Filistin’de süregelen İsrail katliamlarına koşulsuz destek veren Amerikan dış politikasına egemen riyakarlık artık katlanılmaz boyutlara tırmandı.
Savaşın önemli sonuçlarından biri, Amerika’nın tek kutuplu dünyanın lideri olarak sürdürdüğü hegemonyanın son bulmasına ve çok kutuplu dünyaya geçiş sürecine ivme kazandırmak olacak.
Geçiş dönemi elbet zor olacak, zaman alacak.
Amerika’yı yöneten iki büyük siyasi grubun, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin seçkinleri arasında Amerika’nın ‘istisnai ulus’ (exceptional nation) olduğu inancı güçlü ve yaygındır. Amerika’nın kaderinin “dünyaya liderlik etmek, dünyayı yönetmek” olduğuna inanırlar.
Washington’da bazen en demokrat gibi görünen siyasetçilerin “istisnacılık” (exceptionalism) dogmasına bağlılığını dışa vurması, yabancı gözlemciler için şaşırtıcı olabilir.
Demokrasiyle hiç bağdaşmayan istisnacılık inancı kısmen dinsel dogmaya benzer. Amerikalı seçkinler için o inancın değişmesi, yerini daha eşitlikçi (egalitaryan) bir dünya görüşüne terk etmesi kolay değildir ve zaman meselesidir.
Çok kutuplu dünyaya geçiş aslında, değişen küresel ekonomik ve askeri dengelerin yarattığı nesnel koşulların sonucudur. Amerika’nın (peşinden giden blok dahil) nispi küresel ağırlığının giderek azalması nedeniyledir.
Ama Amerika’nın riyakarlık üzerine kurulu dış politikası muhtemelen o süreci hızlandıracak.
* * *
1991 Noel’inde Kremlin’de kızıl bayrak indirildi, Sovyetler Birliği tarihe karıştı. Soğuk Savaş ve iki kutuplu dünya son buldu.
ABD tek kutuplu dünyanın tartışmasız lideri oldu. Amerikalı seçkinler birden kendilerini sonsuza dek süreceğini ilan ettikleri bir dönemin kaptan köşkünde buldular.
Ama Amerika o günden beri çok kötü sınav verdi.
2001’de Afganistan’ı işgal etti, gaddarca bir savaş yürüttü. Tam 20 sene sonra, güçlenmesine büyük katkı yaptığı fanatik Taliban’a ülkeyi hediye ederek apar topar kaçtı.
2003’de Irak’ı istikrarsızlaştırmak, mümkünse parçalamak amacıyla ikinci Irak savaşını ve işgali başlattı. Petrol zengini Irak’ı ölüm ve sefalet coğrafyasına dönüştürdü. Hedefinin tam tersine, Irak’ta en etkili güç İran oldu.
Suriye’yi istikrarsızlaştırmak, mümkünse parçalamak için 2011’de başlayan ayaklanmayı sonuna kadar suistimal etti, yoğun askeri destek akıttı (en büyük destekçisi AKP iktidarı oldu). Suriye harabeye döndü. Barışa ve ülkenin yeniden inşasına hâlâ karşı çıkıyor, engelliyor.
Ağır bombardımana tuttuğu Libya’yı 2011’de dağıttı, ülke henüz kargaşadan çıkabilmiş değil.
Ukrayna’da savaşı engellemek için en küçük bir çaba göstermedi. Şubat 2022’de savaş başlatan Rusya, hemen bir ay sonra Ukrayna ile barış için anlaştı. Ama Amerika araya girerek Ukrayna’yı savaşa devam etmeye ikna etti.
Sadece yukarıda saydığımız örneklerde öldürülen insan sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bunlar sayı değil, insan!
Amerika’nın girdiği yere ölüm, yıkım ve felaket geliyor. Dünyanın başka yerlerinde yaptıklarına burada giremiyoruz.
Amerika şimdi İsrail’in masum insanları katletmesine destek vermekle kalmıyor, teşvik ve tahrik ediyor. İnsani yardım için geçici ateş kesi bile engelliyor, veto ediyor.
Amerika uluslararası hukuku iplemez. Kendi meclisinde savaş kararı alarak başka ülkelere saldırır, işgal eder veya yoğun savaş tahrikçiliği yapar.
Sadece Libya savaşında BM Güvenlik Konseyi’nde müdahale kararı alındı. Ama karar “insani yardım” sağlamak içindi, rejim değişikliği amacıyla ülkeyi ağır bombardımana tuttular. Amerika, Güvenlik Konseyi’ndeki de ülkeleri dahi aldattı.
* * *
Eski Başkanı Jimmy Carter “Amerika, dünya tarihinin en savaş sever ülkesidir” diyor.
Uyguladığı dış politika açısından, Amerika aynı zamanda dünyanın en riyakar ülkesidir.
Amacının başka ülkelerde demokrasiyi savunmak, hukukun üstünlüğünü yani kurallara dayalı uluslararası düzeni güçlendirmek olduğunu ileri sürer. Irak işgalinde olduğu gibi bazen bilerek yalan gerekçeler kullanır.
Demokrasiyi savunduğunu söyleyen Amerika’dan daha çok başka ülkelerde darbe yapan/destekleyen dünyada yoktur. İran’da Musaddık veya Şili’de Allende örneğinde olduğu gibi, o darbelerde pek çok demokratik rejimi yıkılmıştır.
Amerikalı bir siyaset bilimcinin araştırmasına göre sadece Soğuk Savaş döneminde (1945-1991), Amerika’nın yaptığı/desteklediği darbe sayısı altmış dört (64). Her yıl ortalama bir darbeden fazla!
O darbeler dünyada demokrasinin gelişmesini nasıl engelledi, henüz araştırılmadı.
Soğuş Savaş sonrasında Amerika bildiğini okumaya devam etti. Sadece 2000’den sonra ve sadece Batı Afrika bölgesinde, ABD tam 15 darbeyi destekledi.
Amerikan dış politikası çatal dillidir. Kısa süre önce aynı Batı Afrika’da, Nijer’de bir darbeyle Batı yanlısı hükümet devrildi. Demokrasiyle bağdaşmıyor gerekçesiyle, kişi başına 76.000 $ gelire sahip Amerika, kişi başına 500 $ gelire sahip, dünyanın en fakir ülkelerinden Nijer’e ekonomik yaptırım uygulamaya başladı!
Şimdi Ukrayna’da demokrasi için savaşı desteklediğini söylüyorlar. Ama aynı ülkede demokratik seçimler sonunda Başkan seçilen Moskova’ya yakın Yanukoviç’i 2014’de deviren darbenin arkasında yine Amerika vardı. Üstelik bunu hiç saklama ihtiyacı duymadan, açık açık yaptılar.
İsrail’in son katliamlarıyla beraber demokrasi gerekçesini tutarsızlık zirvesine ve gülünç boyutlara taşıyan Başkan Biden şöyle diyor: Rusya ve Hamas arasında paralellik vardır ve her ikisi komşusu ülkedeki demokrasiyi yok etmek istemektedir!
Demek Hamas’ın ve Filistinlilerin amacı İsrail’deki demokrasiyi yıkmak imiş!
Kaldı ki, bir ülkenin içerde demokratik rejime sahip olması, dışarda başkasının toprağını işgal etmesinin gerekçesi olamaz. Üstelik İsrail artık demokrasi de değildir; ırk ayrımına dayalı bir devlettir (aparthayd).
Amerika “kurallara dayalı uluslararası düzen” istediğini söylüyor.
Rusya askeri yoldan Ukrayna’da sınırları değiştiriyor diye görülmemiş yaptırımlar uyguluyor. 75 yıldır Filistin’de sınırları aynı şekilde değiştiren İsrail’e niçin yaptırım uygulamıyor?
Rusya doğal gazı, Filistinliler sosyal medyayı silah olarak kullanıyor diye en sert şekilde eleştirir. Ama sayılamayacak kadar çok ürün ve hizmeti silah olarak Amerika kadar yaygın kullanan başka tek bir dünya ülkesi yoktur. Kendisi yapınca adı yaptırım olur.
İşine geldiğinde en kanlı terör örgütlerini gözünü kırpmadan kullanır. Veya doğrudan devlet terörü uygular. Baltık Denizi dibindeki Kuzey Akım Doğal Gaz hatlarına düzenlediği sabotaj gibi.
Hasım gördüğü devletlerin yöneticilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için elinden geleni yapar.
Afganistan veya Irak’taki sorumlulukları nedeniyle Amerikalı karar vericiler uluslararası yargı önüne ne zaman çıkacak?
Amerika şimdi İsrail devletinin üst düzey karar vericilerinin uluslararası yargı önüne çıkmasını destekleyecek mi?
Hayır, Amerika’nın istediği “kurallara dayalı uluslararası düzen” kurallara dayalı değildir.
* * *
Ukrayna ve Ortadoğu’daki iki savaş arasında ortak yönler var.
Her iki savaşta da önde gelen aktör olarak yer alan tek ülke Amerika. Ortak amaçlara sahip.
Ukrayna savaşında Rusya’ya ağır hasar vererek Avrasya’da hegemonyasını sürdürmek istiyor.
Ortadoğu’da, bölgedeki hegemonyasını İsrail üzerinden sürdürmek istiyor.
Ukrayna’nın 4 Haziran’da başlattığı büyük taarruzunun başarısız kalmasıyla, Amerika’nın orada amacına ulaşamayacağı büyük ölçüde belli oldu.
Ortadoğu ülkeleri açısından, İsrail’in şiddetine ve giderek artan ölçüsüz şiddetine koşulsuz destek çıkan Amerika’nın ilkesiz ve riyakar politikasına güvenebilmenin ne kadar zor olduğu ortaya çıktı. Bölge ülkelerinin Amerika’yı dengeleme ihtiyacı güçlenecek, Çin ve Rusya dahil başka güçlerin önü açılacaktır.
Öyle görünüyor ki Filistin ve Ukrayna savaşları, Amerika’nın dünyaya tek başına liderlik etme özleminin ve İmparatorluk hayallerinin tükenişi açısından tarihi dönüm noktaları olacaktır.
Misafir