Kürtçe bir müzik eşliğinde kader ağlarını örüyordu, beni sana getiriyordu. Kaçış yoktu kaderden, aşktan ve acıdan. Payıma düşeni ziyadesiyle alacaktım ve hepten bambaşka bir insan olacaktım, bambaşka bir zaman yorgunu, bambaşka bir mekan sürgünü, bambaşka bir aşk yarası.
Bir Kürt Sevdim ki Mustafa Kaya’nın Çocuklar Gibisiydi, sözü şiirlerin mükemmeliydi.
Bir Kürt Sevdim Diyarbakırlıydı, ismi Şahin’di, mertti, açık sözlüydü, dürüsttü, merhametliydi. Ben Egeliydim, o Diyarbakırlı. Aramızda hem benim denizim hem onun dağları hem de ötekilerin önyargıları vardı.
Bir Kürt Sevdim sesiyle, sözüyle benzemiyordu hiç kimseye. Yaradan’ın bir planı vardı hakkımızda, hissediyordum. Bu sefer Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Öyle Bir Yerdeyim ki” şiiriyle çıkmıştı karşıma Cem Türkü Evi’nde.
İlk görüşte ona aşık oldum, o gözlerimdeki karşılıksız acıyı görmemiş olsa bile onu kalbimde taşımaya devam ettim. Tek umudum Allah’tı. İki defa bizi karşılaştırmıştı Allah, üçüncü defa da karşılaştırdığında artık ben de üzerime düşeni yapacaktım, ona yaklaşacaktım. Böyle söz vermiştim Allah’a.
Üçüncü karşılaşmamız İzmir’de E Kafe’de oldu. Ona Alternatif Bahar Şenlikleri’nden bahsettim, o bana acı gerçeği hatırlattı: Biz seninle ülkenin batısıyla doğusuyuz. Biz farklı kültürlerin çocuğuyuz. Biz bitmeyen bir kavganın bitmeye mahkum aşkıyız.
Bir Kürt Sevdim, başında beyaz takkesiyle namaza duran, Allah’ını, ahiretini hiç unutmayan, helali-haramı gözeten, kalbinde iman eksik olmayan, Allah için seven, üzülen, yaşayan ve bağışlayan. Onu çok sevdim. Onu kendimden dahi çok sevdim. Onun sayesinde kendime açılan kapıları buldum ve yürüdüm.
Bir Kürt Sevdim ve ilk defa onun dili, ırkı, geçmişi bir engel olarak karşıma çıktı. Teröristliği, vatan hainliğini, sürgünlüğü, suçu farklı tanımlıyordu ve ben ilk defa ötekiyle tanışıyordum, ilk defa Türk kimliğimi sorguluyordum, geçmişimle, köklerimle yüzleşiyordum.
Bir Kürt Sevdim, sazını eline alıp Muallim İsmail Hakkı Bey’in “Bir alevdin” şiirini okuyan, ağlayan ve ağlatan.
Bir Kürt Sevdim, istedim ki ben hep Jiyan olayım, o da hep Azad. O benim hayatımı özgürleştirsin, ben de onunla aşkı yaşayayım. Onun yaktığı özgürlük ateşinde hayatımızı birlikte yakalım.
Bir Kürt Sevdim, sırf o seviyor diye ben de Ahmet Kaya’nın “Ey fırtınalı bayır, ey mazlum Diyarbakır” şarkısını sevdim.
Bir Kürt Sevdim ve Onur Akın’ın sesiyle Geceyi Ona Yazdım bir başıma sessizce. O bir kayıptı kalbimde bir türlü parçalarını bulup bir araya getiremediğim. Bir yapbozdu, ben yaptıkça kaderin bozduğu. Bir rüyaydı yorumu olmayan, sabaha çıkamayan.
Bir Kürt Sevdim ve sırf o Kürt diye babam beni evlatlıktan çıkardı, bütün acımasız ve art niyetli ön yargılarını üzerime saldı, beni sevdiğim adam karşısında yarım ve yaralı bıraktı.
Bir Kürt Sevdim, uzaktan uzağa sevdiğini izleyen ve bir Ahmet Kaya şarkısıyla kendini hissettiren, Kürtçe bir kelimeyle aşkın bütün kapılarını sonuna kadar aralayan.
Bir Kürt Sevdim, yardımsever ve merhametliydi. Allah rızası için darda kalanlara yetişen, karşılıksız yardım etmeyi hayatının tek prensibi yapan biriydi.
Bir Kürt Sevdim ve onun için bütün geçmişimi, ailemi, arkadaşlarımı, memleketimi bırakıp onun Diyarbakır’ına yerleştim. O kendini Diyarbakır ile özdeşleştirmişti. Aşkımız Alternatif Bahar Şenlikleri’nde filizlenmişti, İzmir’de dal-budak salmıştı, Diyarbakır’da toprağın derinliklerine kök salmıştı ama tam bu esnada babam ön yargı baltasıyla aşkımızı kökünden kesti. Ben batıya düşmüştüm, o ise doğuya düştü. Kanayan ve kanatan hatıra damarları Diyarbakır toprağının altında can çekişiyordu ve ben bir başıma onlara tutunuyordum onun izini sürerken.
Bir Kürt Sevdim gözlerinde esmer bir hüzün olan, parçalanmış, sakatlanmış, yarım kalmış anılarımızın bekçiliğini yapan. Göçmen kuşlar uçuyordu gözbebeklerimizin arasında. Yorgundu onun gözbebekleri, yaralıydı gözbebeklerim.
Bir Kürt Sevdim ve Ahmet Kaya’nın her şarkısını onda yeniden, yeniden yaşadım. İçim dışım, aklım kalbim Ahmet Kaya’nın şarkılarıyla dolmuştu.
Bir Kürt Sevdim ağlama ustası olan, en son çocukluk arkadaşı öldüğü için ağlayan, isyan ateşini içinde körükleyen asla başkasına minnet etmeyen.
Ben Gönlümü Ona Vermiştim, pare pare yola sermiştim, vakitsiz bir nara düşmüştüm. Yaşamamışız onu, her şey yarım kalmıştı, yüreğindeki aşkımızı öksüz bırakmıştı. Dünyanın ortasında yapayalnız, kanatları dikenlere dolanıp çıkamayan yaralı ve tutsak bir kuş. Nefes alıp verdikçe dikenler batıyordu kuş-bedenime. Nefes alıp vermek istemiyordum ama beni Allah tutuyordu, öksüz aşkımızı koruyordu.
Bir Kürt Sevdim, gitmesini bilip geri dönmeyi bilmeyen. Geride parçalanmış bir yürek, bölük pörçük bir hikaye, yarım kalmış hayaller bırakarak gitti. O gitti, ben öldüm. Meğer o beni ayrılığa alıştırmak için kalmış göğsümün Kürt tarafında. Giderken de kalırken de esmerdi, doğaldı, güzeldi.
Bir Kürt Sevdim, gençliğini feda ettiği Kürt grubunun ihanetine uğrayan. İftira atmışlar ona, çamur atmışlar hiç utanmadan. Onun yaptıklarını hiçe saymışlar, gözünü kırpmadan harcamışlar. Ayrılığın salasını sadece ben okudum, ben dinledim. Aşkımızın cenazesini ben yıkadım, kaldırıp toprağa teslim ettim.
Bir Kürt Sevdim ki düşmezdi dilinden Gidenlerin Türküsü. O sadece hüzünlü şarkıları, şiirleri, kitapları severdi ve hüzün en çok ona yakışırdı. Gitti ve bütün hüzünlü şarkılarını, şiirlerini, kitaplarını bir miras olarak bana bıraktı.
Bir Kürt Sevdim ki kabul edilmeyen tek duamdı. Bunu bilerek “amin” demiştik onunla birlikte çıktığımız aşk yolculuğuna. Kırık döküktü esmer kelimelerim, tam ortasından yırtılmıştı yürek haritamın Doğulu tarafı.
Kalbimin kırığında hep aynı türkü: Esme rüzgar deli deli, gönlüm kırık dal gibi…
*Dilek Bilgiç Esen’in romanıdır.
Misafir