı çıktığı, NATO ülkelerinin Ukrayna’da barış gücü konuşlandırması. Ama bu güvenlik garantisinden ayrı bir konu. Rusya’nın NATO askerlerini istemeyişinin nedeni, bir çatışmaya karışarak NATO-Rusya savaşını tetiklemesi riskinden kaçınmak.

*     *     *

Olup biteni daha iyi anlayabilmek için önce barış müzakereleriyle ilgili bazı basit teknik hususları görelim.

Sık başvurulan klasik bir barış müzakeresi yöntemi uygulanıyor. Savaşan iki taraf Ukrayna ve Rusya, ABD’yi arabulucu olarak kabul etti.

Arabulucunun ilk işlerinden biri, tarafların kırmızı çizgilerinin birbirini kesmeyecek şekilde belirlemeye çalışmaktır. Eğer bu mümkün olmazsa müzakere başlamaz ve savaş devam eder. Tarafların kırmızı çizgisi herhangi bir konuda olabilir.

Kırmızı çizgilerde uzlaşma sağlandıktan sonra iki ülke heyetleri arasında ayrıntılı ve uzun müzakereler başlayacak, iyi ihtimalle aylarca sürecek.

Heyetler arasında mutabakat sağlamanın mümkün olmadığı tek tük konularda genellikle son çare olarak iki tarafın lideri görüşür. Liderler arasında daha erken tarihlerde görüşme pek tercih edilmez, çünkü müzakerenin kopma ihtimali daha fazladır.

Aradan yedi ay geçti ama Amerika henüz kırmızı çizgilerde uzlaşma sağlayamadı, müzakereler başlayamadı.

Önemli bir engel, ateşkes veya doğrudan müzakerelerin başlaması. İkisi de mümkün.

Trump’ın doğrudan barış müzakeresi seçeneğini kabul etmesi, Avrupalıların fantezilerine göre, ya yedi Avrupalı liderin toplam ağırlığının tek başına Putin’in gerisinde kalmasından ya da Trump’ın kişisel nedenlerle Putin’e “teslim olmasından” kaynaklanmış olmalı.

Ama öyle değil.

Rusya’nın ateşkesi kabul etmesi çok zor. Birinci olarak, savaş alanında kazanan taraf. Elindeki en büyük koz bu. O kozu kaybetmeden masaya oturmak istiyor.

Daha önemlisi, Putin dahil asker-sivil Rus seçkinler için toprak kazanımından daha stratejik bir husus var: Barış anlaşmasından sonra bu savaşın kesinlikle bir daha tekrar etmemesi.

Ama ateşkes olursa, müzakerelerin sonuçsuz kalması ve problemin “dondurulmuş ihtilafa” dönüşme ihtimali artacak. Donbas’ta olduğu gibi, Ukrayna Batı’nın yardımıyla silahlanabilir ve tekrar savaş başlayabilir. Suriye’de İdlip’te ateşkes sonrasında yaşanan aynı doğrultudaki gelişmeler de kesinlikle Kremlin’in hafızasında canlı duruyordur.  

Putin muhtemelen Alaska’da Trump’a uygun bir üslupla bu gerekçeleri anlattı, o konuda geri adım atamayacaklarını, kırmızı çizgileri olduğunu belirtti. Trump müzakerelerin başlamasını istiyor; kabul etti.

Rusya kaybeden taraf olsaydı böyle bir pozisyon alamazdı.

Ukrayna da isterse (Avrupa’yla beraber) ateşkes olmadan müzakereye hayır diyebilir, hakkıdır. Ama savaşın devamının daha büyük kayıplar getireceğini herhalde görüyorlar.

*     *     *

Savaşın başından beri Rusya’yı ve Amerika’yı anlamak nispeten kolay oldu (onaylamak anlamında değil).

Ukrayna’nın NATO üyeliğini ve Batı’nın silahlarıyla donatılmış “batırılması imkansız bir uçak gemisine” dönüşmesini Rusya’nın kabul etmesi mümkün değildi. Aynı durumda Amerika’nın da yapacağı gibi.

Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in hatıralarında da anlattığı gibi, Batılı liderlerin hepsi Rusya’nın bunu kabullenmeyeceğini biliyordu.

Önceki ABD Başkanı Biden yönetiminin amacı Rusya’yı yenilgiye uğratmak veya zayıflatmaktı. Okyanusun ötesindeki ABD için, savaş giderlerine destek dışında bir maliyet ve risk yoktu. Bu tutumun Amerika açısından mantığını anlamak kolay.

Trump ise ABD’nin Avrupa ve Ortadoğu’daki askeri angajmanlarını en aza indirmek, Çin’e ve Pasifik bölgesine yoğunlaşmak istiyor. Ayrıca belli ki, Rusya’yla daha iyi ilişkiler kurarak Çin-Rus ittifakını hiç olmazsa biraz gevşetme arayışında.

Ancak Avrupa’nın ne yapmak istediğini anlamak hiç kolay değil.

Güçlü bir askeri endüstriye ve dünyanın en büyük nükleer silah stoğuna sahip Rusya ile kıtanın ortasında bir savaşın, her bakımdan Avrupa’nın aleyhine olduğu aşikar.

Ama Avrupa’nın merkez siyaset liderleri ilk günden beri barış için tek bir adım atmadı.

Rusya savaşı başlatmadan önce aylarca müzakere talebinde bulundu, Biden konuşmayı reddetti. Avrupalı liderler müzakere lehinde küçük parmaklarını oynatmadı, Washington’a topluca gidip ağırlık koymak akıllarından geçmedi.

Savaş başladıktan hemen sonra Ukrayna ve Rusya barış için Antalya’da anlaştı. Nisan 2022 başında İngiltere’nin muhafazakar Başbakanı acele Ukrayna’ya koşturdu, Zelenski’yi anlaşmayı bozmaya ikna etti. Johnson anılarında “Batı adına” bunu nasıl yaptığını anlatıyor.

Nisan 2022’de AB’nin Dış İlişkiler Sorumlusu İspanyol sosyalist Josep Borrell’in yargısı kısa ve kesindi: “Bu savaş, savaş meydanında kazanılacaktır!”

Ocak 2023’e gelindiğinde İsveç’in eski Başbakanı Carl Bildt, Putin’in sonunu ilan etti ve müdahale için Batı’yı göreve çağırdı: “Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin rejiminin bu savaşta hayatta kalamayacağı giderek yükselen bir ihtimal… Bu yeni “zorluklar zamanı”, Rus tarihinde daha önce yaşandığı gibi, Putin’in iktidardan ayrılması üzerine derhal başlayacak… Batılı siyasetçiler, demokratik zihniyetteki güçlerin (Rusya’da) üstün gelmesi için gereken koşulları ve teşvikleri yaratmanın yollarını aramalı…”

Sayın Başbakan müdahale davetini Rus tarihine gönderme yaparak doğrulamaya çalışıyor ama, o tarih hakkındaki bilgisinin yüzeysel olduğu belli. Rusya’nın 1100 yıllık tarihinde üç kez derin iktidar değişikliği ve ona bağlı “zorluklar zamanı” olarak bilinen dönem yaşandı (İng. Time of Troubles; Rus. Smutnoye vremya).

Ama bunların hiçbiri yabancı güçlerin müdahalesiyle olmadı. Hepsi Rusya’nın kendi iç dinamiklerinin sonucuydu.

Peki ama, dünyanın her yöresindeki savaşlarda çatışmayı bırakın, müzakere yapın, diplomatik çözüm bulun diye başkalarına akıl veren Avrupalı politikacılar nerede? O öğütleri kendi kıtalarındaki bu kanlı savaşı durdurmak için neden uygulamıyorlar?  

Avrupalılar, askeri güçle sınırların değişmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguluyor. Tamamen doğru.

Ancak takaddüm eden (öncül) diğer bir uluslararası hukuk kuralı, ihtilafların öncelikle müzakere, arabuluculuk gibi yöntemlerle çözme yükümlülüğü getirir (BM Ana Sözleşmesi, Md. 33.1).

*     *     *

Evet, Trump rezil ve güvenilmez bir politikacı. Çocukların açlıktan öldüğü Filistin soykırımının bir numaralı patronu. Trump’ın İsrail ve İran siyaseti bölgemize büyük felaketler getirebilir. Yetenekli İran uzmanı Trita Parsi’ye göre, büyük olasılıkla ABD’nin da destekleyeceği ve birincisinden çok daha kanlı bir İsrail-İran savaşı bu yıl sonundan önce yaşanacak.

Ama Trump Ukrayna’da barışı arayarak doğru yapıyor, yön duygusunu yitirmiş Avrupalı liderlerden daha doğru davranıyor.

Avrupalı liderler ve medya yıllardır sürdürdüğü “Rusya stratejik yenilgiye uğratılacak, asla kazanamaz, kaybetmek zorunda, bak işte kaybetti” söylemiyle öyle bir koşullanma yarattı ki, şimdi Rusya’nın kazanma olasılığını dahi telaffuz edemiyorlar.

Mevut süreç olumlu sonuçlanırsa büyük ölçüde Rusya’nın dikte ettiği şartlarda olacak, kazanan resmen ortaya çıkacak.

O nedenle Avrupalı liderler Trump’a ters düşmemek için son zamanlarda barış istiyormuş gibi görünse de gerçek niyetlerini öyle olduğu kuşkulu. Barış isteselerdi ilk işleri Moskova’yla konuşmak olurdu.

Politico sitesine göre Avrupalı liderlerin oyun planı, Trump’la beraber hareket etmek ve mevcut barış sürecinin çökmesi beklentisi üzerine kurulu.

Ama savaş devam ederse, Avrupa ülkelerinin savaşın gidişini değiştirmeyi deneyebilmesi için dahi en az 100 bin, muhtemelen çok daha fazla askeri Ukrayna’da savaş meydanına sürmesi gerekiyor.

Siyaseten imkansız, çünkü Avrupa’da hiçbir ülkede Ukrayna’dan her ay gelecek binlerce ceset torbasını kaldırabilecek kamuoyu bulunmuyor.

Dünyanın içinden geçtiği zor dönemde, Avrupa bağlamında önemli iki konuyu daha ilk fırsatta ele alacağız.

– Orta vadede Avrupa’da yaşanacak muhtemel gelişmeler.

–  Hukuk devleti, insan hakları, barış gibi temel değerler son 350-400 yılda Avrupa’da doğdu ve gelişti. Ama son savaşların da gösterdiği gibi Avrupa’nın dış politikasında bu değerler öncelik taşımıyor. Bu zıtlık nasıl okunmalı?

 

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır