Siyasal ve sosyal sorunlar teorik iddialarla çözülemez. Bu yönde gösterilen çabalar, gayretler samimi de olsa olumlu sonuç alınmaz. “İslam kardeşliği” iddiası bunun açık örneğidir. Birçok Müslüman bu iddiasında samimidir ancak bu iddianın “dinde-imanda bir kardeşlik” olduğu ve siyasi sorunlar için çözüm olmadığını ne yazık ki asırlardır öğrenemediler.
Türkiye’de farkında oldukları halde Kürtlere yönelik uygulamaları görmezden gelen büyük bir kitle vardır. Bunların büyük çoğunluğunun da muhafazakâr, maneviyatçı, İslamcı, milliyetçi, sağcı, diyanetçi ve cemaatçi çevrelerden olması da dikkat çekicidir. Bu kesimler için Kürt meselesi, suni bir dayatmadan ibarettir; Türklerle Kürtler bin yıldır “kardeş” olarak birlikte yaşıyorlar! Bu kesime göre “Kürt Sorunu” iddiası ve bu bağlamda hak ve özgürlük talepleri de Kürtçülük ve Bölücülüktür!
Gerçekte ise Kürt meselesinde “kardeşlik” söylemi bir iddia ve hamasetten ibarettir. Muhafazakâr, dinbaz ve ideolojik dincilerin “kardeşlik” söylemlerini samimi bulmak, onlara inanmak ve kardeşlik beklentisine girmek saflık, cehalet ve zavallılık değilse aptallıktır.
Kürtlerin adalet, özgürlük, eşitlik gibi haklı ve ahlaki taleplerini “Kürtçülük-Bölücülük” sayan bir anlayışın “kardeşlik” iddiasında samimi olması zaten mümkün de değildir.
Esefle belirtmeliyim ki bunlar arasında kimlik onurundan yoksun ve “kardeşlik” iddiasına inanmış küçümsenmeyecek derecede zavallı Kürtler de mevcuttur. Söz konusu Kürtler, “kardeşlik” söylemleriyle aşağılandıklarının farkında dahi değillerdir.
--
Türkiye’de olup bitenlere kör-sağır ve dilsiz kesilenlere Suriye’den örnek vererek dikkat çekmeye çalışayım:
Kendi topraklarını IŞİD ve paralı çetelere karşı korumak ve bunun için ölmek dışında bir mücadelesi olmayan Suriye Kürtlerine yönelik operasyonlar, havadan, karadan bombalamalar yetmezmiş gibi mallarının “ganimet!” olarak talan edilmesi nasıl bir ruh, inanç, din, Müslümanlık ve kardeşlik anlayışıdır?
Zeytinliklerin sökülerek Türkiye’ye getirildiği, fabrikaların sökülüp iş makinalarının Türkiye’ye getirilip kurulduğu, petrolünün çalınıp Türkiye’de satıldığı, tarihi eserlerin yağmalanarak sınırdan geçirildiği, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının alenen yapıldığı, yalnız Türkiye kamuoyu tarafından değil, uluslararası kamuoyunun da bildiği gerçeklerdir.
“Kardeşlik” iddialarında samimi olunsa böyle yağma, talan, hırsızlık ve gasp gerçekleşebilir mi? Kardeş kardeşin malına, ırzına, onuruna tecavüz eder mi? Edince, kardeş kalmak mümkün mü?
--
Esas olarak yaklaşık iki yüz yıllık bir süreçte Kürtlerin karşı karşıya kaldığı tarihi olaylara bakıldığında bir “kardeşlik“ gerçeğinin olup olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Özellikle son yüz yılda, kendi öz vatanlarında ve kadim topraklarında “öteki” muamelesi görmeleri, hatta kimlik ve haklarının yok sayılması, “kardeşlik” söyleminin ne kadar içi boş ve hamasi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Yakın tarihte ise anlayanlar için 4-12 Eylül 2015 tarihlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasağında öldürülen ve cansız bedeni 2 gün boyunca buzdolabında tutulan 10 yaşlarındaki Cemile Çağırga’nın trajedisi ve benzer yüzlerce örnek, tek başına “kardeşlik” iddiasının gerçek olmadığını göstermektedir.
Suriye’de dahi Kürtlerin kimlikleriyle yönetime ortak olmaması için savaşı göze alan Cumhur İttifakı’nın tutumu, gerçekleri anlamak için yeterlidir, diye düşünüyorum.
Suriye ve Türkiye devlet güçlerine ve askeri hedeflerine yönelik tek bir saldırıda bulunmayan Suriye Kürtlerini Siyonizm ve Amerika'nın maşası olarak tanımlamak hakka reva mıdır?
ABD ile ittifak yapmak, yalnız Kürtleri mi maşa/piyon yapar? Bölgede ABD ile ittifak içinde olmayan tek bir ülke var mı? Aynı çamurda debelenenlerin kendilerini görmeyip devlet statüsü olmayan Kürtleri, Küresel Güçlerin maşası göstermeleri gerçekten çok komik bir durumdur.
--
Peki ya PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden Suriye Kürtlerinin statü taleplerini engelleme planlarına ne demeli? Bu nasıl bir kardeşlik anlayışıdır? Türkiye dışında yaşayan Kürtlerin statü kazanmasına tahammül gösterilmiyorsa, sorun çok daha derinlerde demektir.
Çözüm Sürecinin olumlu sonuçlanmasını SDG’nin silah bırakma koşuluna bağlamak da neyin nesi? ABD tarafından fonlanmış ve silahlandırılmış Demokratik Suriye Güçlerinin varlığı, PKK unsurlarının silahsızlanmasını geciktirmek için neden gerekçe yapılıyor? İç barışımızı Suriye’deki gelişmelere bağlamanın ve çok yaklaştığımız silahsızlanma sürecini feda etmeyi göze almanın makul, haklı ve insani bir gerekçesi olamaz.
Anlaşılan düşman olan PKK değil, bin yıldır birlikte yaşama iradesi gösteren Kürtlerdir!
--
Bin yıldır cepheden cepheye Türklerle birlikte koşan, savaşlarda birlikte ölen ve kucak kucağa gömülen Kürtleri “düşman” bilmek, varlıklarına dahi tahammül etmemek patolojik bir vakıa değilse nedir? Bu durum karşısında dehşete düşmemek mümkün değildir.
Türklere Anadolu kapılarını açan ve bu toprakların vatan edinmesinde birlikte savaşan Kürtler olmuştur. Tarihi gerçeklere rağmen bugün kendi kadim topraklarında “vatansız” muamele görmelerini sorgulamayanların Kürtlerle “kardeşlik” iddiasında bulunmaya hakları dahi yoktur.
Bin yıl boyunca Türklerden ayrılmayan tek unsur Kürtler olmuştur. Cumhuriyet devletinin kuruluş sürecinin tamamlanmasına kadar Türklerle ittifakını sürdüren bu halka düşmanlık yapanların gerçekte “Türk” olduklarını düşünmüyorum. Aksi halde söz konusu inkâr, kin ve düşmanlık ancak “vefasızlık ve nankörlük” olarak tanımlanabilir.
Bin yıllık birliktelik ve “ortak kader” kardeşliğe dönüşmemişse elbette bunun önemli nedenleri vardır. Kanaatime göre asıl neden; kardeşlik hukukunun oluşmamasıdır.
Türklerle Kürtler ve diğer yurttaş unsurlar arasında yeni bir sözleşme ihtiyacı vardır. Hukuk güvencesinde adalet ve eşitlik sağlandığında hiç kuşkusuz kardeşlik de veya en azından kardeşlik yakınlığıyla barış içinde yaşamak mümkün olacaktır. Hukuk güvencesinde adalet ve eşitlik tesis edilmeden KARDEŞLİK asla gerçekleşmez. Aldatmak ve aldanmak sadece sorunu ötelemeye yetecektir.
Misafir