Woody Allen’ın yazıp yönettiği, J. Bardem, R. Hall, S. Johansson, C. Messina ve Penelope Cruz gibi usta oyuncuların rol aldığı “Barcelona, Barcelona” filminden alınmış, “Aşk, kusursuz bir denge ister, insan vücudu gibi…” sözü beni sana getirdi, uzaktan uzağa. Getirip kapına bıraktı bir çırpıda. Kimse yok artık inimizde. Göz dolduruyordu yalnızlığım. Senden aldıklarım senden çaldıklarım.
Sonra dağlarda beklediğimiz baharlar. Göz süzüyordum senden geride kalanlara. Bu kadar uzak düşecek miydik? Nerede ıskalamıştık, dengeyi kaybetmiştik. Fena incinmiştik ama. Tahtırevanın bir tarafında ben öteberimi dağıtıyordum, öte tarafında sen kendini vuruyordun. Gidiyor muydum, kalıyor muyduk? Bilinmez.
Yurdumuza imreniyorduk, Kertinis’te, Duhok’ta, Hewler’de, Amed’de. Bir şeyler büyüsünü kaybediyordu. Yalan diyordu birileri, yalan. Yaşadığınız her şey koca bir yalan. Geçti artık Zap kaçışlar, yalvarışlar yakarışlar. Geçti artık, uzun caddeler, dar sokaklar. Ölüm paklar sizi ancak, ölüm! Dost bellemiştik ölümü, ihanetlere davetiye çıkarırken. Bakakalmıştık.
Değişen ne oldu şimdi. Ne gelecek umut vericidir ne de o günler. Ah, o günler! Bırakmaz peşimizi geçmiş. Hiç bırakmaz. Van Gölü’nün etrafında dönüyoruzdur. Güneşle batıyoruzdur biz. Hepten terk ediyoruzdur sahip olduğumuz ne varsa. Kangren tutmuş yaraları, uzun kış akşamlarını, kuru kalabalıkları ve hayalleri. Hepsini terk ediyoruzdur bir çırpıda.
Vaktin beş kapısını çalıyoruzdur, pür telaş, alelacele.
Eylüldür ve yollar bizi bekliyordur Mezopotamya’nın herhangi bir damında, Barcelona’dan çok uzaklarda. Bizim yurdumuzda. Güller de tanıktır, bu hicranlı gidişe. Eylüldür ve biz yurdumuzdan kovuluyoruzdur. Ait olduğumuz hiçbir yer yoktur. Bağlandığımız hiçbir şey.
Nerede kaldı Zühal. Saçlarını ıslatmayacak artık sevgilisi için. Toprağa bakacaktır ela gözleri. Berfin, adını bırakıp gitti uzaklara. Vurdu kendini dağlara. Biliyordu ve boyuna uzuyordu Berfin. Yüz görümlüğü değil, aşk belası!
Haydi, çıkalım yine kendimizden. Yollara vuralım kendimizi. Kendimiz için çıktığımız bu yolculukta karşılaşmamız an meselesi. Ve her karşılaşma gizli bir ayrılık yurdudur nezdimizde. Bilirsin. Ses etme. Tarihimizi yeniden yazacağız o zaman. Kanlı sefil yoksul tarihimiz. Yaralı bir üveyik gibi titreyen benliğimiz. Hüznün mevsiminden çıkageldiğimiz için dünya başka olacak. Bambaşka bakacaksın. Islanacaksın.
Ve seslerimiz yankısını bulmayacak olsa da hiçbir zaman çıkalım biz yola. Aşkın dengesini arayalım kendimizde. Aralık dilimlerde canımız bir parça daha yanmış olacak. Olsun. Ne çıkar. Ocakta kış güneşi doğacak. Gelip gidenler, gelip de bulamayanlar hep bize benzeyecek ne de olsa.
Yanar köprüler. Vurulur pelikanlar. Uçmaz artık eskisi gibi kırlangıçlar. Yüreğim güvercin kokusudur. Uzak asude. Bir can daha yanar. Yanar köprüler. Yanmalı köprüler. Yanımda olamazsın, hiçbir zamanın kalıbında. Belik belik saçlar, tarumar. Yanında olamam. Yasak yolların kenarında umuda kapılmam. İçeriden, haberin var mı?
Bir ateştir gözlerin artık. Bakamam. Davetkâr gözlerin, kara bulutlar vatanıdır. Bekleyemem. Toprağa kalamam. Yağmurlara soramam. Bir can vardır emanetlik. Rendelenmiş yarınlar, yarlar… Yanık bir koçan gibidir, savrulmayı beklerler. O zaman kalma yerinde. Çık hançeremden. Meydanlara sür yüreğini. Bekliyordur bizi yollar. Netameli işveli yollar. Arkada kalmaz gözümüz. İstikamet, uzaklar. Kim tutar artık bizi. Aşk için yanmalı.
İçimizde bir yerlerde uzak iklimler, dengeye vuracaklar. Bana yasak, sana yakın o yarınlar. Göçerler başka gidecekler. Kayıp gidecek önünden noktalar. Hiçbir hesap denkleştiremez ayrılığımızı. Mütemadiyen yanar içimiz, parçalanır kalbimiz.
Amed’deyim yine. Surların dibinde. Bir ezanı bekliyorum. Ezan okunacak ve ben öleceğim. Seni alıp yollara düşeceğim. Kalbimin bir yerinde hüznün bir parçası… Veysel Karani’de kalbimi söküp atacağım.
Dersim’de darağacında sallanan çocuklarıma bakıp ağlayacağım. Sonra da gelip senin kapında duracağım. Bekleyeceğim, bekleyeceğim. Sonsuz kere sonsuzluğu uçurum yapıp kapına vuracağım. Adını bilmeyen kuşları vuracağım. Senin sevdiğin kuş demeyip indireceğim kuşları. Yollara vuracağım kendimi.
İstanbul hiç gelmeyecek, Şemzina kaçak oynanacak, ben Ankara’nın orta yerinde kan ağlayacağım. Aşk diyeceğim yine. Ne pahasına olursa olsun. Bütün iklimlerin üzerinde, bütün şehirlerin gizli dehlizlerinde... Seyahat notlarıma bakıp duracağım. Sana bakacağım. İçli yalnızlığıma doyacağım.
Misafir