Altılı masa 2 Mart Cuma günü yaptığı toplantısında, birkaç günlük bir aradan sonra yeniden toplanacağını ve ortak Cumhurbaşkanı adayını geçiş süreci yol haritasıyla birlikte ilan edeceğini açıkladı. Partilerin genel merkez yetkili organlarıyla istişare yapacağı ifade edildi. Ancak süreç ön görüldüğü şekliyle gelişmedi ve İyi Parti’nin çok sert bir açıklamayla altılı masadan ayrılmasıyla sonuçlandı.
Peki bir yılı aşkın süredir, her toplantı sonrasında ortak Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda güçlü bir irade ortaya koyan ve bu yönde metinler üreten altılı masada ne oldu da böyle bir ayrılık yaşandı?
Esasen bu soru etrafında birçok görüş dile getirildi. Genelleştirme adına, yapılan yorumlar üç başlık altında toplanabilir.
İlk olarak İYİ Parti’nin ayrılışını geniş çerçeveden ele alan yorumlara bakalım. Buna göre, bazı güçlü sermaye çevreleri ve özellikle güvenlik bürokrasisi içinde etkili olan bazı gruplar Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olacağı bir senaryoya razı değildi. Kılıçdaroğlu’nun sermaye çevrelerini ürküten çıkışlarının yanı sıra, seçimleri ancak HDP desteği ile kazanabilecek olmasının yarattığı tedirginlik bu küçük ama oldukça etkili çevreleri harekete geçirdi. Rahatsızlıklarını kamuoyuna açık bir şekilde değilse de karar vericiler üzerinde yoğun bir baskı uygulayarak ortaya koydular. Böylece İYİ Parti üzerinden, süreci etkilediler.
İkinci başlık, altılı masadaki usul hatalarına dikkat çeken yorumları içeriyor. Bu yorumlara göre, masadaki kurgu başından beri hatalıydı ve masanın zaten başarıya ulaşma şansı hiç yoktu. Toplumsal karşılık nispetinin çok ötesinde bir yetkiye sahip olan küçük partilere biçilen rol demokrasinin özüyle de uyumlu değildi. Kılıçdaroğlu kendi adaylığı için büyük tavizler vermeye hazırken, toplumsal karşılığı sınırlı olan partilerin, razı edilmesi zor değildi. Bu noktada masadaki usul sorunlarını ortaya koymak İYİ Parti’ye düşüyordu. Keza Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansının düşük olmasına rağmen, masanın başından beri bu ihtimali realize etmek amacıyla oluşturulduğu yorumlarının İYİ Parti içinde giderek güçlenmesinin bir diğer sebebi de, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına mesafeli duran muhalif entelektüel çevrelerin sorunu çözebilecek tek adres olarak İYİ Parti’yi işaret etmeleriydi.
Üçüncüsü ise İYİ Parti’nin ayrılışında temel sebebin 2 Mart toplantısında yaşanan gerginlik olduğu iddiasıdır. Toplantıda Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında yaşanan gerilim nedeniyle ittifak kopma noktasına gelmiş ve diğer liderlerin yumuşatıcı rolü ile süreç ötelenmişti. Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığına itiraz eden Akşener’e kapıyı göstermesi, İYİ Parti’de gerilen sinirlerin patlama noktasına ulaşmasına neden oldu. Dahası kapalı toplantıdaki gelişmelerin konuşma cümlelerine kadar kamuoyuna sızdırılmasının öfkeyi arttırdığı düşünülebilir.
Bu yorumlardan hangisi gerçeklerle daha uyumlu? Bunu net bir şekilde cevaplamak kolay değil. Ancak İYİ Parti’nin alternatif bir aday üzerinde yeterince düşünmeksizin nezaket sınırlarını zorlayan bir açıklama ile masadan ayrılması, öfkeyle hareket edildiği ihtimalini oldukça güçlendiriyor. Belki de diğer sebeplerin yarattığı öfke birikimi, son gerginlik ile patlama noktasına ulaştı.
Akşener tarafından sert bir üslupla yapılan açıklamanın ilk planda “önü ardı pek düşünülmemiş, duyguların aklı perdelediği bir açıklama” olduğu söylenebilir. Ayrıca yapılan açıklama anlamsız biçimde çok sert ithamlar içeriyor. Adeta iletişim yollarını tüketen ve tüm kapıyı kapatan bir açıklama. Halbuki masadan kalkma kararı ile seçimlerin ikinci tura kalma ihtimalinin son derece güçleneceğini ön görmek zor değil. Bu şartlarda İYİ Parti’nin kapıyı kapatmasının gerekçelerini anlamlandırmak gerçekten oldukça zor.
Hakeza, İYİ Parti’nin masada işletilen usule itirazlarında haklılık payı olduğu düşünülse de, bunu söylemenin zamanı ve söyleyiş biçimi tüm bu “haklılık payını” boşa düşürüyor. Unutulmamalı ki, siyasette ne söylediğiniz kadar ne zaman ve hangi üslupla söylediğiniz de oldukça önemlidir. Kaldı ki, bu rahatsızlıklar aradan geçen bu uzun sürede masada konuşulabilirdi. Toplantılar bunun için yapılmıyor mu? Öyleyse ortak cumhurbaşkanı adaylığı konusunun “seçimlere iki ay kala” konuşulma kararının yanlış olduğunu artık kabul edelim mi? Bunun gelinen noktada bir faydası kalmadı sanırım…
Dahası Kılıçdaroğlu’nun adaylığı uzunca süreden beri biliniyordu. Hatta adı konulmamış bir kampanya yürüttüğünü sağır sultan bile duydu. Bunu İYİ Parti de gayet iyi biliyor. Peki iş böyleyken, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını bir sürpriz ve dayatma olarak nitelendirmek ne kadar anlamlı olabilir? En yumuşak sözlerle, İYİ Parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ve masadaki usul hatalarına ilişkin itirazlarını yapmakta çok geç kaldı.
Daha da önemlisi, İYİ Parti’nin masadan ayrılma kararının yalnızca kendine değil, bir bütün olarak tüm muhalefete zarar verme ihtimali oldukça yüksek. Bunun yerine, diyelim 6 ay önce, mutedil bir yöntemle çoklu aday kararı tartışılsa ve sürece ilişkin görüşler samimiyet içinde yüz yüze ifade edilseydi sanıyorum sonuçlar bu kadar yıkıcı olmazdı.
Son kertede, İYİ Parti’nin masadan ayrılma kararının ve yaptığı ölçüsüz açıklamanın sebebini kesin olarak söylemek kolay değil. Belki tüm sebeplerin bir toplamı. Ancak bu süreçten kimin kazançlı çıktığı sorusunun kesin bir cevabı var...
Misafir