26 Nisan 2024


EN PAHALI VE EN VERİMSİZ SİSTEM:S-400



Haluk ÖZDALGA

A- A+

Bir süre önce Türkiye’nin S-400 ve F-35 krizini ele aldığım yazıda, nedenlerini de açıklayarak Türkiye’nin S-400 alımından vazgeçmesini temenni etmiştim; ama tahminim farklıydı:

En muhtemel senaryo S-400’lerin gelmesi ve kurulması. İktidarın, Ortadoğu ve özellikle Suriye siyasetini büyük ölçüde Rusya’ya rehin etmiş olması da bu kararda elbet etkili olacak. F-35 teslimatı duracak. Özellikle medya önünde Ankara’dan fırlatılacak sert siyasi salvolar ve yandaş medyanın pompalaması sonunda ip en son kopma noktasına kadar gerilecek.

İş NATO’dan kopuşa kadar gidebilir. NATO üyeliğini bitiren resmi bir yöntem öngörülmediği için, Türkiye ittifakın siyasi ve askeri işbirliğinden fiilen dışlanabilir.

Ankara’nın S-400’lerden vazgeçmesi belki uzun süren bir hırlaşma döneminden ve çıkarlarının iyicene hırpalandığını gördükten sonra, yumurta iyice kapıya gelince olabilir” (1).

Gelişmeler böyle oldu. Şimdi AKP iktidarının S-400 sistemini tercih ederken ileri sürdüğü gerekçeleri ele almak istiyorum.

 

Niçin S-400?

AKP’nin gerekçeleri şunlar: Türkiye’nin Hava Savunma Sistemine (HSS) ihtiyacı var. Askeri açıdan en etkili ve en ucuz sistem S-400. Ayrıca Rusya, teknoloji transferi yapacak.

Ancak bu gerekçelerden sadece ilki doğru.

Burada sözünü ettiğimiz hava savunma sistemini, basit bir şekilde, düşman füzelerini vuran füzeler olarak tanımlayabiliriz. Tabii füzeleri vuran bir sistemin, uçakları vurması daha da kolay olacaktır.

Türkiye’nin gerçekten HSS’ye ihtiyacı var. Ancak yeni bir HSS kurulurken yapılacak ilk iş, bir milli tehdit değerlendirmesi oluşturmaktır. Alacağımız savunma sistemi bizi kimin füzelerine ve saldırılarına karşı koruyacaktır?

Zaman zaman medyaya da yansıdığı gibi, devlet kurumlarında değişik tarihlerde yapılmış tehdit değerlendirmeleri mevcut. Bunların hepsinde Rusya’nın öncelikli yeri var. Bugün de Türkiye’ye yönelik füze saldırı tehdidinin en önde gelen iki kaynağı Ortadoğu ve Rusya’dır. 

Rusya’nın son yıllarda Ukrayna ve Gürcistan’a yönelik saldırıları, Kırım’ı askeri güç kullanarak işgali ve ilhakı, yayılmacı politikadan vazgeçmediğini gösteriyor. Kırım yarımadası şimdi, çok sayıda Rus füzesinin ve saldırı silahlarının konuşlandırıldığı bir silah deposu gibi.

Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, Bakanlar Kurulu’nda veya devletin güvenlik kurumlarında, Rusya’nın artık tehdit olarak görülmediğine dair bir değerlendirme yapılmış değil. Böyle bir tartışma TBMM’de de olmadı.

İktidarının ilk açıklaması gereken şeylerden biri, Rusya’nın ne zamandan beri ve hangi değerlendirmeler sonunda tehdit olarak görülmekten çıkartıldığıdır.

Ayrıca Türkiye NATO üyesi. NATO’nun mevcut değerlendirmesine göre de Rusya öncelikli tehdit kaynaklarından biri. Son yıllarda yapılan pek çok NATO ortak çalışmasında Rusya için yapılan bu değerlendirme kayda geçti. Türkiye de bu kararlara katıldı ve imzaladı.

Sadece birkaç yıl önce Rus uçağının düşürülmesi üzerine Putin, Türkiye’ye dönük ağır tehditler savuruyordu. O günlerde AKP üst düzey sözcüleri, biz NATO üyesiyiz, Rusya’ya karşı bizi NATO korur diyordu.

Acaba o günden bu yana ne değişti?

Türkiye elindeki hiçbir savunma sistemini, üyesi olduğu NATO ülkelerine karşı kullanamaz. Şimdi S-400’leri, Rusya’ya ve onların uygun bulmadığı hedeflere karşı da kullanamayacak.

Bunun pratikteki anlamı, S-400 sisteminin Türkiye’ye sağlayacağı koruma yelpazesinin önemli ölçüde daralmasıdır.

 

En pahalı ve en verimsiz sistem: S-400

HSS’ler genellikle füzeler, radarlar ve komuta kontrol birimlerinden oluşur. Ancak düşman tarafından fırlatılan füzenin havada yakalanıp imha edilebilmesi için, ilk ateşlendiği andan itibaren belirlenip izlenmesi gerekir.

Tespit ve izleme için HSS’nin kendi radarı asla yeterli olmaz. Kapsam alanı çok daha geniş bir elektronik izleme ağı kurulması ve HSS’in bu ağa bağlanması gerekir. Bu teknolojik ağ geniş bir coğrafyaya yayılmak zorundadır; karada, gemilerde veya uzayda uydularda yer alan elektronik izleme birimlerinden oluşur.

NATO’nun Avrupa’yı kapsayan böyle bir elektronik izleme ağı vardır ve Türkiye bunun bir parçasıdır. NATO uyumlu bir HSS Türkiye topraklarında konuşlandığında, bu ağa bağlanır ve füze saldırılarına karşı korumayı o elektronik ağ yardımıyla sağlar.

Benzer şekilde Rusya’nın da kendi topraklarında böyle bir izleme ağı vardır. S-400 sistemi bu ağa bağlanarak Rusya topraklarını korur.

Ancak Türkiye’de konuşlanacak S-400 sisteminin bağlanabileceği bir izleme ağı yok. Çünkü bu sistem NATO uyumlu değil. O nedenle Türkiye’ye konuşlanacak S-400’lerin en hayati niteliği olan füze vurma özelliği, büyük ölçüde körleşecek ve son derece azalmış şekilde işleyecek.

NATO yetkilileri hep S-400’lerin NATO uyumlu olmadığını söyledi. İşaret edilen bir teknik kusur veya biçimsel bir eksik değildi. S-400’lerin Türkiye’de etkili çalışmayacağını ifade ediyorlardı.

Hemen ilave edelim ki, bir silah sisteminin NATO uyumlu olması için, onun NATO ülkeleri tarafından üretilmesi gerekmiyor. Yani sorun ticari değil, güvenlikle ilgilidir.

Ancak AKP sözcüleri bu “uyum” sorununu önemsemez göründü, görmezden geldi. Bunun ne anlama geldiğini elbette biliyorlardı; ama cevap vermediler, üstünü örtmeye çalıştılar. Buna karşılık, sürekli en üstünlük sıfatları kullanarak S-400’leri “dünyanın en iyi sistemi” ilan ettiler.

Ne var ki Türkiye için gerçek bunun tam tersi.

En iyi HSS hangisi, tartışmaya açık bir konu. Uzmanların birleştiği görüş, S-400’lerin dünyada mevcut en iyi sistemlerinden biri olduğu. Ama bir şartla: Kapsamlı bir elektronik izleme ağına bağlanması koşuluyla!

Türkiye’de konuşlanacak S-400’lerin böyle bir ağa bağlanması mümkün değil. O nedenle bize gelen S-400’ler, Türkiye’deki mevcut izleme ağına bağlanabilecek diğer hava savunma sistemlerine kıyasla (Patriot, Eurosam, vs) kat kat daha verimsiz ve etkisiz kalacak.

Buna bir de yukarıda işaret ettiğimiz hususu, Türkiye’ye yerleşecek S-400’lerin Rus ve Rusya’nın istemediği hedefleri kapsamayacağını ilave edin. Demek ki S-400’ler, daralmış bir hedef yelpazesini kapsayacak ve bu dar yelpaze içinde dahi füzelere karşı hayli etkisiz çalışacak.

Buradan çıkan sonuç, diğer seçeneklere göre S-400’lerin, Türkiye için açık arayla en verimsiz hava savunma sistemi olduğudur.

Fiyat konusuna gelince. Bir ürünün gerçek maliyeti faturada yazan bedel değildir. Sunduğu verim başına ödenen bedeldir. Fiyatı 50 TL olan ve yılda 10 ton üretim yapan bir tesis, fiyatı 100 TL olan ve 100 ton üreten tesisten daha ucuz değil, tam beş kat daha pahalıdır.

O nedenle, çok daha düşük performansla çalışacak ve fatura bedeli 2,5 milyar dolar olan S-400, Türkiye için açık ara en pahalı hava savunma sistemi.

 

Rusya’dan teknoloji transferi?

Türkiye’nin etkili bir hava savunma sistemine ihtiyacı olduğu kadar, bu konuda kendi teknolojisini üretme ve geliştirme ihtiyacı da büyük.

O nedenle S-400 anlaşması eğer Türkiye’ye gerçek anlamda bir teknolojisi kazandıracaksa, sadece o nedenle bile tercih edilebilir.

Ama Rusya ile yapılan anlaşma hiçbir teknoloji transferi öngörmüyor!

S-400’leri üreten kurumun Başkan’ı Sergei Chermezov bunu Rusya’da açıkladı. Türkiye’nin taleplerine rağmen, teknoloji transferi öngörmeyen bir anlaşma imzalamayı başardıklarını söyledi (2).

Zaten S-400’ler en küçük bir teknoloji transfer olmadan geliyor.

Kısa süre önce Putin’in sözcüsü, muhtemelen Ankara’dan giden telkinler üzerine ve Türkiye kamuoyuna dönük aşikar propaganda amacıyla, “kısmi teknoloji transferi” yapılacağını söyledi. Tabii bu ifade tamamen muğlak, neyi kapsadığı belirsiz ve hukuki değeri yok.

Ama AKP sözcüleri ve yandaş medya, ısrarla teknoloji transferi yapılacağını söylemeye devam ediyor. Ancak bu transferin neyi içerdiği hiç ifade edilmiyor, çünkü hiç kimse bunu bilmiyor!

Yapılan açıklamalardan çıkan bir izlenim, en üst düzeyde yapılan görüşmelerde Türkiye’nin bu arzusunu vurguladığı, Putin’in ise açıkça hayır anlamına gelecek ifadelerden kaçınarak umut doğuracak sözlerle durumu idare etmeye çalıştığı.

Ancak sözlü görüşmelerde ne söylendiği uluslararası ilişkilerde fazla değer taşımaz. AKP’ye bir kez daha çağrı yapmak istiyorum:

Rusya ile yapılan S-400 sözleşmesi, teknoloji transfer konusunda hangi hükümleri öngörüyor? Nasıl bir teknoloji transferi yapılacak? Kamuoyun açıklansın. Bunların hiçbir sır özelliği yok.

Neden açıklamıyorlar?

AKP’li yöneticiler, aynı konuda ABD’yle yaptıkları görüşmelerde “sistemin kaynak kodlarını vermeyi kabul etmiyorlar” diye defalarca açıklama yaptı ve sert eleştiriler dile getirdi. Şimdi şu sorulara da cevap vermeleri gerekiyor:

Rusya, S-400 sisteminin algoritmasını veya kaynak kodlarını verecek mi? (3).

Bunları istediniz mi, istediyseniz Rus tarafı ne cevap verdi?

ABD’yle görüşmelerde kamuoyuna açıkladığınız bu hususu, Rusya’yla yapılan görüşmeler için neden kamuoyu ile paylaşmıyorsunuz?

Aslında bu soruların cevabı, konuyu biraz bilen herkes için belli: Rusya’nın S-400 (veya S-500) sistemleriyle ilgili olarak; algoritma, kaynak kodları ve benzeri hassas teknolojiyi hiçbir ülkeye vermesi asla söz konusu olamaz.

Hele AKP iktidarı gibi, stratejik çizgisinde sık sık zikzak yapanlara!

Özetle, S-400 sistemi Türkiye için en pahalı ve en verimsiz hava savunma sistemi. Önemli bir teknoloji transferi de asla söz konusu değil.

Üstelik sadece doğrudan maliyetler dikkate alındığında dahi en pahalı sistem olmaktadır.

Bir de bu sistemin alınmasıyla gelecek dolaylı maliyetler var ki, bunların bedeli hesaplanamayacak kadar fazla. F-35’lerden mahrum kalmak; kendi 5. kuşak savaş uçağı üretiminde ciddi engeller oluşma ihtimali; tamamen haklı olduğumuz konularda Ege’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de milli çıkarlarının büyük risklerle yüz yüze kalması gibi.

AKP’nin S-400 ve F-35 sürecini yönetme şekli farklı pencerelerden bakarak değişik şekillerde yorumlanabilir.

Mesela bir kez daha görüyoruz ki, stratejik ilişkilerde AKP kendi ayağına kurşun sıkma fırsatını hemen hiçbir zaman kaçırmıyor.

Bir başka yorum, tarih bilinçlerinde eksiğe işaret etmek olabilir. Tarihin gidişini kendi zihnindeki ideolojik kurgulara göre dilediği gibi eğip bükmek isteyenlerin, tarih boyunca ne büyük felaketlere neden olduğunun daha çok farkında olsalardı, belki daha farklı hareket edebilirlerdi.

 

--------------------------------------------------------------------------------

(1) - https://sivilsiyasethareketi.com/Makale-ankarada-s-4eskisehirde-f-35-olur-mu-2887.html

(2) - https://www.kommersant.ru/doc/3507659

(3) - Algoritma: Bir sistemin çalışmasını sağlayan çok sayıda karar ve emrin, birbiriyle mantıksal ilişkisini gösteren şema. HSS gibi gelişmiş sistemlerde bu şema çok karmaşıktır. O sistemi işleten bilgisayar programı, bu şema üzerine kurulur. Bu programın orijinal şekli, kaynak kodlarıdır. Kullanıcıya verilen sistemde, kaynak kodları şifreden geçirilmiş (gizlenmiş) şekliyle bulunur. Kullanıcı, sistemi işleten programın orijinal şekline ulaşamaz ve müdahale edemez.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır