19 Nisan 2024


Toplumsal bir Tehlike; Irkçılık



Muhammet Mehdi ERDOĞMUŞ

A- A+

Olmayanın insanlığa bir katkısı ne eylesin,

Çareyi herkesi hor görüp kendini yüceltmekte bilir!

---

Anlam olarak ‘kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayma eğilimi’ olarak tanımlanır.

Daha geniş anlamıyla ‘özellikle etnik aidiyet itibariyle farklı olana karşı nefret beslemek, düşmanlık, ayrımcılık yapmak veya alt ve düşük derecede görmek’ gibi insan zihninin hastalıklı halini ifade eder.

Yönetim, siyaset ve devlet düzeyinde yapıldığında söz konusu ayırımcılık inkâr, asimilasyon, katliam, hatta soykırıma varan sonuçları da olabiliyor.

Tarih boyunca kabile, renk, coğrafya, din, inanç farklılıkları üzerinden hayat bulan üstünlük/ayırımcılık, modern çağda daha çok etnik farklılıklar temelinde kendisini göstermektedir.

Günümüzde ırkçılık yerine göçmen ve yabancı düşmanlığı olarak daha çok gündem oluşturulmaktadır. İster etnik ve renk ister inanç farklılığı olsun ister yabancı düşmanlığı gerekçesiyle uygulanmış olsun, bu politikaların tamamını “ırkçılık” kapsamı içinde değerlendirmenin mümkün olduğunu düşünüyorum.

Kendisini üstün tutma iddiası, daha çok kendisinden üstün olana karşı duyduğu aşağılık kompleksinden de kaynaklanabilir. Modern çağın ırkçılığı daha çok bu anlayışın ürünüdür.

Eski kabileler, üstünlüğü soy, kahramanlıklar ve savaş galibiyetleri ile tanımlarken, beyaz insanın üstünlük iddiası da sahip olduğu teknolojiden kaynaklanmıştır. Teknoloji, siyah insanı boyun eğmeye zorlamış ve hizmetine almayı başarmıştır.

Bu teknolojik başarı beyaz adama üstünlük, sömürgecilik ve ırkçılık yolunu açmıştır. Bu anlayışın, din adamları, politikacılar ve bilim insanları tarafından desteklenmesi sonucu da ırkçılık bir ideoloji olarak kabul görmüştür.

21. yüz yılın başından itibaren yükselen yabancı ve göçmen düşmanlığının ırkçılık ile yakın ilişkisi olsa da farklı gerekçelere dayandığı da ortadadır. İşsizlik, güvenlik, gelecek endişesi gibi nedenleri çoğaltmak mümkündür.

Pek gündeme getirilmese de bu nedenlerden birinin Victor Hugo’nun Sefiller kitabında ‘’Toplumlar iki türlü insanı kabul etmek istemezler. Önce kendisini rahatsız edenleri, sonra da kendisinden üstün olanları.’’ olarak belirttiği bir korku da olabilir.

Modern çağda tek düze düşüncelerle yetiştirilmiş toplumlarda ırkçılık gibi hastalıklı ve şeytani bir zihniyetin hayat bulması kaçınılmazdır. Bu toplumlarda ekonomik krizler, yoksunluk ve yoksulluk gibi zor şartların artması da farklı gruplara karşı düşmanlık duygularının oluşmasına zemin oluşturmaktadır.

Bu bağlamda ülkemizde zaten var olan kurumsal ırkçılığın son yıllarda yaygınlaşarak toplumsallaştığı görülmektedir. Aydınlar, entelektüeller, politikacılar, akademisyenler, sanatçılar, sporcular arasında yaygınlaşması büyük bir tehlike arz etmektedir.

Daha vahim olanı; ırkçılığı inançları gereği “yasak ve haram” gören kesimler arasında meşruiyet zemini bulmasıdır. Din ile harmanlanmış ırkçılığın nasıl büyük bir tehlike ve tehdit oluşturacağını tahmin etmek dahi zordur.

Yüzyıllardır aynı coğrafyada ve birlikte yaşayan Türkler, Kürtler, Ermeniler, Araplar, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler gibi farklı unsurlar arasında oluşturulmuş düşmanlıklar yetmezmiş gibi şimdi de savaş mağduru olarak ülkemize sığınan göçmenlere ve mültecilere karşı düşmanlık ve ırkçılık ateşi yakılmaktadır.

Nefret ve düşmanlığın hızla yayıldığı ülkemizde, başta siyaset olmak üzere her alanda ırkçılık tehlikesiyle yüzleşip önlemler alınmazsa yıkıcı ve yakıcı bir tehlikeye dönüşeceğini bilmek gerekir.

---

Dağdan gelip bağın sahiplerini yok saymakla başladı yalan,

Yalanı doğru gibi dayatıp, sahte üstünlükler katarak bozdular toplumu!

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır