15 Temmuz 2025


İki yeni kitap



Haluk ÖZDALGA

A- A+

Güncel olayların biraz dışına çıkarak nispeten yeni iki önemli tarih çalışmasını tanıtmak istiyorum.

Kendi tarihimizle doğrudan ilgili bu iki değerli eser aynı zamanda, günceli daha iyi anlamamıza katkı sağlıyor. Dileğim, düşünce hayatımızın zenginleştirecek bu kitapların Türkçeye çevrilerek yayınlanması.

– Şam Olayları (2024), Eugene Rogan (1)

Rogan, Arap ve Osmanlı dünyasının yaşayan en yetkin tarihçilerinden biridir. “Araplar” ve “Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşü” başlıklı iki büyük eserin yazarıdır.

Arap halklarının büyük çoğunluğu, 300 ila 500 yıl arasında değişen uzun yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun parçasıydı. Albert Hourani’nin “Arap Halklarının Tarihi” adlı başyapıtından sonra Rogan’ın “Araplar” çalışması, aynı konuda bir başka büyük eser.

Diğeri ise Ortadoğu’nun modern tarihini şekillendiren Büyük Savaş’ın (1914-2020) sıcak cephelerini olduğu kadar diplomatik oyunlarını da anlatan, Osmanlı’nın çöküş yıllarının kapsamlı bir incelemesi.

Rogan son kitabında, zaman ve mekan olarak daha sınırlı bir konu seçmiş, Osmanlı vilayeti Suriye’de 1860’da yaşanan olayları ve İstanbul’un tepkisini derinlemesine inceliyor.

Bugünkü Lübnan’ın ortasında yer alan Lübnan Dağı’nda (Cebel-i Lübnan) Mayıs 1860’ta Dürzilerin saldırısıyla başlayan kanlı çatışmalarda, üç gün içinde çoğu Katolik Maruni olmak üzere 11 bin kişi hayatını kaybetti.

Gerginlik ve çatışmalar birkaç hafta sonra Şam’a sıçradı. O günlerde Şam’da nüfusun %15’ini oluşturan 22-23 bin civarında Hıristiyan yaşıyordu. Müslüman halk Hıristiyan mahallelerine saldırdı, sekiz gün süren kargaşa ortamında en az beş bin Hıristiyan öldürüldü, Hıristiyanların 15 bin civarındaki evleri ve dükkanlarının neredeyse tamamı yıkıldı, kundaklandı ve yağmalandı. Kaçabilenler dışında kalan 11 bin Hıristiyan, canını kurtarmak için Şam Kalesi’ne sığındı.

Şam Valisi Ahmed Paşa, bütün taleplere rağmen kargaşayı ve katliamı konağından dışarı çıkmadan izledi. Gerekçesi, Şam’daki askerlerin merkezden gelen talimatla Bosna’ya gönderilmiş olması, emri altındaki zabıta ve başıbozukların ise yetersiz kalacağı idi.

Sultan Abdulaziz, Hariciye Nazırı Fuad Paşa’yı dört bin askerden oluşan bir kuvvetin başında, tam yetkili olarak derhal Suriye’ye sevk eder. Fuad Paşa işleri yoluna koyana kadar 16 ay bölgede kalır.

Olayları şiddetle protesto eden Avrupa ülkelerinin beşinin temsilcilerinden oluşan Suriye Komisyonu, Beyrut’a yerleşir. Sert demeçler yayınlayan İmparator 3. Napolyon’un Fransız donanmasıyla yolladığı altı bin kişilik askeri güç Lübnan’a çıkartma yapar. Avrupalı devletlerin bölgedeki Osmanlı egemenliğine şu veya bu şekilde son verme niyeti bellidir.

Fuad Paşa ilk iş olarak, adaletin tarafsız ve dengeli şekilde, ayırım gözetmeden herkese uygulanmasını sağladı. Vali Ahmet Paşa ve bazı eşraf dahil suçlu bulunanlar yargılandı; çok sayıda idam, hapis veya Kıbrıs’a sürgün cezaları verildi. Ama adalet dağıtımı ölçülü tutuldu, isyan ve yağmaya karışan küçük suçlulara kadar inilmedi.

Hıristiyan ahaliden isteyenlerin Beyrut’a güvenli şekilde göç etmesi sağlandı, kalanlar geçici konutlara yerleştirildi ve çıkarılan özel vergiyle zarara uğrayanların sadece yıkılan ev ve dükkanları değil, yağmalanan malları da %100 olmasa bile bütçe imkanları içinde tazmin edildi.

Müslüman çoğunluk ve azınlık nüfusun tekrar entegre olabilmesi önemli bir hedefti. Müslümanlar arasında kıskançlık ve misilleme duyguları doğmaması için, Hıristiyanlara sağlanan tazminat ve destekler Müslüman nüfus lehinde ve memnuniyet uyandıracak paralel uygulamalarla dengelendi.

Fransız komutanın niyeti, daha büyük bir Fransız gücünün gelmesine yol açabilecek çatışmalar çıkarmak olduğu görülüyordu. Fuad Paşa, Fransız ordusunun başta Dürziler ile olmak üzere, silahlı çatışmalara girmesini değişik taktikler ve manevralarla önledi. Fransız askerleri 7-8 ay sonra çekildi.

Rogan, 1860 olaylarını bölgedeki geleneksel Osmanlı düzeninin çöküşü olarak niteler. Olayların nedenlerini, gelişmeleri ve Fuad Paşa’nın tutumunu kitabında ayrıntılı şekilde anlatır ve irdeler. Nihai yargısı nettir: “Fuad Paşa tek bir yanlış yapmadı”.

Sultan Abdülaziz de benzer kanaatte olmalıydı ki, Fuad Paşa’yı Kasım 1861’de Sadrazam tayin etti.

Fuad Paşa İstanbul’a döndükten sonra da Suriye’ye yakın ilgisini sürdürdü. Şam’da yıkılan binaların hepsinin yeniden inşası 1864’de tamamlandı.

Aynı yıl, Mithat Paşa’nın da büyük katkısıyla, Tanzimat’ın en başarılı reformlarından Vilayetler Nizamnamesi yayınlandı. İşlevini yitirmiş eyalet sistemi yerine, bugün de büyük ölçüde yürürlükteki “vilayet, sancak, kaza, nahiye, köy” düzenine geçildi.

Şam, Kudüs ve Sayda eyaletleri birleştirildi, Şam Vilayeti oluşturuldu. Gelirler arttı, hızlı bir imar ve refah dönemi başladı. Herkes seçimlerde oy kullanıyor ve her kesim yerel meclislerde temsil ediliyordu. Bu, uyruk statüsünden vatandaşlığa doğru atılan büyük bir adımdı.

Şam tekrar çöl kenarında dalga dalga yükselen yeşillikler içinde pırıltılar saçan yüce bir kente dönüştü. Mithat Paşa ve Hamidiye Çarşıları (Suk) gibi zamanın en büyük ve ferah kapalı alışveriş merkezleri veya Müslüman, Hıristiyan, Yahudi eşrafın zarif mimarlık örnekleri oluşturan görkemli konakları o yıllarda inşa edildi.

*     *     *

Rogan’ın nefis çalışmasının çağrıştırdığı iki hususa değinmek istiyorum.

Mart ayının ilk günlerinde devrik Esed rejimine bağlı bazı silahlı birlikler Lazkiye civarında ayaklanma başlattı ve yeni rejimin güçleri tarafından bertaraf edildiler.

Ancak aynı günlerde aralarında çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlı insanın bulunduğu 1500 civarında masum sivil, sadece Alevi olukları için vahşi şekilde katledildi. Reuters’in yaptığı ayrıntılı bir araştırma, katliamı yapan Cihatçı Selefi örgütler ile “Şam’da Suriye’nin yeni liderlerine hizmet eden kişiler arasında doğrudan bir emir komuta zinciri” bulunduğunu yazıyor. Geçen ay sonunda yayınlanan araştırma, Alevilere dönük katliamın azalan sayılarda da olsa, halen devam ettiğini bildiriyor.

Buna karşılık Ankara’daki siyasi iktidarın üst düzeyinden, masum sivillerin katliamı kınayan, hatta üzüntü ifade eden bir açıklama gelmedi.

Eğer Fuad Paşa’nın, Sultan Abdülaziz’in ve Osmanlı’nın Suriye’de izlediği tutum bizim “yerli ve milli” kimliğimizi oluşturuyorsa, mevcut iktidarın aynı nitelikleri temsil ettiği iddiası acaba ne kadar inandırıcı olabilir?

İkincisi, başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin 1860 olayları karşısındaki tutumu.

Fransa’nın 1830’da işgal ettiği Cezayir’de halkın direnişi 1870’lerin ortasına kadar sürdü. Fransız ordusu direnişi en vahşi yöntemlerle bastırdı. Harvard Üniversitesi Tarih Profesörü Ben Kiernan’a göre yaklaşık 45 yıl süren direnişte Fransız ordusu 825 bin Cezayirliyi öldürdü. Fransız komutan askerlerine “esir almayın, hepsini biçin” talimatı vermişti.

Kamu düzeninin birkaç gün için çökmesi sonucu Lübnan Dağı ve Şam’da isyancılar Hıristiyanları öldürünce bölgeye asker sevk eden Fransa, o sıralarda, her yıl on binlerce Cezayirliyi katlediyordu. Üstelik bunu Fransız devletinin emrindeki ordu yapıyordu ve Cezayir’i sömürgeleştirmekten başka bir gerekçeleri yoktu.

Sert protestolar yağdıran, Suriye Komisyonu kurup hemen bölgeye gönderen diğer Avrupa ülkeleri ve kamuoyları ise, Fransız devleti aynı günlerde on binlerce Cezayirliyi katlederken, başlarını başka tarafa çevirdi, görmediler, hiç ses çıkarmadılar.

– Vehhabilik (2023), Cole Bunzel (2)

Diğer kitap, 1932’de kurulan Suudi Arabistan’ın tarihini anlatıyor ve Muhammed bin Abdülvehhab’ın geliştirdiği, katı İslam yorumuna dayanan Vehhabilik dogmasını inceliyor. Vehhabilik Suudi devletin resmi ideolojisidir.

Hemen vurgulayalım, Arap uzmanı Bunzel’in anlatıkları, tamamen Osmanlı tarihinin bir parçasıdır.

Bir ara Suudi Arabistan tarihine merak salmış, bol okuma yapmıştım; en öğretici bulduğum Rus tarihçi Alexei Vassiliev’in eseriydi. Şimdi diyebilirim ki, Bunzel’in çalışması özellikle Vehhabi dogmayı kavrama açısından neredeyse rakipsiz bir derinlik ve perspektif sunuyor.

El Kaide, IŞİD ve bütün Cihatçı Selefi radikal örgütlerin temel ideolojik kaynağı Vehhabi dogmadır. Vehhabiliği yeterince tanımadan bu örgütleri anlamak ve yorumlamak zordur.

Kimi çevreler son zamanlarda “Siyasal İslam artık bitti” yorumları yapıyor. Bu değerlendirmenin neye dayandığı belli değil.

Aksine, güçlenmesi için elverişli bir ortam ve o yönde gelişmeler var. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da son yıllarda Cihatçı Selefilik hızla yayılıyor. Türkiye dahil.

O nedenle Vehhabiliği daha yakından tanımakta fayda var.

Somut bir örnek Suriye. Devleti yeniden inşa etmeye çalışan ülkenin yeni lideri Ahmet el Şara ve dayandığı örgütlerin tamamının ideolojisi Vehhabilik.

Suriye’de neler olacak henüz belli değil. En genel anlamda, ülkenin önünde başlıca iki seçenek var. Vehhabi ideolojiye sahip yeni bir otoriter iktidarın konsolide olması veya parçalanma. İkisi de Türkiye için kötü.

Vehhabilik bizim kimliğimizi oluşturan İslam anlayışına en aykırı din yorumudur. Türkiye’nin “yerli ve milli” kimliğiyle bağdaşmayan birinci ihtimal rahatsız edici sonuçlar doğuracaktır.

Görünürde Cihatçı Selefilere şiddetle karşı olan Amerika, aynı zamanda onlarla en çok işbirliği yapan Batılı ülkedir. Amerika’nın işine gelirse, Suriye’deki otoriter Vehhabi rejime itiraz etmeyeceğini gösteren örnekleri saymaya bile gerek yok.

İngiltere’de yaşayan Arap Yarımadası kökenli Madawi el-Raşid, Suudi Arabistan konusunda başarılı yayınları bulunan bir akademisyen. Aynı zamanda geçmişte Türklere en yakın duran Raşidi ailesinin bir kızı.

Riyad’da iktidar bir ara Raşidilerin eline geçmişti. Suudiler kendi devletini ancak onları mağlup ettikten sonra kurabildi. Birinci Dünya Savaşı öncesinde, 1900’lerin ilk yıllarındaki kritik Raşidi-Suudi çatışmalarında Osmanlılar Raşidileri destekledi, ama yardım için sadece az sayıda asker gönderebildi, Suudiler kazandı.

O mücadeleyi Raşidiler kazansaydı, Mekke ve Medine dahil tüm Arap Yarımadası’nın kaderi değişir, Vehhabilik günümüzdeki etkisini elde edemezdi.

Ankara’nın o bölgeyi yakından tanıyan uzmanlara ihtiyacı var. Madawi el-Raşid gibi değerli birikime sahip danışmanlardan yararlanması isabetli olurdu.

———-

(1)- Eugene Rogan, The Damascus Events, The 1860 Massacre and the Destruction of the Old Ottoman World, 377 sayfa, Allen Lane Penguin Books, 2024.

(2)- Cole M. Bunzel, Wahhabism, The History of a Militant Islamic Movement, 385 sayfa, Princeton University Press, 2023.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır