09 Temmuz 2025


TERÖRSÜZ TÜRKİYE MÜMKÜN MÜ?



Abdulbaki ERDOĞMUŞ

A- A+

“Terörsüz Türkiye” söylemi olumlu karşılık bulsa da daha çok hamasi bir söylemi çağrıştırıyor. İçi doldurulmamış ve projelendirilmemiş bir paradigmanın gerçekliliği ve inandırıcılığı olmaz. Kitlelerin beğenisini ve desteğini alsa da bir iddia olmaktan öteye gitmez.

Kuşkusuz Türkiye ve hepimiz, iç çatışma, terör ve şiddet eylemlerinden, hukuksuzluk ve hak ihlallerinden yorulduk. Tarifi zor acılar, trajediler yaşadık/yaşıyoruz. On binlerce gencimizin ölümü ve ailelerinin yaşadığı travmanın izahı mümkün değildir. Terör gerekçesiyle yerinden yurdundan milyonlarca insanımız göç ettirildi, aileler dağıldı, yoksulluk, işsizlik ve sefalet yaşadı/yaşıyor, yozlaşma ve çürümüşlük had safhaya ulaştı. Otoriter yönetim, OHAL ve KHK uygulamaları, toplumun kimyasını bozdu. Gençlerimizin geleceğe ilişkin umutları giderek çaresizliğe ve yıkıma dönüşüyor.

Böyle bir tablo karşısında “Terörsüz Türkiye” söyleminin dikkat çekmesi ve önemsenmesi çok mümkün görünmüyor. Makul insanlarımız, yöneticilerin ve politikacıların söylemlerini sorgulamayı artık gereksiz, hatta fantezi buluyor. İddialara kulak kabartanlar ya politik ya da duygusal yaklaşmaktadır. Politikacıların hedef kitlesi de çoğu zaman bu kesimlerdir. En kolay sömürülen de duygulardır.

Gerçekte ise durum farklıdır. Yaklaşık 8 yıldır yaygın bir terörden söz edilemez. Bu süre içerisinde operasyonlara karşılık vermek dışında PKK militanlarının bir saldırısı da söz konusu olmamıştır. Buna karşılık siyasi iktidarın demokratikleşme ve hukuk alanında attığı olumlu bir adım da olmadı.

Tersine muhalefete yönelik tehdit ve baskılar artmış, seçilmiş yöneticiler görevlerinden uzaklaştırılarak yerine kayımlar atanmış, binlerce siyasetçi göz altına alınmış ve yüzlercesi tutuklanmıştır. Terörsüz Türkiye’de 8 yıldır ihlal edilen demokrasi ve hukuk olmuştur. Terör söz konusu olmadığı halde anayasa ve yasalar yok sayılıyor. Bu durumda “Terörsüz Türkiye” iddiasını sorgulamak gerekiyor.

Uygulamalara bakılınca “Terörsüz Türkiye” ile muhalefeti baskı altına alınmış, toplumu sindirilmiş, itiraz ve tepki vermekten korktuğu için yurttaşları susturulmuş bir ülke hedefleniyor! Bu hedefe doğru da ısrarlı ve cüretkâr adımlar atılmaya devam ediliyor!

Bu gidişle yeni bir terör zeminin oluşması kuvvetle muhtemeldir. Esas itibariyle eşitlik ve özgürlüğün güvence altına alınmadığı, cumhurbaşkanı dahil herkesin ve kurumların tamamının hukuk ile sınırlandırılmadığı bir sistemde şiddet ve terör hep bir tehdit olarak kalmaya devam edecektir.

--

Sürecin doğru tanımlandığını düşünmüyorum. İktidarın/AK Parti’nin “Terörsüz Türkiye” veya “Barış ve Kardeşlik”, Dem Partinin “Barış ve Demokratik Toplum” tanımını gerçekçi, bulmuyorum.

Kanaatime göre süreci “PKK AÇILIMI” olarak tanımlamak daha gerçekçidir. Çünkü PKK hem ideolojik hem de stratejik ve yöntem olarak 21. Yüzyılın ruhuna uymamaktadır. Başlangıcından itibaren yürüttüğü silahlı mücadelenin bir yarar sağlamadığı ortaya çıkmıştır. Buna rağmen de varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Özellikle son 25 yıldır yürüttüğü mücadelenin nedeni ve gerekçeleri henüz aydınlatılmış değildir. Bu bağlamda daha çok Kürtlerde ciddi bir kafa karışıklığı söz konusudur.

“Terörsüz Türkiye” ile hedeflenen PKK varlığına son vermek ise süreç olumlu ve başarılı devam ediyor. Abdullah Öcalan önderliğinde PKK’nın, yaklaşık 8 yıldır devletin ulusal ve bölgesel politikalarıyla uyumlu bir tutum sergilediği biliniyor. Bu süre içinde şiddet ve terör kadar siyasi taleplerini de revize eden, siyaseti önceleyen ve bunun için de kendisini fesheden yeni bir PKK ile karşı karşıyayız. Bu durumda “Terörsüz Türkiye” söylemiyle PKK ’sız bir Türkiye’nin kastedildiğini sanıyorum. Sürecin de bu istikamette ilerlediği kanaatindeyim.

--

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin doğrudan Abdullah Öcalan’ı muhatap alarak yaptığı çağrı, malumun ilanı (bilineni açıklamak) mahiyetindedir. Öcalan’ın talimatıyla toplanan PKK kongresi de aldığı “lağv/fesih” kararıyla “PKK ‘sız Türkiye” projesini onayladığını düşünüyorum. CB Erdoğan da “Terörsüz Türkiye” söylemiyle en tepede durduğunu ve gelişmeleri yönlendirdiği mesajını vermiştir. 7 Temmuz Pazartesi günü kabul ettiği İmralı heyetiyle verdiği 5 (beş) kişilik görüntüyle de sürecin öngörülen plan ve strateji ile yürütüldüğünü göstermiştir.

Geri dönülmez bir yola girilmiştir. Çünkü silahlı mücadele dönemi sona ermiştir. Artık PKK adında bir örgütün varlığına son verilmiştir. Süreci sabote etmek isteyen bazı unsurların olması da doğaldır. İnişler, çıkışlar olacaktır. 12 Askerin aynı tarihlerde bir mağarada metan gazına maruz kalmalarının tesadüf olmadığı iddialarını da bu bağlamda değerlendiriyorum.

Her şeye rağmen şiddet ve silahlı mücadeleden vaz geçilmesini doğru buluyorum ve destekliyorum. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ilk günden itibaren çağrısının arkasında durmasını ve kararlı tutumunu önemli buluyorum. DEM Partisinin sürece katkısını, gayretlerini ve çabalarını takdir ediyorum. Eş Genel Başkanlar başta olmak üzere yönetim ve teşkilatlarıyla birlikte sürece aktif katılmaları, sonuç almayı kolaylaştıracaktır.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır