Kopyalanmış tehdit ve baskılarla canlandırılmış korkuları dünün,
Ürkütür aynı sahte kabadayılıklara boyun eğen zavallı kitleleri!
----
Kelime olarak korku; ‘’Bir tehlike ya da tehlike düşüncesi karşısında duyulan endişe, kaygı, üzüntü ve kötülük gelme ihtimali’’ anlamındadır. Bu tanım daha çok bireysel korkuyu ifade etmek için kullanılmaktadır.
Toplumsal korkuyu ise, bir belirsizlik, şiddet, baskı, zulüm, adaletsizlik, hedef gösterilme, maddi ve manevi yaşam hakkı tanınmamak, ötekileştirilme vb. tehditler karşısında tetiklenen, rahatsız edici, huzursuzluk doğurarak bir kitleyi, grubu veya çoğunluğu etkileyen olumsuz bir his olarak tanımlayabiliriz.
Egemenler, gücü elinde bulunduranlar tarih boyunca iktidarlarını korumak/güçlendirmek amacıyla başvurdukları bir yöntemdir.
Nedenleri ve amaçları farklı olsa da korku ile toplumu sindirmek, itaate zorlamak, boyun eğdirmek neredeyse her dönemin ve her iktidarın uygulamaları arasında yer almıştır.
Bu bağlamda diyebiliriz ki tarihten günümüze toplumlarda oluşan genel ve ortak korkuların kaynağı, güç sahiplerinin politik-ekonomik-sosyal-güvenlik gibi gerekçelerle oluşturdukları baskılardır.
Başka bir neden de iktidar/güç sahiplerinin düşünen, sorgulayan, eleştiren toplumdan duyduğu korkudur. İktidarlar, kendi korkularını perdelemek için ‘korku düzeni’ inşa ederler.
"İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır. Menfaat ve korku" diyen Napolyon Bonapart’ı örnek alan iktidarlar/güç sahipleri, korku düzeni ile toplumları yönetmeyi bir yöntem olarak seçerler.
Güç imparatorluklarının yıkılmasından sonra ortaya çıkan ulus-devletler döneminde de ‘korku’ vazgeçilmez bir yöntem olmaya devam etmiş, bazı dönemlerde imparatorluklara rahmet okurcasına uygulanmıştır.
Ulusçuluğun, ırkçılığın egemen olduğu Avrupa’da, sınıf egemenliğinin hâkim olduğu Rusya’da yaşanan yıkım, katliam ve soykırımların modern çağda yarattığı korkuyu yazmaya kitaplar yetmez.
Coğrafyamızda da “milli devlet” iddiasıyla oluşturulan siyasal düzenlerin yarattığı korkuların toplumsal travmalara yol açtığını bizler de görüyor ve yaşıyoruz.
Benzer korkuları silahlı örgütler de uygulamaktadırlar. Dini, etnik, ideolojik örgütlerin tamamı için baskı, tehdit, zorbalık ve katliamlarla korku düzeni kurmak bir mücadele yöntemidir.
Gerek devletlerin gerekse örgütlerin korku düzenine boyun eğmeyenlerin, teslim olmayanların işkencelere maruz kaldıklarını, ötekileştirildiklerini, faili meçhul cinayetlere kurban gittiklerini kendi coğrafyamızdan biliyoruz.
Ülkemizde yüzlerce aydın, gazeteci, siyasetçi sırf bu nedenle cezaevlerindedir. Yüzlercesi de tahdit ve baskı altında tutulmaktadır. En son örneği bir şarkı sözünden dolayı baskı altına alınan, tehdit edilen ve hakkında soruşturma açılan Sanatçı Sezen Aksu’dur.
Sezen Aksu örneği, korku düzenini tanımlamak için yeterli değil mi?
Korkuları yenen bir toplum olmadıkça korkutulmaya devam edileceğiz. Tek çözüm; korkuları yenmektir.
Bu bağlamda korkak toplumlar, bilim ve teknolojide, sanatta, üretimde, felsefede, edebiyatta vb. birçok alanda cağın gerisinde kalır. En önemlisi de Horatius dediği gibi; "Korku içinde yaşayan adam asla hür değildir." Hürriyeti olmayan bir toplumun onuru da olmaz!
----
Korku içinde yaşamaktansa boyun eğip mahkûm gibi bir kula,
Özgür ve onurlu varmak erdemdir huzuruna Rabbin!
Misafir