S. Barış Gülmez: Aziz Sancar’ın Nobel ödülü alması  birçok kamu diplomasisi aktivitesinden çok daha fazla ses getirdi.

S. Barış Gülmez: Aziz Sancar’ın Nobel ödülü alması birçok kamu diplomasisi aktivitesinden çok daha fazla ses getirdi.

20 Aralık 2020   /   3 yıl önce 0


 

Dr. Seçkin Barış Gülmez, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Lisans ve Yüksek Lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde, Doktorasını Londra Üniversitesi’nin Royal Holloway kolejinde tamamlamıştır. Araştırma konuları arasında diplomasi, dış politika analizi ve Uluslararası İlişkiler öğretimi bulunmaktadır. 

 

Barış hocam öncelikle bizlere vakit ayırıp bilgi birikimlerinizi paylaşacağınız için şimdiden teşekkür ederiz. Dış politika alanındaki röportaj serimizde bu hafta ‘Diplomasi’, ‘Dijital Diplomasi’, ‘Kamu Diplomasi’ kavramlarını Amerikan seçimlerinin dünyaya yansımalarını ve de yeni dünya düzenine yönelik konuşmak istiyoruz. Tabi bu kavramları salt literatürdeki anlamları itibariyle değil de değişen dünya düzeniyle birlikte inceleyip değerlendirmenin daha faydalı olacağını düşündüğümüzden sorularımızı bu eksende ileteceğiz. Dilerseniz sorularımıza geçelim.

 

 

Dünyanın, genel hatlarıyla çok hızlı dönüşüm yaşadığı bir dönemin içerisindeyiz. Haliyle bu dönüşüm kavramları da etkiliyor ve dönüştürüyor. Bu çerçevede bize temel hatlarıyla ‘diplomasiyi’ açıklayabilir misiniz?

Diplomasinin genel bir tanımı var literatürde. Ernest Satow isimli bir yazar 1900’lü yılların başlarında yazmış.1916 yılında yazdığı bir kitapta bu tanımı yapıyor. Ve daha sonra oldukça benimsenen bir tanım haline geliyor. Diyor ki; devletlerarası ilişkilerin nezaket ve akıl yoluyla yürütülmesidir. Buna ek olarak şöyle bir tanım da getiriliyor; uluslararası ilişkilerin şiddete, savaşa, güç kullanımına varmadan diyalog ve ikna yoluyla yönetilmesi veya yürütülmesidir. Diplomasi basit olarak böyledir. Dış politikayla ve diplomasi ise birbirinden farklı kavramlar. Dış politika daha genel kapsayıcı bir kavram. İçinde, diplomasi ve askeri güç gibi unsurları barındırabiliyor. Doğal olarak diplomasi için, dış politikanın bir uygulama mekanizması olarak karşımıza çıkıyor diyebiliriz. Öyle bir farklılık var. Tabii diplomasi de en önemli aktörler diplomatlar olmakla birlikte kendilerine daha çok yukarıdan verilen dış politika kararlarını diyalog ve temsilcilik yoluyla uygulamaya çalışıyorlar. Şunu da söyleyeyim genel olarak diplomasinin dört temel işlevi olduğu literatürde vurgulanır. Birincisi temsiliyettir, yurtdışında devletimizi temsil eder büyükelçiler. Hatta denilebilir ki neredeyse cumhurbaşkanı seviyesinde temsil etkileri vardır ve protokoldeki yerleri budur. En yüksek rütbeli devlet yetkilisidir yurt dışında. Yani devletimizi temsil eder. İkinci olarak da tabii ki sağlıklı iletişim kanallarını açarlar. Yani iki devlet arasındaki iletişimin; sağlıklı ve güvenli bir şekilde yapılmasını sağlar. Üçüncüsü bilgi toplamaktır. Bu nedir? Görev yaptığınız ülke hakkında onun sosyo-ekonomik, siyasal, güvenlik… aklınıza gelebilecek tüm unsurlarını diplomatlar ve diplomasi mekanizmaları tarafından rapor ederler. Yani kendi devletlerine bilgi verirler. Bu en başından beri böyledir zaten. Tarihine istinaden ise; 1450 yılında Floransa ve Milano arasında açılan daimi temsilciliği örnek verebiliriz. O zamandan itibaren başlayarak, görevin yapıldığı ülkedeki gelişmeler hakkında bilgi raporlaması çok standart bir pratiktir ve günümüze kadar da gelir. Dördüncü bir unsurda müzakere ve iknadır. İki devletin diplomatik temsilcilerinin aynı masaya oturtup. ortak değerler, ortak çıkarlar, ortak hedefler ya da ortak bir rakip düşmana karşı aralarını bulma, arabuluculuk yapma onları bir ortaklık zemininde buluşturmaya ve bu süreçte de onları müzakere sürecine sokma işlevidir diplomasi. Böyle bir tanım yapabiliriz.

Dijital Diplomasi - USMED - Uluslararası Sosyal Medya Derneği

Dijital Diplomasi kavramı her ne kadar son 20-25 yıldır konuşuluyor olsa da özellikle son dönemlerde oldukça revaçta, Dijital Diplomasiyi nasıl tanımlamak gerekiyor? Gelişim sürecini değerlendirebilir misiniz? Ve önemine dair neler söylemek istersiniz?

Tabii ki. Dijital diplomasi yanlış hatırlamıyorsam ilk defa 1994 yılında kullanılan bir kavram. Tanımlanma sürecinde değişik anlamlar değişik ve kelimeler kullanılıyor; e diplomasi ve twitter diplomasisi gibi. Ama aslında genel itibari ile temel bir tanımı var dijital diplomasinin. Diplomatik pratiklerin dijital platformlara aktarılması demek. Yani kendiliğinden sıfırdan yepyeni bir diplomasi pratiğinden bahsetmiyoruz burada. Hali hazırdaki diplomasi pratiklerinin dijital platforma aktarılması. Hem literatürde akademik çalışmalardan edindiğimiz izlenimler hem de devletlerin uygulamalarına bakarsak iki tane unsur karşımıza çıkıyor. Bunlardan bir tanesi belirttiğim üzere diplomatların hali hazırdaki normal şartlarda yaptıkları yüz yüze müzakereleri online platformda gerçekleştiriyor olmaları. Tıpkı bizim derslerimizi online olarak yaptığımız gibi değil mi? Yani müzakere süreçlerine artık dijital platformlarda devam ediyorlar. Bir ikincisi temsiliyet, iletişim, bilgi verme ve belki de müzakere süreçlerinin bir kısmını sosyal medya üzerinden yürütülüyor. Yani, Twitter diplomasisi dediğimiz kavram dijital diplomasinin bir unsuru oluyor aslında. İşin temsiliyet kısmı oluyor biraz, biraz tanıtım hatta kamu diplomasisininde zemini oluşturuyor bir noktada. Yani dışişleri bakanlıklarının resmi hesap açmaları sosyal medya hesaplarından siyasetlerini tanıtmaları hatta önemli dışişleri bakanlarının diplomatların kendi kişisel sosyal medya hesapları aracılığıyla, twitter kullanıcıları arasında bir iletişime diyaloğa girmesi onların sorularını yanıtlaması kendi devletinin dış politikası hakkında onlara bilgi vermesi hatta bir etkileşimle dinlemesi belki de bir ders çıkarması bazı düzlemlerde devletin dış işlerinin davranış değişikliğine yol açabilecek unsurların ortaya çıkmasını getirebilir. Özetle dijital diplomasinin bize bütün bunları söylediğini ifade edebiliriz.

Hocam özetle, dijital diplomasiyi bambaşka bir alan kabul etmekten ziyade geçmişten bugüne gelen klasik diplomatik pratiklerin, yeni dönemin dinamiklerine uygun olarak güncellenmesi olarak da ifade edebiliriz ?

Aynen öyle. Dijital platformlarda uygulanması tabi siz dijital platformlara aktardığımızda bazı şeyler değişiyor. Yani etkileri değişebiliyor olumlu ya da olumsuz. Mesela yüz yüze müzakerelerin biraz ne derler etkileyiciliği azalabiliyor yani literatürde diyelim neuroscience dediğimiz hususta gözbebekleri ile karşılaştığımızda yüzümüzden mimiklerimizden karşı tarafın hislerini yaklaşımını belki eğilimlerini ve ne düşündüğünü stratejilerini önceden kestirebiliyorsunuz. Ama yüz yüze mülakat olayı dijital platformlarda olduğunda maalesef aynı etkiyi alamayabiliyorsunuz. Niyet okuma yüz mimiklerinden niyet okuma kavramı dijital platformda o kadar kolay olmuyor ondan yakınıyorlar mesela diplomatlar. Birebir o ilişkilerde yüz yüze diplomasi kavramından birazcık geri plana atıldığını sekteye uğratıldığını söylüyorlar ki Covid19 sürecinde bunu çok net görebiliyoruz. Tabi bir de şu var sosyal medya aracılığıyla artık ulaşabileceğiniz kesimin haddi hesabı yok. Neredeyse dünyanın her yerine ulaşabilirsiniz. Sosyal medya hesabı olan internet erişimi olan herkese ulaşabilirsiniz ya da onlar size ulaşır. Tabi bu normalde diplomatların çok alışık olduğu bir şey değil, çok popüler olmak ya da erişilebilir olmak. Görevleri gereği onların sorumlulukları biraz daha farklı. O anlamda biraz zorlanıyorlar diyebiliriz ancak bazıları bu süreci çok iyi yönetiyor diyebilirim. Birde tabi resmi hesaplar üzerinden bir sosyal medya diplomasisi halkı bilinçlendirme hatta burada ‘dijital kamu diplomasisi perspektifini’ de ekleyebiliriz. Ama resmi hesaplardan bunu yaptığınız zaman aynı etkiyi yaratmayabiliyor. Bireylerin sosyal medya paylaşımları dijital diplomaside daha etkili olabiliyor daha fazla etkileşim alabiliyor. Çünkü doğrudan bir bireyle iletişime geçme ihtimali doğuyor takipçiler için.

Tam olarak bahsini ettiğiniz samimiyet eksikliğini bireysel sosyal medya hesaplarıyla kapatıyor da diyebiliriz o zaman ?

Evet, yani en azından şunu diyebiliriz o arayı kapatma potansiyeli var ama ben hâlâ devletlerin dijital diplomasi konusunda diplomatları daha fazla güçlendirmesi yetkilendirmesi noktasında çok bilinçli olduklarını düşünmüyorum. Birazcık daha resmi kanallardan yapmaya güvenli sularda yüzmek açısından resmi kanallardan devam etme refleksinde olduklarını görüyorum Ama gerçekten çok yetenekli yetkin diplomatların sosyal medya üzerindeki etkileri etkinlikleri de olumlu anlamda inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor. O yüzden daha fazla yetki verilirse belki dijital diplomaside devletler daha iler adım atabilirler. Diyerek de naçizane ekleyebilirim.

Kamu Diplomasisi Açısından Türkiye'nin Yumuşak Gücü - TÜRPAV www.turpav.org

Kamu Diplomasisi, 1960’larda literatüre kazandırılan bir kavram olmakla birlikte dönüşüm yaşayan ve gelişime açık bir alan. Türkiye’nin Kamu diplomasi faaliyetleri neler? Bu faaliyetleri yeterli buluyor musunuz? Sizce kamu diplomasisine yönelik hangi stratejiler geliştirilebilir?

Kamu diplomasisi dijital diplomasiden farklı olarak apayrı bir diplomasi pratiği ortaya koyuyor. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin kültürel propagandasından farklılaşmak için. Amerika’nın ortaya attığı bir pratik. Bunu ortaya koymak lazım ilk başta. O yüzden bizim yaptığımız propaganda değildir. Hedef kitleleri dünya kamuoyunu olumlu bir şekilde etkilemek, Amerikan imajını çok daha olumlu bir şekilde yansıtmak için hatta onları dinlemek, etkileşime geçmek, derdimizi anlatmak yani onlara böyle propaganda yapıp onların beynini yıkamak değil amacımız. Bu şekilde bir farklılaşma motivasyonuyla kamu diplomasisi kavramının ortaya çıktığını görüyoruz. Tabi Amerika’yla kalmıyor bu yaklaşım, dünyanın farklı ülkeleri tarafından da benimseniyor ve zaman içerisinde Türkiye’de de kabul görüyor. 2010 yılında kamu diplomasisi koordinatörlüğü kuruluyor ve daha sonra cumhurbaşkanlığı bünyesine alınıyor. Daha sonra TİKA gibi YTB gibi ve hatta ve hatta bana sorarsanız THY gibi devlet aktörleri diyebileceğimiz kurumlar artık kamu diplomasisini Türkiye nazarında başat aktörleri olarak karşımıza çıkıyor. Tabii bunların değişik alanlarına göre farklı odak noktaları var. Bu farklı odak noktalara yönelik YTB’yi örnek vermemiz mümkün, YTB farklı coğrafyalardaki akraba topluluklara mensup başarılı öğrencilere Türkiye’deki eğitim süreçleri boyunca burs veriyor. Peki bursun amacı ne ? Bu öğrenciler  gelirler, Türkiye’de 4-5 yıl okurlar sadece Türkiye’den eğitim almazlar. Türkçeyi bilirler, öğrenirler. Türk kültürünü, tarihini ve geleneklerini öğrenirler aslında bu sayade bu öğrencilerin Türkiye dostu olmaları sağlanır aslında. Ve bana sorarsanız bu biraz da uzun vadeli bir yatırımdır. Kendi ülkelerine döndüklerinde bizden aldıkları eğitimle tedrisatla ülkelerinde özellikle devlet kademelerinde önemli noktalara geldiklerinde o devlet kademesinin Türkiye’ye daha sempatiyle yaklaşması ve ikili ilişkilerin uzun vadede daha olumlu bir hale gelmesi anlamında bir yatırım olarak da düşünebiliriz. Bu sadece Türkiye özelinde de değil. Birçok devletin böyle yabancı burs programları var. Yunus Emre Enstitüsü var bunu da söylememiz gerek. Bu da çok önemli bir kurum. Türk kültürünü sanatını edebiyatını her türlü Türk unsurunu dilini dünyaya tanıtma amacı vardır. Çok önemli bir kurum tabii ki bu noktada eksiklerini söyleyemem çünkü uzmanlık alanım değil. Ama bu tarz kurumların daha çok yatırıma ihtiyacı var. Bütçelerinin belki daha fazla arttırılmasına ihtiyacı var. Ama şunu diyebilirim cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığı ile üniversitelerin ortak projeleri olacak yakında. Kamu diplomasisi alanında çalışan akademisyenlerle bir araya gelinecek. Ve bu belki de rutin bir hale getirilecek. Biz de bekliyoruz, güzel projeler çıkacaktır diye tahmin ediyorum. Özetle şunu söylemeye çalışıyorum hali hazırdaki kurumlarla yetinmeye çalışılmayacak. Türkiye daha üniversitelerle -ki bence bu gerekiyordu- Bu minvalde daha fazla iletişim halinde olması gerekiyor devletin. Daha fazla projeler üretip özellikle Türkiye’nin Uluslararası imajını dünya kamuoyunda daha olumlu ve daha yükseklere taşıması için bilim insanları ile ortak projelerin daha fazla yapılacağını ben söyleyebilirim. En azından böyle bir şey var. Tabi detaylarını göreceğiz şu anda bilemiyoruz.

Hocam özel çalışma alanım değil dediniz ama klasik anlamda Amerika merkezli ortaya çıkmakla birlikte diplomasi faaliyetleri medya kuruluşları ve alternatif öğrenci değişim programları ilgili kültürel veya inanç merkezli tanıtım platformlarının dışında klasik yapılanmaların dışında alternatif anlamda yeni dönemin dinamiklerine uygun olarak bir kamu diplomasisi faaliyeti ‘şu alanda bir ilerleme sağlanmalı’ dediğiniz bir alan var mı acaba? 

Çok güzel bir soru. Çok güzel söyledin kamu diplomasisi sadece Devletlerin, kendi eliyle yaptığı bir aktivite olmaktan çıktı. Yani artık devlet dışı aktörlerin hatta bireylerin de başat rol oynadığı bir süreçten de bahsedebiliriz. Tabii ki devlet dışı aktörlerin bence bunlara daha fazla yatırım yapılması önemli olur. Sporcular, müzisyenler, sanatçılar ve bilim insanları olabilir. Mesela Aziz Sancar’ın Nobel ödülü alması  birçok kamu diplomasisi aktivitesinden çok daha fazla ses getirdi. Devlet, sanatçı, bilim insanları bir arada kafa kafaya vermeli ki bu süreçler daha sağlıklı işlesin.

 Böyle söyleyebilirim en azından tabi Aziz Sancar örneği çok önemli bir örnek. Ama bu tarz örnekler arttıkça ki bu devletin sadece kendi bünyesinde olmayabilir. Bir müzik grubunun dünya çapında tanınır hale gelmesi Türkiye’nin imajının, kamu diplomasisini hatta yumuşak güç unsurlarının da kapasitesine katkı sağlayacaktır. Özetle, devletin amacı o süreçlerin daha kolay hale getirilmesi, sanatçıların bilim insanlarının desteklenmesi ve dünya çapında başarı kazanmaları noktasında onların teşvik edilmesi onlara destek olmasıdır.

Son durum ne? Canlı ABD seçimleri 2020 sonuçlar belli oluyor! Amerikan seçim  sonuçlarını kim kazandı? - Son Dakika Dünya Haberleri

Buraya kadar ağırlıklı olarak diplomasiye dair kavramlar üzerinden ilerledik ama ben yükselen popülizme ve dünyada her geçen gün zemin kazanan çatışma kültürüne, Amerikan seçimleri bağlamında da değinmek istiyorum. Amerika’yı kendi içine kapatan, çok uluslu ‘rüya ülke’ imajının tersi istikamette politikalar üreten komşularıyla arasına beton duvarlar inşa eden Trump yönetiminden, Liberal demokrasiyi savunan Joe Biden yönetimine geçişin dünyada ve bölgemizde ne gibi yansımaları olacaktır? 

Çok güzel bir soru. Çünkü günümüz dünya siyasetini çok derinden etkileyen bir süreç bu. Öncelikle şunu söyleyeyim Trump’ın kaybedip Biden’ın başa geçmesi bütün sorunları çözmeyecek. Amerika’nın iç sorunlarını ya da dış politikasını bir günde düzeltmeyecek. Trump’ın dört sene boyunca hem iç siyasette hem de dış siyasette belli bir performansı var olumlu ya da olumsuz. Bunların etkileri özellikle Biden döneminde tabii ki hissedilecek. O yüzden Biden zamanında ortam sütliman olacak, dünya siyaseti çok daha barışçıl bir zemine oturacak diyemeyiz. Yani özetle Biden, Trump döneminin etkisini yaşayacak özellikle ilk yıllarda. Onun dışında zaten bana sorarsanız  Amerikan kamuoyu da son yıllarda oldukça polarize oldu ve kutuplaştı. Black Lives Matter süreçlerini yaşadık. Protestolar, ırkçılık süreçleri birde ekonomik krizle boğuşuyorlar. İşsizlik çok büyük bir sorun Amerika’da. Bütün bu iç meselelerle uğraşmaktan dünya siyasetine ve dış politikaya istediği kadar zaman ayıramayacağını düşünüyorum. Özellikle ilk bir iki yıl bu vakti bu bulamayacaktır. Ondan sonraki sürece yönelik niyetini Foreign Affairs dergisinde yayınladığı makalede ortaya koyuyor Biden. Diyor ki biz uluslararası diplomasiye Avrupalı batılı müttefiklerimizle ortaklığı devam ettirmeye barışmaya hatta bildiğimiz yoldan demokratikleşmeden, dünyanın demokratik olması idealinden vazgeçmeyeceğiz bunu devam ettireceğiz. Diplomaside daha hakkaniyetli bir yaklaşım sunmaya çalışacaktır. Trump döneminin aksine bu dönemde diplomatlar  Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda  daha etkili olacaklardır. Biden, bunun yanı sıra ilgili makalede  Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndaki beyaz adam hakimiyetine son vereceğini  belirtiyor. Bakalım bunları nasıl yapacak ? Tabi dediğim gibi bütün bunlar için dört yıl yetmeyebilir. O yüzden Amerika’nın hali hazırda yaşadığı iç ve dış krizler bir anda çözülmeyeceği için bu etkiler bir anda yaşanmayacaktır. Biden’ın elinde sihirli bir değneği yok. Ama belki üçüncü ve dördüncü yılında özellikle batı ile arasındaki ilişkilerin toparlama sürecine girerken özellikle Rusya ve Çin’le ilişkilerin daha gergin olacağını tahmin ediyorum. Tabi Türkiye ile olan ilişkileri de çok kritik. Trump ve Türkiye ilişkileri çok inişli çıkışlıydı. Bu biraz da Trump’ın kişiliğinden kaynaklanıyordu. Benimde derslerimde sıkça kullandığım ‘tilki lider’ tanımı var literatürde. Tump bu tanıma oldukça uyuyor, çok pragmatist ama yarın değişebiliyor fikri. Bilemiyorsunuz güven vermiyor. Biden öyle görünmüyor o birazcık daha ‘kirpi’ diye tabir edilen liderden. İnandığı değer yargılarından ödün vermeyen bir lider. Bizim açımızdan bu değişikliği şöyle yorumlayabiliriz, ikna etmemiz zor olacaktır ama ikna ettiğimiz takdirde ilişkilerimizi bir raya oturtabileceğimiz bir aktör. Ama şu anki ilişkiler bazında hem Türkiye ile hem de Orta Doğu’nun Amerika ile sıkıntılar var. O yüzden bu sıkıntıların da öyle kolayca çözüleceğini sanmıyorum. Özellikle ilk dönem bana geçiş aşaması gibi geliyor. İç ve dış siyasette bazı şeylerin oturması için birinci dönem yetmeyecektir demokratlar, en azından Biden ile olmasa dahi ikinci dönemi de kazanmak isteyeceklerdir ki gerçek anlamda dünya siyasetinde istedikleri adımları atabilsinler. Çünkü şu anda liberal dünya düzeninin çokça tartışıldığı bir dönemdeyiz. Amerikan hakimiyetinin hem askeri hem de ekonomik anlamda sorgulandığı bir süreç bu. Çin ve Rusya gibi devletlerin irtifa kazandığı, rakip olarak karşısına çıktığı bir dönemdeyiz. Bunlara karşı Amerika’nın tekrardan bir hakimiyet iddiası içerisinde olması için gerçekten zamana ve belki de hem kendi içinde hem de dışta desteğe ihtiyacı var. Buda kolay bir süreç değil en azından onu söyleyebilirim.

Dünyada değişen güç dengelerini, diplomasi yöntemlerini, pandemi sonrası sosyal-ekonomik süreci bir bağlamda değerlendirmeye çalışırsak, yeni dünya düzenini nasıl okumak gerekiyor? Sizin bu konudaki ön görüleriniz nelerdir?

Bu da çok güzel bir soru. Biraz önceki yanıtımın devamı niteliğinde olacak aslında. Liberal dünya düzeni 1945’ten sonraki süreç özellikle batı dünyası minvalinde söylemek gerekirse. Hak, hukuk, liberal demokrasi, kapitalist serbest piyasa ekonomisi bazlı çok taraflılık, çok taraflı diplomasi argümanları üzerinden giden bir sistem. Tabi soğuk savaş dönemi bittikten sonra liberal dünya düzeni olarak oturuyor. Öncesinde liberal uluslararası sistem batı bloğuna özel. Ama burada Amerika’nın hep başat aktör, onun hegemonyasında olduğunu görüyoruz. ‘Artık’ diyorum çünkü günümüzde bundan bahsetmek daha güç. Amerika’nın ve batının veya Avrupa’nın batıyı nasıl tanımladığınıza göre değişir artık bu oyunda tek egemen aktör olmadığını kabul etmesi gerekiyor. Çünkü artık farklı bir dünya düzenine geçiş aşamasındayız. Ben şu anda tam bir dünya düzeni olduğunu söyleyemem. Burada kesin olan liberal dünya düzeninin bir kriz içerisinde olmasıdır. Ve hatta post liberal bir çağa doğru gidiyor dünya siyaseti. Daha o süreç devam ediyor bence bu yüzden yeni bir düzen gelmedi hâlâ. Bu nasıl bir şey? Batının ötesi, batı dışı aktörlerin aslında artık daha fazla söz sahibi olmaya başladığı, sadece batının liberal ekonomik ve siyasi modellerinin tek başına geçerli olmayacağı, Batının dışında kalan dünyanın diğer yörelerindeki önemli aktörlerinde etkisinin artacağı bir dönem olacaktır. Bunların içinde  Çin ve Rusya’nın yanı sıra Hindistan’da olabilir Brezilya’da olabilir.. Dünyada daha fazla güç merkezinin olabileceğini bunun da bizleri çok kutuplu bir dünya tasavvuruna iteceğini söyleyebiliriz. Özetle batının artık tek başına merkez olmayacağı bir dünya düzeni var. Burada batının, özellikle Amerika’nın bu süreçte nasıl var olması gerektiği konusunda bir muhasebe yapması gerekiyor. Biden’ın dünya siyaseti ya da Amerikan dış politikası konusunda bu konuları da hesaba katması gerekiyor. Amerikalı akademisyenler bu süreçleri son bir iki yıldır çok ciddi yazıp çiziyorlar. Yani Amerika ve batı burada aslında tek oyuncu olarak değil aslında başka oyuncuları özellikle Çin’i hesaba katmadan dünya siyasetini dünya düzenini konuşamayız diyorlar.

Güç kaybedenler genelde hata yaparlar. Sizce bu güç kaybediş sürecini batı eksenli ele alacak olursak Batı bir düşünce sistemiyle makuliyet ölçüsünde karşılayabilecekler mi? Yoksa soğukkanlı bir yaklaşım sergilemeyerek  bölgesel ve küresel ölçekte hatalara kapı aralayacaklar mıdır ?

Bunu tahmin etmek kolay değil. İşe sadece ideolojik ve fikri açıdan bakamayız. Çünkü son on yirmi yıldır ekonomik krizle uğraşıyorlar. Öncelikle bunu bir aşmaları gerekiyor. İşte bu ekonomik krizler daha sert popülist söylemlere itiyor batıyı. Ne kadar popülizme iterse o kadar kendi liberal değerlerinden uzaklaşmaya başlıyor. Zaten liberal dünya düzeninin yaşadığı kriz biraz bundan kaynaklanıyor. Yani hali hazırda ki ekonomik ve sosyal patlamalar, krizler, senin yıllarca ve yüzyıllarca inşa ettiğin ve savunduğum değerlerden taviz vermene bunları artık savunamamana neden olmaya başlıyor. Popülist liderlerin Batı Avrupa’da da Amerika’da da başa gelmesi bunun en somut argümanı.  Bu yüzden sorunu sadece fikri zemine indirgemek lazım aslında, insanların ekonomik özgürlüklerini kaybettikleri anda artık bazı şeyleri daha farklı düşünmeye başlıyorlar. Bundan ötürü bir yerden sonra Batı bu hususlara çözüm bulmak için sadece fikri özgürlükler, değerler üzerinden gidemiyor. Sorunları net çözmesi gerekiyor bu da ekonomik, sosyal ve siyasi politikaları geliştirerek bir bütünlük içinde yaklaşmakla olur. Onu da nasıl yapabilir bilemiyoruz ama dünya siyasetinde de Çin gibi bir örnek var. Ona karşı nasıl pozisyon alacaklar onu da göreceğiz.

Değerli yorumlarınız için teşekkür ederiz hocam.


Yorumlar (0)



Bu habere ait yorum bulunmamaktadır