Sivil Siyaset Hareketi Koordinatörü Abdulbaki Erdoğmuş, Mezopotamya Ajansı’ndan Melik Varol’a, Abdullah Öcalan’ın tarihi çağrısı sonrası PKK’nin fesih kararı ve silahların imhasıyla yeni bir aşamaya giren süreci değerlendirdi. Erdoğmuş, devletin yaklaşımı, komisyon çalışmalarının geleceği, demokratikleşme adımları, anadil meselesi ve siyasi mahkumların serbest bırakılması gibi başlıklarda değerlendirmelerde bulundu.
Melik Varol: Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı tarihi çağrı, ardından PKK’nin 12. Kongresi’nde kendini feshetme kararı alması ve 11 Temmuz’da Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun silahlarını imha etmesiyle birlikte süreç yeni bir aşamaya evrildi. Kürt Hareketi, lideri Öcalan'ın çağrısına en üst düzeyde ve radikal kararlarla yanıt verdi. Bu gelişmeler ışığında Kürt Hareketi'nin attığı adımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Hareket, üzerine düşeni yerine getirdi mi?
Erdoğmuş: Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nin kendisini feshetme kararı alması birçok yönüyle önemlidir. En başta Abdullah Öcalan’ın hem devlet nezdinde hem de PKK üzerinde büyük etkisinin olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Devlet tarafından Öcalan’ın muhatap alındığı ve PKK’nin de kurucu önderine bağlı olduğu gerçeği ortaya çıktı. Ayrıca Süleymaniye’de gerçekleşen törende, silahların yakılmasıyla da sürece ilişkin kararlılığını ortaya koymuş oldu. Böylece PKK, ilk adım olarak üzerine düşeni yapmış oldu.
Varol: Genel anlamda Kürt Hareketi önemli adımlar atarken, devlet tarafı ise söylem ve pratikte bu sürece daha ağır bir şekilde yaklaşmaktadır. Meclis’te bir komisyon kuruldu ve bu hafta çalışmalarına başlayacak. Öncelikle, bu komisyon nasıl işleyecek? İlk aşamada hangi adımların atılması bekleniyor? Sizce atılması gereken öncelikli adımlar nelerdir?
"Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan arasındaki uyum umut vericidir; aynı uyumu Erdoğan için söylemek zor."
Erdoğmuş: Devlet tarafı olarak sürecin içinde yer alan siyasi aktörün MHP lideri Devlet Bahçeli olduğu anlaşılıyor. CB Erdoğan da onay ve icra makamı olarak rol almaktadır. Sürece ilişkin Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan arasındaki uyum son derece önemli ve umut vericidir. Ancak aynı uyumu CB Erdoğan için söylemem zor. İnisiyatifi tek başına kullanmak ve siyasi avantaj sağlamak niyetinde olduğunu düşünüyorum. Bir siyasetçinin bu anlamda yaklaşım göstermesi normaldir ancak olumlu sonuç almak için kararlı olmak kadar uyumlu da olmak gerekir. İcra makamının uyumu ve kararlılığı önemlidir. Aksi halde olumlu sonuç almak mümkün değildir.
Komisyonun kurulması ve yol haritasının belirlenmesinde İktidar partisinin tutumu güven vermemiştir. Müdahaleci ve buyurgan tavrı kaygı vericidir. Yasal dayanağı olmayan ve niceliğin esas alındığı bir komisyonun İktidar partisi güdümünden bağımsız hareket etmesi mümkün değildir. Bu bağlamda kurulan komisyonun, yapacağı çalışmaların sağlıklı olması konusunda endişelerim var. Umarım bir formaliteden ibaret kalmaz. Kişisel beklentim; Komisyonun hakkaniyet merkezli tespitler yapması ve adalet temelinde önerilerde bulunmasıdır. Bağlayıcılığı olmayan bir komisyondan bundan fazlasını beklemiyorum. Bu konuda da ciddi endişeler taşıdığımı belirtmeliyim.
Varol: Komisyon Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından hangi çalışmaları yürütmelidir?
Erdoğmuş: Önemli olan Komisyonun “demokrasi ve hukukun üstünlüğü” ihtiyacını açıklıkla ortaya koymasıdır. Mevcut siyasal düzen ve hukuk sisteminin adil ve demokratik olmadığını belirtmeden demokratikleşme çabalarının bir yararı yoktur. Önce sorunu ve çözümünü doğru tanımlamak ve bu konuda ortak bir tavır geliştirmek gerekir. Eğer sorun, yalnız PKK’nin silah bırakmasından ibaret değilse Kürt meselesi de kaçınılmaz olarak tartışılacaktır. AKP, MHP ve DEM Partisinin Süreci; “birlik, beraberlik”, “kardeşlik”, “barış” gibi tanımlamalarına bakılırsa sorun, PKK’nin silah bırakmasından ibaret kalmayacaktır. Bu durumda Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türk ve Kürtlerin kardeşlik hukukunun tesis edilmesi, eşitlik ve adalet temelinde toplumsal barışın sağlanması da hedeflenmektedir.
Kurulan komisyonun bu amaca ne kadar hizmet edeceği konusunda bir öngörüde bulunmak benim için zor. Komisyona böyle bir sorumluluk yüklemeyi de doğru bulmuyorum. Bana göre dağılmadan, fire vermeden çalışmasını tespit ve önerilerle tamamlaması büyük bir başarı olacaktır. Daha fazlasını beklemek hayal kırıklığına yol açabilir.
Varol: Biliyorsunuz ki sayın Öcalan’ın çağrısı üzerine bu süreç başladı. Komisyon Sayın Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirecek mi? Sizce görüşme olmalı mıdır?
“Komisyonun Öcalan’ı yok sayarak mutabakata varması mümkün değildir."
Erdoğmuş: CHP’nin tutumuna bakınca böyle bir görüşme söz konusu olamayacaktır. Ancak bu tutumu doğru bulmuyorum. Sorunun muhatabı ve taraflarından birisi Abdullah Öcalan olduğuna göre kendisiyle görüşmemek doğru olmaz ve eksik olur. Komisyonun, Öcalan’ı yok sayarak bir mutabakata varması da mümkün olmaz. PKK’yi Öcalan temsil ettiğine göre heyetin İmralı’ya giderek görüşme yapması gerekir. Birden fazla da görüşme gerekebilir ve bundan kaçınmamak gerekir.
Varol: Komisyonun yasal adımlar atacağı söyleniyor. Türkiye’de sürecin selameti açısından hangi yasal değişikliklere ve yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır?
Erdoğmuş: Dayanağı yasal olmayan bir komisyonun yasal adımlar atması beklenemez. Bazı önerilerde bulunabilir. Benim beklentim de bu yöndedir. Önemli olan komisyonun ortak bir karar alacak kadar bir irade ortaya koyabilmesidir. Bunu gerçekten önemsiyorum. Bu durumda sorunun çözümü de kolaylaşacaktır. Ne yazık ki bundan da emin değilim. Özellikle iktidarın tutumunu kaygı verici buluyorum.
Varol: İktidar, Türkiye'de Kürt sorununun çözümüne dair adımları ağırdan alırken, Suriye’de ise kendi siyasi planlarını hızlandırma eğilimindedir. Sizce bu tutum bir çelişki midir? Bu yaklaşımın arkasında hangi nedenler yatıyor olabilir?
Erdoğmuş: Öncelikle süreci Suriye’ye bağlamayı doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Türkiye’nin bir iç meselesi olarak süreci görmek ve yürütmek gerektiğine inanıyorum. Kürtlerin Suriye ve Irak’taki kazanımlarına müdahale etmek, engellemek, aralarına nifak sokmak bir halka düşmanlık yapmaktır.
Kürdistan coğrafyasında yalnız Kürtler de yaşamıyor. Bir kazanım varsa diğer unsurlarla ortak bir yarar demektir. Kürtler kadar Arapların, Türkmen, Alevi, Dürzi, Ezidi, Süryani ve diğer unsurların da barış ve istikrara ihtiyacı vardır. Kürtlere düşmanlık, bu unsurların tamamına düşmanlık anlamına gelir. Buna hiçbir devletin hakkı yoktur. Türkiye de bozan değil, yapıcı olmak durumundadır. Bu unsurların geçmişi olduğu gibi geleceği de ortaktır. Barakalım da kaderlerinİ kendileri tayin etsin. Kürdistan’ın istikrarı ve güvenliği, Türkiye-İran-ırak ve Suriye’nin istihkarı demektir.
Varol: Kürt sorununun çözümünde devletin atması gereken en önemli adımların başında, Kürtçenin anayasal olarak tanınması, anadilinde eğitim hakkının sağlanması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyor. Sizce bu yönde adımlar atılmalı mı?
Erdoğmuş: Bir halkın varlığı, öncelikle kimlik ve anadilinin anayasal güvence altına alınmasıyla gerçekleşir. Yasal güvencesi olmayan bir hakkın kullanımı her zaman sorun oluşturmaya elverişlidir. Anadilin sorun olduğu bir ülkede barış, hürriyet ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Türkiye demokratik hukuk devleti tanımına uygun hareket edecekse öncelikle anadil sorununu yasal güvenceyle çözmesi gerekir.
Varol: Cezaevlerinde birçok tutsak var ve çoğu bu meseleden dolayı tutuklu bulunuyor. Kamuoyuna yansıyan haberlere göre İGK’ler eli ile infaz ertelemeleri de sürüyor. Bu noktada komisyonun cezaevleri için hangi yasal düzenlemeleri yapması gerekir?
"Siyasi mahkumların serbest kalması için özel bir komisyon kurulmalıydı."
Erdoğmuş: Sürecin en önemli adımlarından birisi siyasi mahkumların koşulsuz serbest bırakmasının sağlanmasıdır. Bu konuda geç kalındığını düşünüyorum. PKK’nin fesih kararı almasından sonra atılması gereken adımların başında siyasi mahkumların serbest kalmasını sağlayacak özel bir komisyonun kurulması olmalıydı. Böyle bir adımı daha güvenilir, inandırıcı ve gerçekçi bulduğumu belirtmeliyim. Umarım mevcut komisyonun ilk önerilerinden birisi de siyasi tutukluların serbest kalması gerektiğini açıklamak olacaktır.
Not: Bu röportaj 3 Ağustos 2025 Pazar günü Mezopotamya Ajansı'nda Gazeteci Melik Varol ile gerçekleştirilmiştir.
Misafir