27-07-2025-pazar günü, kendilerini ’İslami STK’ olarak tanımlayan bazı dernek ve örgüt temsilcileri GAZZE için Ankara’da toplanarak AK Parti Genel Merkezi’nden Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yürümek istedi.
Yürüyüş, polis engeline takılsa da konuşmacılar amacını açıkça duyurmuş oldular: ’Biz Müslüman olarak, açlıktan ölen mazlum Gazze halkının derdiyle dertlenerek, üzülerek yetkililere, devlet erkanına ve cumhurbaşkanına şunu söylüyoruz: ’Kınama istemiyoruz, güzel sözlerle, kelimelerle İsrail’i, Netenyahu’yu lanetlemenizi istemiyoruz, icraat istiyoruz, İsrail ile tüm ilişkileri kesmenizi istiyoruz!’
Konuşmacılardan ilahiyatçı Abdullah İmamoğlu’nun CB Erdoğan’ı kastederek bulunduğu serzeniş de çok anlamlıydı: ’Herkes terk etse de ben terk etmem dediğiniz Gazze’ye bir bardak su ulaştırmaktan bile aciz kaldınız.’ -
Yürüyüşü ve konuşmaları önemsediğimi belirtmeliyim. Çünkü bu kesimler, ilk defa organize bir biçimde muhataplarını ve taleplerini doğru belirleyerek Gazze halkına sahip çıktılar. Benzer kuruluşların hiçbiri yaklaşık 22 aydır trajedilerin yaşandığı Gazze için doğrudan CB Erdoğan’a çağrıda bulunmadığı gibi Türkiye’de düzenlenen fuarlarda boy gösteren İsrail’le ticaret yapan, İsrail’e silah satan şirketlerden hiçbirinin standı önünde tek bir açıklama yapmadı ve protesto gösterileri düzenlemedi.
Bu kadar uzun süre suskun kalan bu kesimlerden bir grubun CB Erdoğan’ı muhatap alarak sözle, kınama ve hamasetle değil gerçekçi bir tavır ortaya koymasını talep etmesi, Müslümanlık iddiasında olan diğer kesimleri de muhtemelen olumlu yönde etkileyecektir, en azından öyle olmasını umuyorum. Söz konusu eylemi önemli bulmanın başka nedenleri de var. Bugün yeryüzünün en büyük vahşeti Gazze’de yaşanmaktadır. Netanyahu, Ortadoğu’da Büyük Şeytan konumundadır.
Buna rağmen Müslümanlık iddiası ve Gazze havariliği konusunda mangalda kül bırakmayan AK Parti iktidarı ve yandaşları için İsrail’le ilişkilerin bozulmaması gerçekten anlaşılacak gibi değildir. Bu gerçeği Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ‘Türkiye’nin Filistin eylem planına imza atmadığı’ eleştirilerine ’İmzalasaydık Ege’deki tezlerimiz zarar görürdü’ biçiminde verdiği cevapla kısmen de olsa açıklığa kavuşturmaktadır. Hakan Fidan, bu açıklamasıyla bizleri Gazze vahşeti karşısında dehşete düşürse de gerçeği söylüyor ve iktidarın İsrail’le ilişkilerinin, Gazze halkından daha önemli olduğunu adeta itiraf ediyor.
Bu cevap karşısında belirtmek isterim ki evet… Faydanızı, politik çıkarlarınızı, ilişkilerinizi Gazze halkının soykırımına, açlık, sefalet ve hastalık gibi trajedilere tercih edebilirsiniz, buna şaşırmıyorum da. Ancak mazlum Gazze halkının trajedisini istismar etmeye, trajedileri üzerinden politika ve hamaset yapmaya hakkınız olabilir mi? Bu durumda CB Erdoğan’ın Gazze’yi dilinden düşürmemesini ’hamaset’ dışında nasıl açıklayabiliriz? -- Geçelim CB Erdoğan ve AK Partiyi. Din adamları, ilahiyatçılar ve cemaat liderleri, verdıkları vaazlarla ve duygusal konuşmalarla toplumu nasıl etkilediklerini biliyoruz.
Dikkat edilirse, bu konuşmaların çoğunda Gazze ajitasyonu yapılır. İsrail lanetlenirken, Müslümanlar da Gazze’ye sahip çıkmamaları nedeniyle samimiyetsizlikle suçlanır ve kınanır. Peki bu muhterem zevatın, AK Parti’nin Gazze tutumunu eleştirdiklerine şahit olan var mı? Ablukanın kaldırılması konusunda İktidarın ’gayretsiz’, ’samimiyetsiz’ veya ’korkak’ ve ’pasif’ olduğunu söyleyeni duyan oldu mu? Samimi bir yaklaşım söz konusu olsaydı, ablukanın kaldırılması konusunda öncelikle iktidarın uyarılması ve iktidar üzerinde baskı kurulması gerekmez mi?
Cemaat ve Tarikat liderlerinin, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde R. T. Erdoğan’a ’Müslümanlık hassasiyeti’ üzerinden verdikleri destek için yayınladıkları deklarasyonu hatırlayanlarımız vardır. Seçim desteğinde gösterilen hassasiyetin gerekçesi gerçekten ’Müslümanlık’ ise aynı hassasiyeti ablukanın kaldırılması için de CB Erdoğan’dan talep etmeleri gerekmez mi? Binlerce ’Müslümanlık hassasiyeti’ iddiasında olan akademisyen var. Bunların yüzlercesi ilahiyatçı. Bir kez olsun Gazze mezalimi ve abluka karşısında iktidarın girişimde bulunması için bir çağrıları oldu mu?
Diyanet İşleri Başkanlığı esas olarak bir devlet kurumu olsa da dini bir kurum olarak kabul gördüğü ve işlevde bulunduğu açıktır. Görevde olanları dışarda tutarak belirtiyorum; din üzerinden saygınlık kazanan eski başkanlar ve müftülerden Gazze ablukasının kaldırılması için iktidara yönelik ortak bir çağrıda bulunmaları gerekmez mi? Peki iktidarın Gazze ilgisizliğine mazeret bulmaya çalışan İslamcı yazarlara ne demeli? Kraldan çok kralcı davranmalarıyla komik duruma düştüklerinin farkında dahi değiller.
CB Erdoğan, onlar kadar mazeret bulmak için çabalamıyor ya da ’bunlar var’ diye gerek dahi duymuyor. Kanaatime göre Gazze vahşeti karşısında Müslüman toplumun suçlu olması; duyarsız ve ilgisizliklerinden daha çok destekledikleri yönetimleri ve siyasetçileri duyarlı ve ilgili olmaya çağırmamalarıdır. Ablukanın kaldırılarak mazlum Gazze halkına ilaç ve gıdanın ulaştırılması için destekledikleri ve yandaşı oldukları iktidar üzerinde bir baskı oluşturmamalarıdır.
En büyük suçları da GAZZE hamisi kesilen CB Erdoğan’ı gereğini yapmaya veya hamasetten vazgeçmeye davet etmemeleridir. Bu gerçeği örtbas edenlerin ve gerçeği saptıranların başında da din adamları ve iktidar yanlısı örgütlü Müslüman kesimler gelmektedir. -- İsrail ve Netanyahu’ya lanet getirerek hiç kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Vicdan ve ahlak sahibi insanlarının tamamı zaten lanet okuyor. Türkiye’nin İsrail’le savaşması gerektiğini iddia etmiyorum ancak Gazze ablukası kalkıncaya kadar siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerin devam etmemesi gerektiğini ve buna insani, ahlaki ve İslami olarak mecbur olduğuna olan inancımı paylaşıyorum. Hamasete ve riyakarlığa tahammül edecek gücümüz ve sabrımız kalmadı. Bu nedenle muhatabı doğru belirleyen Ankara yürüyüşünü önemsiyorum ve düzenleyicileri kutluyorum.
Misafir