Kayda değer desteğe sahip üç muhalefet partimiz var: CHP, İYİ Parti ve DEM (eski HDP). İktidar değişimine bu partilerden hangisi öncülük yapabilir?
DEM/HDP önemli bir siyasi ağırlığa sahip, ama özel koşulları nedeniyle iktidar değişimine öncülük edebilmesi mümkün değil.
Son dönemde yaşadıklarımız gösteriyor ki, CHP veya İYİ Parti’nin de böyle bir önderlik yapabilmesi zor.
Eğer AKP iktidarı değişecekse, mevcutlarla olmuyor yepyeni bir muhalefete ihtiyaç var. Yoksa AKP iktidarı daha nice on yıllar boyunca devam edebilir.
* * *
CHP’yi doğru değerlendirebilmek için temel bir gerçeği tespit etmek şart.
Daha önce defalarca vurguladık; günümüz CHP’sini belirleyen esas gelenek 100 yıllık tarihi değil, 1992’de yeniden açıldıktan sonra 31 yıl boyunca yaşadığı somut siyasi pratiktir.
CHP diğer partilerle birlikte askeri rejim tarafından 1980’de kapatıldı. Bugünkü CHP’nin kimliği ve işleyişi açısından tayin edici olan, 1992 sonrasında önce 15,5 yıl Deniz Baykal, ardından 13,5 yıl Kemal Kılıçdaroğlu döneminde yaşanan ideolojik ve siyasi tecrübedir (toplam yaklaşık 2 yıl Hikmet Çetin ve Altan Öymen dönemleri konumuz açısından daha az ağırlık taşır).
CHP yeniden açıldığında, küçük ama rahatça siyasi yön verilebilecek bir partiydi; ne var ki Baykalcı hizip o fırsatı yanlış yönde değerlendirdi. Yeni CHP, 1965-1980 arasında Ecevit liderliğinde yaşanan ortanın solu/demokratik sol dönüşümle taban tabana zıt bir ideolojik çizgiye oturdu.
Yeni CHP katı laikçiydi, bunun en sert ve sembolik görüntüsü fanatik başörtüsü düşmanlığı oldu, dindar kitlelerle bağlar tamamen koptu. Kürt sorununda şovenist ve inkarcı bir siyaset izledi, parti Doğu ve Güneydoğu’da sıfırlandı. Askeri vesayet sisteminin bazen gözü kara destekçisi, bazen tahrikçiliği işlevini yüklendi- 28 Şubat süreci (1997) ve 27 Nisan e-muhtırası (2007) dahil.
Baykal yönetiminin CHP’si, ideolojik açıdan belki en çok, Ecevit’in değişim hareketine karşı çıkanların 1960’larda kurduğu Güven Partisi çizgisine yakın düşüyordu.
Partinin yapısı da derin bir çürümeye uğradı. Örgütler, başlıca görevi parti içi iktidarı elinde tutan hizbin iktidarının sürmesini sağlamak olan yapılara dönüştü. Merkezde ve illerde muhalif görülenler tasfiye edildi. Parti örgütleri toplumla bağları zayıf, içe dönük, politik açıdan güçsüz ve yetkisiz kof birimlere dönüştü.
Ecevit liderliğindeki DSP-ANAP-MHP koalisyonunun başarısızlıklara battığı ortamda 2002 seçimlerine gidildi. Barajı iki parti geçti; bir yıl önce kurulan AKP %34 oyla tek başına iktidar olurken CHP %19’da kaldı.
AKP’yi böylesine rahat ve kısa sürede iktidara taşıyan başlıca nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, Baykal CHP’sinin sağlıksız işleyişi ve yapısıydı.
Kaset skandalı nedeniyle Baykal 2010’da istifa etmek zorunda kaldığında, CHP çok yönlü dönüşüm ihtiyacı içindeydi. Partiyi iktidar alternatifi yapacak yenilenme, sadece ve sadece iyi tartışılmış, bilinç düzeyine çıkarılmış ve içselleştirilmiş bir politik süreç yönetimiyle mümkün olabilirdi.
Ama hizipçiliğin öğüttüğü tarihi partide, Baykal’ın tasfiyeleri nedeniyle liderliği üstlenebilecek birikime sahip fazla isim, örgütleri sırtlayacak kadrolar kalmamıştı. O ortamda Kılıçdaroğlu genel başkan seçildi.
Uzun yıllar devlet memuru olarak bürokraside görev yapan Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatı 2002’de 54 yaşında milletvekili seçilmesiyle başladı. Sekiz yıl sonra Genel Başkan koltuğuna oturana dek kazandığı siyasi tecrübenin tamamını, yukarıda betimlediğimiz Baykal CHP’sinde elde etti.
Siyasette mucize olmaz. En basit ifadeyle, Kılıçdaroğlu’nun siyasi müktesebatı CHP’nin ihtiyaç duyduğu dönüşümleri yönetmeye yeterli değildi.
(Olası eleştirilere karşı belirtelim; bunu ilk kez şimdi ve araba devrildikten sonra söylüyor değilim!).
Kılıçdaroğlu 13,5 yıl süren genel başkanlığı döneminde, başörtülü kadınların üye yapılması ve muhafazakar politikacı transferi gibi kozmetik hamleler veya tartışılıp içselleştirilmemiş yüzeysel ‘helalleşme’ söylemleri dışında, partinin şiddetle ihtiyaç duyduğu yenilenmeye dönük herhangi bir teşebbüste dahi bulunamadı.
Kılıçdaroğlu öyle bir vizyona sahip değildi. Vizyon bir yana, uzun yıllar boyunca partisinin çizgisini tanımlamak için ‘sosyal demokrasi’, ‘demokratik sol’ gibi temel kavramları telaffuz ettiği dahi pek duyulmadı.
Sonuç, ülkeyi giderek daha kötü yöneten AKP iktidarına karşın, ana muhalefetin %20-25 arası çakılıp kalan oy oranları oldu.
Eğer Baykal’ın CHP’si AKP’yi iktidara taşıyan en önde gelen etmenlerden biriyse, Kılıçdaroğlu’nun CHP’si o iktidarın sürmesinin başlıca nedenini oluşturdu.
Özgür Özel kısa süre önce CHP’nin yeni genel başkanı seçildi. Elbet yeni başkana zaman tanımak, önyargılı davranmamak gerekiyor.
Ama adaylığını ilan ettiğinden bu yana geçen aylar çok umut verici değil. CHP’yi iktidar seçeneği yapabilecek bir vizyon, yukarda değindiğimiz yaşamsal sorunlara dönük bir yenileşme programının ipuçlarını dahi henüz telaffuz etmedi.
Kılıçdaroğlu’nun 13,5 yıl boyunca sergilediği sonuçsuz kalan uygulamaların önde gelen paydaşlarından birisi olması da umutları artırmıyor.
İçtenlikle dilerim ki Özel bizi yanıltsın, partisini gerçek bir iktidar alternatifine dönüştürsün.
* * *
İYİ Parti’nin kurulduktan sadece 6 ay sonra katıldığı 2018 seçimlerinde aldığı %10 oy, umut vaat eden gerçek bir başarı idi.
CHP’nin kendini yenileyememesi, 2023 seçimlerinde İYİ Partiyi rahatlıkla ana muhalefet yapabilirdi. Pek çok işaret, parti lideri Meral Akşener’in de o hesabı yaptığını gösteriyordu. Bu gerçekçi bir hedefti; zaten 2021-22 döneminde bazı ölçmelerde İYİ Parti %20 civarını yakaladı.
Ama kritik Mayıs 2023 seçimlerine giden süreçte ve izleyen aylarda yapılan yanlışlar her şeyi alt üst etti. Elbet hatasız beşeri eylem olmaz; ancak mevcutlar arasında en tecrübeli liderlerden Akşener yönetimindeki İYİ Parti’nin zincirleme yanlış hamleler yapması şaşırtıcı oldu.
Bu durum halen devam ediyor.
İYİ Parti yaklaşan yerel seçimlerde işbirliğine yanaşmıyor. Mayıs seçimlerinde yapılan ittifakta CHP’nin gölgesinde kaldıklarını, sağdaki büyük seçmen kitlesinin CHP’ye destek vermeme eğiliminin İYİ Parti dahil ittifak içindeki bütün sağ partilere oy kaybettirdiğini vurgulayarak ittifakı şikayet ediyorlar.
Bunlar ciddiye alınması gereken görüşler. Ama belli ki İYİ Parti hayati Mayıs seçimlerinin sağlam bir analizini henüz yapabilmiş değil. Mayıs seçimlerinde başarısızlığın nedeni muhalefetin ittifak yapması değildi; ittifakın kendisi doğruydu, ama onun dışında başka pek çok şey yanlış yapıldığı için seçimler kaybedildi.
Kılıçdaroğlu yanlış adaydı; Altılı Masa dışından bir aday gösterilmeliydi. CHP lideri aday gösterilirse, şimdi İYİ Parti’nin şikayet ettiği sonuçların yaşanacağını, neredeyse aynı sözcüklerle, seçimlerden aylarca önce defalarca yazdım.
Eğer Masa dışından bir aday belirlenseydi, ki en az 4-5 kazanabilecek aday vardı, şimdi İYİ Parti’nin şikayet ettiği hususların çoğu yaşanmayacaktı.
Kılıçdaroğlu adaylığa aşırı düşkündü. Aday ilanını yapay bahanelerle son ana bırakıp başka isimlerin çıkmasını engellemeye çalıştı. Akşener bu basit oyuna gelmemeli, yüksek riskli kurguya aylar önce karşı çıkmalıydı. Bunun değişik yol ve yordamı vardı.
Akşener bütün bunları kamuoyuna gerektiği gibi anlatamadı. Çünkü bekledi, bekledi ve son anda gereksiz derecede sert bir açıklamayla masayı devirdi. Haklı olduğu halde kendini haksız duruma düşürdü.
Haksız ve birinci derecede sorumlu olan Kılıçdaroğlu idi. Daha önceleri “ha Ali olmuş ha Veli, adayın ne önemi var” diye kurnazlık yapan Kılıçdaroğlu, son anda “illa ben, illa ben” demeye başladı. O kadar ki, adayın oybirliğiyle seçileceği mutabakatını kendi ağzından defalarca ilan etmesine rağmen, Akşener son anda hayır dese bile, işi etik olmayan yöntemlerle ‘ikna ettiği’ küçük partilerle ortak aday ilan ederiz noktasına kadar düşürdü.
Yanlış adayın seçilmesi, hayati Mayıs seçimlerinin kaybedilmesinde en büyük etmen oldu; ama kesinlikle tek neden değildi.
Amatörce bir seçim kampanyası yürütüldü; Altılı Masa’nın bir yılı aşkın çalışmasında, kampanya gibi can alıcı bir konunda hazırlık yapmadığı görüldü. İttifak içindeki alt ittifaklar yanlış kurgulandı. Muharrem İnce ve HDP/Yeşil Sol Parti ilişkileri kötü yönetildi. Seçim günü sandıklara sahip çıkılamadı.
Bir başka şaşırtıcı husus, Akşener’in İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarına yaptığı adaylık çağrısını kabul etmedikleri için onları ‘korkaklıkla’ suçlaması. Başka bir partiye üye belediye başkanının, hele o koşullarda, Akşener’in önerisini kabul etmesi en basit siyaset mantığına aykırı. Hadi o günlerin gergin koşullarında o öneriyi yaptı diyelim; ama deneyimli bir siyasetçi aylar sonra niçin böyle naif ‘korkaklık’ suçlamalar dile getiriyor, anlamak hiç kolay değil.
Yaklaşık 1400 belediye için seçim yapılacak. Muhalefetin ve İYİ Parti’nin çıkarları, az sayıda da olsa, kritik yerlerde işbirliğini gerektiriyor.
Akşener, yerel seçimlerde “başarısızlık olduğu takdirde sorumluluk benimdir, gereğini yerine getireceğim” sözü verdi. Görünen, İYİ Parti seçimlerden sonra büyük olasılıkla yeni krizlere ve ufalanmalara yelken açacak.
İktidarın değişmesini isteyen muhalif seçmen sahipsiz. Türkiye’nin yepyeni bir muhalefete ihtiyacı var.
Misafir