21 Kasım 2024


EVRENSEL BİRLİK



Dr. Oğuz FİDAN

A- A+

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bencil ve katı ferdiyetçi yapı, kapitalizmin varoluşundan bugüne tedricen insan ilişkilerini tahrip ederek insana dair erdemleri bir bir yokediyor. Bunun karşısında hiçbir ideolojik düşünce çözüm üretemiyor, kadük kalıyor, hatta kendini var etmek için onunla bir şekilde ilişkiye giriyor. İşte kirlenme de burada başlıyor. Evrimci ya da devrimci hangi düşünce ve ideoloji olursa olsun yeterince sonuç alamıyor. Liberaller ve benzeri düşüncelere inananlar, bireyi öne çıkardığı ve şu anda insanlık için ulaşılması gereken nihayi nokta gibi görerek “kapitalizm”i yüceltirken, sosyalistler ise onun yıkılması ile işçi sınıfı diktatoryası(proleterya diktatörlüğü) özlemi ile onunla savaşırlar. Liberaller tarafından yapıcı bir destek görürken sosyalistler tarafından yıkıcı bir karşı koyuşla karşılaşırlar.

    Kapitalizm gelişmiş batı toplumunda kendini demokrasi ve meritokrasi gibi argumanlarla süsleyerek varlığını sürdürürken, bizatihi batı tarafından hertürlü yer altı ve yerüstü kaynakları sömürülerek geri bıraktırılmış doğu toplumlarında da sözde demokrasiyi getirmek ve ortadoğu (islam) coğrafyasından kaynaklandığını söylediği terörü ortadan kaldırmak için bu coğrafyaya kan ve gözyaşı ihraç ederek, bu bölgedeki işbirlikçi liderlerle varlığını sürdürüyor.

    Maalesef, Batı toplumları beşeri olarak kapitalizm eksenli, dini olarakta hristiyan eksenli bir birliktelik kurarak ortaklıklarını güçlendirirken, doğu toplumları, kendilerinden beklenen ahlak, eşitlik ve adalet temelli beşeri ve ilahi zemin olan “İslam” birlikteliğini bir türlü kuramıyor. 

    Batı dediğimiz medeniyet, greko-romen ve kristo-judaik yapıdır. Onun içindir ki batı medeniyetinden olmak için onlar gibi olmak gerekmektedir. Kendi kimlik ve kişiliğini yok sayarak, onlar gibi olarak onların kulübüne(AB) girmek mümkündür. Bu apaçık ortada iken bugün AB kapılarında dolaşmak, ülkeyi yönetenler açısından kendi halkını aldatmak ya da halkına ihanet anlamına gelmektedir.

    1092 yılında Papa Urbain ile başlayan Haçlı seferleri hristiyan birliğinin “İslam”a karşı savaşı idi. Bugün bu yapı aynen devam etmektedir. Nihayet daha önce aforoz edilen ve katolikler açısından mezhep olarak görülmeyen protestanlık, (1618-1648) otuz yıl savaşları sonucunda 1648 yılında Westfalya sözleşmesi ile mezhep olarak kabul edildi. Bu tarihten sonra onlar için savaşacak “öteki” artık “İslam”dı. 

    Protestanlığın kurucuları M.Luther ve Calvin’dir. Calvin Protestan olmayan bir Hristiyanın yakılarak öldürülmesine icazet vermişken onların islama bakışının nasıl olduğunu tahmin etmemiz çokta güç olmamalıdır. Yahudi asıllı Alman sosyolog Max Weber : “Kapitalizmin Ruhu ve Protestanlık Ahlakı” isimli kitabında, protestanlığın daha çok artı değer üretmesi ve yatırım yapmasından, yani zenginleşmeden bahsederken zenginleşmenin nedeni olan vahşi sömürüden bahsetmemektedir.

    Yahudilik’te ahiret inancı olmadığı için bu dünyada zenginleşmek ve zenginleşmek için faiz vs. hertürlü sömürü aracını kullanmak mubahtır.

    1990’ların başında Sovyetler’in dağılması ve bilimsel sosyalizmin yıkılmasıyla bu ülkeyi model alan ve almaya çalışan ülkelerde savrulmalar başladı. ABD’ye karşı dengeleyici bir güç olan Sovyetler’in dağılması ABD’yi dünyada tartışılmaz tek süper güç haline getirdi. NATO’ya karşı kurulan Varşova Paktı dağıldı. Hatta bugün Rusya NATO üyesi olmak istemektedir. Bu tür gariplikler de yaşanmaktadır.

    ABD’nin tek süper güç olarak kalmasıyla, artık batı ve doğu ülkelerinin tek hamisi ve abisi kaldı. O da “ABD”.

    ABD, dünya ölçeğinde her ülke için kısa ve uzun vadeli iktisadi, sosyokültürel planlar yaparak o ülkeri işbirlikçileriyle birlikte yönetmeye çalışıyor. Onlara boyun eğmeyen liderleri de Irak’ta Saddam’a yaptıkları gibi terörü önleme ve demokrasi getirme adına ülkeleri işgal ederek milyonlarca insanı katledebiliyor. Bunları ABD’de iktidarı elinde bulunduran Evangelist’ler kendi inançları gereği yapmış olabilir. Bunlar için çok doğal sayılabilir. Çünkü Evangelistler bugün ABD’de iktidarı elinde bulunduruyor ve 300 milyonluk ABD’de sayıları 60-70 milyonu bulmaktadır. Bunların inancına göre, bütün dünya yahudilerinin İsrail’de toplanması sağlanarak “Bağımsız ve Büyük İsrail Devleti” kurulacak. Bunun için hertürlü savaş yapılacak ve bu savaşlarla Mesih İsa’nın gelişi hızlanacak. İş böyle olunca bağımsız bir İsrail Devleti için bölgede hertürlü vahşet düşünülmeden yapılacak. Bu plan için hertürlü vahşet mubahtır. Plan işliyor ve öylede yapılıyor.

    1962-64 İkinci Vatikan Konsülü’nde 23. John ile başlayan 6.Paul ile devam eden, daha sonra Ratzinger ile sürdürülen, “alınan kararlar doğrultusunda” dinler arası dialog yapılarak “İslam” tam manasıyla “hadım” edilecekti. Süreçte de yapılmaya çalışılan da budur. Kur’an’ın Ali İmran süresinin(3/19) 19. ayetinde “Allah nezdinde hak din islam” ibaresi varken, içimizden birçok ilahiyatçı ve ulemanın desteğiyle “hak dinler” tanımı yapılmakta, bu süreç maalesef işletilmektedir. Bu kadar açık olan bir ayeti bile titri ve maddi çıkarları için farklı ve zorlama yorumlar yaparak mütedeyyin halkı aldatmaları birtakım ilahiyatçı ve sözde ulemanın kendi halkı için yapacağı en büyük kötülüktür. Ve kul hakkı yemektir.

    ABD kendi varlığını devam ettirmek ve ideallerini gerçekleştirmek için her ülkede işbirlikçi yönetim ve yöneticiler bulmaktadır. Bazen o kadar ileri giderek eş başkanlıklar verebilmektedir. Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) eş başkanlığına Türkiye Başbakanı R.T.Erdoğan atanabiliyor. Yani bu planın ortaya koyucu gerçek başkanı George W. Bush iken bunun uygulayıcı yani taşeron eş başkanı R.T.Erdoğan oluyor. Bu proje neyi amaçlıyor? Yukarda bahsettiğim gibi ortadoğuda bağımsız ve büyük bir İsrail Devletinin kurulmasını amaçlıyor. Peki buna Türkiye’de kimler hizmet ediyor? Kimileri eş başkan ve başbakan olarak, kimileri demokratik kitle örgütü başkanı olarak, kimileri sendika başkanı olarak, kimileri de ilahıyatçı ve akademik kimliğiyle hizmet ediyor.

    Tamamıyla İslam coğrafyasında “hadım” edilmiş bir “İslam”la karşı karşıyayız.

    Yanı başımızda, Filistin’de işgal edilmiş topraklar için, Irak’ta ölen bir milyon müslüman kardeşimiz için hiç birşey yapmazken ve bu işgali ve katliamı yapan da kristo-judaik batı iken biz nasıl “İslam”dan bahsedebiliriz. İslam, müslüman kardeşlerimizin ölümüne seyirci kalmamamızı ve isyan etmemizi isterken neden böyle davranıyoruz. Anlamakta zorlanıyorum. İslam, zülme isyan eden ahlaklı insanı idealize eder. Tam da burada Kur’an’ın Enfal Süresinin 39. ayetini (8/39) hatırlatmak istiyorum. “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın!(cihad etmek-cehd etmek)”.

    Algılarımızdaki sefalet selametimizi engelliyor. Bana göre selamet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın varoluş sebeplerini içinde bulacakları bir Mutlak’a bağlanmaktan ibarettir.

    Dünya da bu kadar vahşetin, sömürünün, acının, gözyaşının sebebi olan cristo-judaik batının ortaya koyduğu ve demokrasiyle rötüşleyerek evrensel olduğunu iddia ettiği emperyalist kapitalist sistem ve cristo-judaik inanç karşısında, doğunun ve batının, yani tüm insanlığın kurtuluşu, cristo-judaik yapının stepne “izm”leri değildir; Mutlak evrensel değerin varlık ve değişmezliğinde, zülme isyan eden ahlaklı insanların adalet ve eşitlik temelindeki birliğidir. 

 

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır