Röportaj: Sümeyye Işıkçı
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz, Bektaş Şenel kimdir?
1992 İstanbul doğumluyum. 2016'da İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi'nden mezun oldum. 2018'de, yine bu alanda yüksek lisansa başlayıp tez döneminde bıraktım. Bir dönem, kolektif bir yayınevine genel yayın yönetmenliği yaptım. Bir romanım var.
Yazma serüveniniz nasıl başladı? Sizi yazmaya iten şeyler nelerdi?
|*Yazmaya lise dönemlerinde tribün besteleri yazarak başladım.*|
Aldanacağım bir serüvenim yoktu, serüvensizlikten yazıyordum. O dönemler, beni yazmaya iten şeylerle beni hayatın dışına iten şeyler aynıydı. Hala aynı: Gördüğüne uyuşamamak.
Bu serüvene başlarken sonucunda ulaşmak istediğiniz bir hedef var mıydı yoksa meseleniz yalnızca yolda olmak mı?
Yazmak konusunda bir serüvene başladığımı, bir yolun içinde olduğumu ve bu seyri sürdürdüğümü fark edecek idraka ulaştığımda, serüvenin de, yolda olmanın da, sürdürmenin de özel bir anlamı kalmamıştı. Serüvenin benimle, benim de serüvenle ilgim olmadığını fark ettim. Ne o benim içimdeydi ne ben onun. Daha iyi bir seçeneğim olmadığı için tercih ettiğim bir faaliyetten; aklımı, düşüncelerimi, algılarımı seyrettiğim; varoluşumun ispatına ve görüntüsüne ulaştığım bir eyleme dönüştü. İletişimin ve düşünmenin başka bir yöntemini öğretti bana. İsteseydim de bundan daha büyük bir hedefim olamazdı.
Popüler edebiyat hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu alanda bir şeyleri değiştirmek fırsatınız olsaydı bunlar neler olurdu?
Popüler edebiyat hakkındaki düşüncelerim düşünmemek üzerine. Artık eskisi kadar dert etmiyorum. Bana ne diyorum. Birileri üretiyor, başka birileri de kendilerini bu üretimlere ihtiyacı olduğuna ikna edip satın alıyorlar. O ürünleri almasalar da gidip Tanpınar vb. almayacaklar. Aynı minvalde başka ürünler alacaklar. Böyle bakmaya başladım. Bu alanda bir şeyleri değiştirmek için de BuBi' Sanat'ı var ettik. Yalnız yeteneğin görünür olması için elimizden geleni yapıyoruz. Yapmaya devam edeceğiz.
BuBi’Sanat adında bir platformunuz var. Bize biraz platformunuzdan ve oluşma sürecinizden bahseder misiniz?
İnsanların üretmek ve üretimlerini kendilerine benzeyen insanlara ulaştırmak için bir alana ihtiyaçları olduğunu keşfettim bir gün. Yönettiğim sosyal medya hesabına sürekli "x yaptım, yazdım, bir bakar mısın, bir okur musun" şeklinde mesajlar alıyordum. Hepsini ben okuyamazdım. Yorumlamaya aklım da yetmezdi. Bir alan yaratalım, birileri burada üretsin, birileri de üretimleri yorumlasın istedim. Sonra sağ olsunlar, insanlar yardımcı oldular, ellerini taşın altına koydular ve böylece yola koyuldu BuBi’ Sanat. Tamamen sanatsal; kavgasız, gürültüsüz bir Twitter diyebiliriz kısaca.
Galata’da İki Yabancı kitabınızda "En ihtişamlı ruhlar yıkıla yıkıla inşa edilir." cümlesi geçiyor. Bu cümleyi bize uzun uzadıya tekrar anlatır mısınız?
Mermer, demirle tanışmazsa heykelleşemez. Estetiğe kavuşamaz. Taşlığından kurtulamaz. İnsan da böyle. Bir şeylerle törpülendikçe, azaldıkça kendine benziyor. Yazarın dediği gibi: İyi insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.
Bir masadasınız ve bu masada size eşlik eden 3 kişi daha var. Size eşlik edecek 3 kişiyi yazar, şair, yönetmen veya düşünürlerden seçmenizi istesek bu 3 kişi kim olurdu?
Bilmem. Bu üç kişi beni seçse daha iyi olurdu. Şayet ben seçecek olursam, ya istemiyorlarsa burada bulunmayı, diye düşünmekten sohbete kendimi veremezdim.
Kendinizi eleştirel bir yazar/şair olarak tanımlıyor musunuz?
Kendimi bir şey olarak tanımlamıyorum. Yazar ya da şair değilim. Böyle hissetmiyorum. Bir gün hayatımı yazmakla kazanacak seviyeye gelirsem böyle hissederim belki. Bir şeyleri eleştirdiğim doğrudur. Bunu da yazar olarak değil dümdüz Bektaş Şenel olarak yapıyorum. Ama evet, bir şeylere hayır demek için kullandığım yöntem çoğu zaman yazmak oluyor.
Yazarken temel motivasyonlarınız ve size ilham olan şeyler neler? Yazmanın bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyor musunuz?
Eskiden sıkışıklığımın içine bir pencere açmak için yazardım, motivasyonum buydu. Şimdilerde herhangi bir motivasyona ihtiyacım yok, öncelikli iletişim biçimim bu oldu. Konuşmak neyse yazmak da o yani benim için. Ne özel ne kıymetsiz.
Yazmak hiçbir şeyi değiştirmez, ama bir yanıyla da her şeyi değiştirebilir.
"Bilinsin/ Omurga çürüten dikliği boynumun/ Bedeli bahçemin çiçeksizliğidir./Gözlerden parıltı okuyanların/ Fenerle girdiği o kapıya/ Benim ismimle kargo taşırdı sarı yelekli birileri/Etseydim sipariş boşluktan başkasını" Katre şiirinizden bır kısım, size bu cümleleri yazdıran o duygudan biraz bahseder misiniz?
O duygulardan bu şekilde bahsedebilen biri olsaydım şiir yazmayı tercih etmezdim açıkçası. Sorunun cevabı şiirde mevcut diye düşünüyorum. Yok değilse, o da şiirin başarısızlığıdır.
Hayatınız boyunca yalnızca bir şiir ve bir kitap okumak zorunda kalsaydınız bunlar hangisi olurdu nedenleriyle açıklar mısınız?
Böyle romantik şekilde bağlı olduğum bir kitap ya da şiir yok. Yalnız bir kitap okumak dayatılmışsa bana o kitabı da okumazdım. Bunu dayatan kendim olsam bile. Bir ağaca, kuşa, denize, gökyüzüne, hayvana bakmayı yeğlerim. Bunlar şiirlerden ve kitaplardan daha yüce şeyler. Onları oluşturan şeyler.
Biri basılmış diğeri de basılmak üzere olan iki kitabınızın hikayelerinden bahseder misiniz?
İlk romanımı nasıl yazdığımı bile bilmiyorum. Dünyanın beni eve sıkıştırdığı ve yaşamın olağan, herkesin dahil olduğu seyrinden uzak kaldığım dönemlerde yazıp bitirmişim. Özetle yalnızlık temalı bir kitap. Silik bir olay örgüsü var. İki ana karakter etrafında gelişiyor olaylar. İkinci romanım içinse henüz bir yayıncıyla mutabık olmadım. Basılır mı bilmiyorum. Şayet basılırsa, detayları kitap raflara düştüğünde konuşuruz. İlginiz için teşekkür ederim.
Misafir