27 Ağustos 2025


Ruşen Çakır Gazeteciliği



Faik ÖCAL

A- A+

Malum, Ruşen Çakır iktidar medyasının hedefinde. Neden Ruşen çakır hedefte? O bunu hak edecek ne yaptı? Nasıl ve kimlerin bam teline bastı?

Ruşen Çakır’ı gencecik bir üniversite öğrencisiyken okuduğum Ayet ve Slogan kitabıyla tandım. 1990’lı yılların sonlarında okumuştum kitabı ve kitap zihnim yer edinmişti. Yine aynı dönemde okuduğum Olivier Roy’un Siyasal İslam’ın İflası gibi.

Ayet ve Slogan’da şu gerçeği görmüştüm: Birileri bilerek ve bilmeyerek Ayet ve Sloganlarla hayatımızı ayrıştırıyordu, ufkumuzu daraltıyordu, dünyayı bize zindan ediyordu, insanı zehirliyordu. Bunları tanımak ve bunlara mesafeli durmak gerekirdi. Ayet ve Slogan ile ötekilerin nasıl öteleşmiş bir dünyaya mahkum edildiğini ve bunların ne kadar zararlı olabileceğini gördüm. Birileri hayatı, insanı ve gerçeği tekeline almaya çalışıyordu, başkalarına söz hakkı bırakmak istemiyordu ve bunu da çarptırılmış ayetlerle, hoyrat sloganlarla yapıyorlardı. Ayet ve Slogan benim için müthiş bir uyarı olmuştu.

Hayatımı birilerinin yorumladığı ayetlere ya da birilerinin baş döndürücü sloganlarına göre yaşamayacaktım. Hayatımı hakikate göre doğru biçimde yaşayacaktım. Ruşen Çakır, hakikate göre yaşamanın bedelinin ağır olduğunu göstermişti. Birilerinin tekelindeki Ayet ve sloganlara sığınmak, işin kolayına kaçmaktır. Esas olan ve cesur insana yakışan; aklını kullanarak hakikati dillendirmek, gerçeği söylemek ve doğru yaşamaktı.

Sonraki yıllarda onu Vatan Gazetesinde yazdığı yazılarda ve NTV’deki programlarında takip ettim, ilgiyle izledim. Çakır birilerine yaranmayı düşünmeden ya da birilerinden korkmadan hep yazdı, fikirlerini kamuoyuyla paylaştı, programlarını yaptı. Ta ki 20 Ağustos 2015’te Medyascope kanalını kurana kadar.

Hatırlanırsa 2015’ten sonra iktidarın güdümündeki medyaya tek seslilik, tek renklilik, tek doğruluk hakim olmaya başladı. Bu daha başlangıç aşamasıydı. Ruşen Çakır, NTV’nin içerideki baskısını hissetmiş olacak ki 2015 gibi erken bir tarihte NTV ile yollarını ayırdı, kendi kanalını kurdu. Kurulduğu andan itibaren 10 yıldır Medyascope’u takip ediyorum. Ruşen Çakır’ın programlarını ilgiyle izliyorum, yazılarını aynı ciddiyetle okuyorum.

Son 10 yıllık zaman sürecinde çok şey değişti hem hayatımda hem de Türkiye’de. Fakat değişmeyenlerin başında Ruşen Çakır’ın çizgisi ve Medyascope gelir. Bu açıdan 10. yılını dolduracak olan Medyascope’u ve gazetecilikteki kırkıncı yılını dolduran Ruşen Çakır’ı kutlarım, başarılarının devamını dilerim.

Ruşen Çakır demokrasinin iflah olmaz iyimser tarafı, inadına gülmeyi savunanların yüz akı, barışı hayal etmenin çocuk saflığı, insan kalesini acımasız yel değirmenlerine karşı koruyan Donkişot’u, raylarından çıkan demokrasi trenini yoluna koymaya çalışan münzevi bir aydın, özgürlüğü sonuna kadar savunan bir modern çağ dervişi...

O kendini hep solcu olarak tanımlar. Niye? Çünkü Türkiye’de demokrasi için ağır bedeller ödeyenlerin başında bir avuç solcu gelir. Solcuların çoğu iktidarın nimetlerinden yararlanma yoluna gitti. Onunki ütopik ve romantik bir solculuktur. Yani olmayan bir ülkenin hep içten içe kanayan yaralarını iyileştirmeye çalışan iflah olmaz iyimseri. Ne sağcılar onu kabul eder ne de solcular bağrına basar, vakti zamanındaki Cemil Meriç gibi. Ama her kesimde hala vicdanı ölmemiş olanlarla dostluğu vardır.

O adaleti ve dürüstlüğü hayatının ve gazetecilik mesleğinin merkezine koyan bir hakikat savaşçısıdır. Ötekileştiren kim olursa olsun rengine, diline, dinine, mezhebine, ırkına, cinsel tercihine bakmadan onların yanında durdu, onların sesi, soluğu oldu. Bütün bunların ortak noktası, mazlum olmaları. O hep mazlumdan ve mağdurdan yana oldu. Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, çocukların, sokak hayvanlarının, LGBT’lilerin, kumpas kurbanlarının, kimliği yüzünden yok edilmek istenenlerin yanında durdu. Özgürlüğü hep savundu. Kaleminin namusunu korudu.

1990’da çıkardığı Ayet ve Slogan kitabının yazarı ile Medyascope’ta 10., gazetecilikte kırkıncı yılını dolduran Ruşen Çakır’a bakıyorum. O hak ve hakikati korumak, doğruyu söylemek, mazlumdan yana olmak, emeğe ve alın terine sahip çıkmak gibi evrensel ahlaki değerler açısından 35 yıl önce neredeydiyse şimdi de aynı yerde. Bu, insanın kendisiyle onur duyacağı büyük bir başarı. Onun gibi kaç gazeteci var Türkiye’de? Yani birilerine düşmanlık yapmadan ya da birilerine yaranmadan gazeteciliği hakkıyla ve liyakatiyle yapan kaç kişi kaldı? Belki de bu yüzden iktidar medyasının ağır ve acımasız saldırılarına maruz kalıyor Ruşen Çakır.

 

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır