15 Temmuz 2025


İklim Kanunu’nda atlar arabanın önüne koşuldu



Haluk ÖZDALGA

A- A+

İklim Kanunu’nda, bir iklim yasasında mutlaka yer alması gereken temel konuların birçoğu bulunmuyor. Kanun’da esas olarak yalnızca Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ile ilgili düzenlemelere yer verilmiş.

Halbuki iklim değişikliği mücadelesinde ETS ikinci planda bir meseledir.

Ancak tali bir alanda yasal düzenleme yapılırken dahi iş, mutlaka gereken ön çalışmalar olmadan ve zamansız bir şekilde ele alındı.

Atları arabanın önüne koştular.

Paris Anlaşması 2015 yılında yürürlüğe girmesine rağmen Ankara, anlaşmayı imzalamamak için uzun süre direndi. Bu direniş İran, Irak ve Libya gibi çoğu savaş koşullarında yaşayan az sayıda ülkenin oluşturduğu bir grup içinde yer alınarak ve çok anlamlı olmayan gerekçelerle yapıldı.

Siyasi karar vericiler ve üst düzey bürokratlar altı yıl boyunca gerçekçi olmayan açıklamalarla süreci geciktirdiler. Nihayet 2021 yılında, direnişin işe yaramadığı anlaşılmış olmalı ki, taleplerin hemen hiçbirinin karşılanmamasına rağmen Ankara, Paris Anlaşması’nı imzaladı.

Eşzamanlı olarak Türkiye’nin 2053 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonu hedefine ulaşacağı ilan edildi.

Ancak böyle bir hedef açıklanırken, emisyon yayan tüm sektörlerin – enerji, sanayi, ulaştırma, tarım, şehirler vs.- detaylı şekilde analiz edilmesi, hedefe ulaşmak için uygulanacak politikaların ve önlemlerin net biçimde planlanması ve bunlara dayanan gerçekçi emisyon indirim hesapların yapılması gerekirdi.

Oysa ilgili çevrelerin neredeyse hepsi, gerekli teknik çalışmaların yeterince yapılmadığını ve açıklanan 2053 hedefinin altyapısının yetersiz olduğunu biliyor.

Avrupa Birliği 2050 hedefini belirledi, diğer ülkeler şu veya bu hedef yıllarını seçti, Türkiye de AB’nin çok gerisinde kalmasın yaklaşımıyla 2053 yılı sıfır emisyon için hedef olarak belirlendi.

Bu yaklaşımın ciddiyetsizliğini gösteren en açık işaretlerden biri, ara yıllara ait emisyon azaltım hedeflerinin açıklanmamış olmasıdır.

Eğer ayrıntılı çalışmalara dayanan gerçekçi bir plan olsaydı, elde bir emisyon azaltım grafiği de bulunur, mesela 2033 veya 2043 yılları için emisyon azaltım hedefleri kolayca açıklanabilirdi. Ancak böyle bir grafik yok.

Yalnızca 2053’te sıfır emisyon hedefinden söz ediliyor.

İşaret ettiğimiz temel hazırlıklardan sonra, ETS’ye başlamadan önce muhakkak gerekli, teknik açıdan daha zor ve meşakkatli çalışmalar vardır ki henüz onlar da yapılmadı.

Öncelikle, ülkenin toplam emisyon azaltım hedefinin yıllara göre tüm sektörler bazında nasıl paylaştırılacağı belirlenmeliydi. Ardından da her sektör içindeki her bir kurum ve kuruluşa düşen azaltım miktarları ve emisyon kotaları netleştirilmeliydi.

Misal, enerji sektöründe -ve bütün diğer sektörlerde- emisyon indirimleri yıllara göre nasıl olacak? Afşin Elbistan Termik Santralı -ve sektördeki diğer bütün özel ve kamu kuruluşları- için hangi miktarda emisyon indirim yükümlülüğü geçerli olacak?

EST’den önce, bu soruların somut sayısal yanıtlarının bilinmesi gerekiyor.

Bu zor ve külfetli bir çaba gerektirir.

Var mı böyle bir çalışma? Yok.

Bu çalışmalar yapılmadan ETS olmaz.

Atları arabanın önüne koşarak yola çıkmaya çalışıyorlar.

*     *     *

Ancak gerekli bütün çalışmalar kamu tarafından en iyi şekilde yapılsa bile, mevcut zihniyetle iklim mücadelesinin başarıyla yürütülmesi çok zor.

İklim değişikliğiyle mücadele kamu öncülüğünde götürülmelidir ama kamu kurumlarının kesinlikle tek başına omuzlayabileceği bir görev değildir. Sürecin başarısı sivil toplum, özel sektör, yerel yönetimler ve akademi ile güçlü işbirliği gerektirir.

Ancak kamu yönetiminde egemen olan mevcut zihniyet, bu işbirliğini ciddi biçimde zorlaştırıyor.

Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar):

Türkiye’nin iklim alanındaki en yetkin uzmanlarının çoğu STK’larda. Bazıları dünya çapında bilgi ve deneyime sahip.

Ama kamu bürokrasisi, bu uzmanlara tepeden bakıyor. STK’lar küçümseniyor, dışlanıyor.

Elbette her STK aynı nitelikte değil; ama bu, geneli yok saymanın gerekçesi olamaz.

Özel Sektör:

Özellikle büyük şirketler, sürdürülebilirliğin kendi varlıkları için hayati ve kritik olduğunun farkında. Bu alanda kendi çabalarıyla ciddi adımlar atıyor, çalışmalar yapıyor.

Fakat kamu ne yeterince bu çabaların farkında ne de güçlü bir destekleyici duruş sergiliyor.

Yerel Yönetimler:

İklim eyleminin sahada karşılık bulması için belediyelerle işbirliği şart.

Ancak merkezi yönetimle belediyeler arasında sağlıklı ilişkiler hiçbir zaman kurulamadı. Son dönemde merkezi ve yerel yönetimler arasındaki kutuplaşmanın artması, bu işbirliğini daha da imkansız hale getiriyor.

Akademi:

Üniversitelerde ideolojik kaygılara kapılmadan faydalanılabilecek nitelikli uzmanlar var. Ancak kamunun bu potansiyelden yeterince yararlandığı söylenemez.

Ayrıca, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede iyi belirlenmiş uluslararası işbirlikleri kurması ve bunları etkin biçimde yürütmesi gerekiyor.

Özetle, iklim değişikliği mücadelesi kapsayıcı, çok yönlü ve çok aktörlü çalışmalar gerektiriyor.

Yeni bir yaklaşıma ve daha açık, kapsayıcı ve işbirliğine dayalı çalışmaları önemseyen bir zihniyete ihtiyaç var.

Mevcut kamu yönetiminin vizyon ve zihniyeti bu ihtiyacı karşılayacak düzeyde görünmüyor.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır