Kürt Sorunu etrafındaki tartışmalar yıllardır aralıksız devam ediyor.
Hatırlatmak isterim ki Kürt meselesi, yakın tarihin bir sorunu deÄŸildir. Milli devletlerin inÅŸasında yer verilmeyen Kürdistan, yaklaşık yüz yıldır coÄŸrafyamızın en trajik sorunu olarak devam etmektedir.
Bu süre içinde Kürtler, belirli aralıklarla hem vatanları hem de kimlikleri nedeniyle büyük saldırılara ve katliamlara maruz kaldılar. En dramatik olanı da dış müdahalelerle kendi içinde çatışmalar hiç eksik olmadı.
Bu nedenledir ki bugün de Irak, Ä°ran, Suriye ve Türkiye’de yaÅŸayan Kürtler arasında bir birlik ve ittifaktan söz edilemiyor. Ayrışmaların nedeni 20. Yüzyılın baÅŸlarında etkin olan aÅŸiret yapısından dolayı deÄŸil, egemen-batılı devletlerle uzlaÅŸmaz tutumları olmuÅŸtur.
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu dağılırken Balkan halkları tarafından baÅŸlayan ayrılıklar, OrtadoÄŸu’da da hızla karşılık bulmuÅŸtu. Özellikle Ä°ngiltere ile anlaÅŸan her lidere neredeyse bir devlet tahsis edilmiÅŸtir. Körfez devletleri bunun açık örneÄŸidir.
BaÅŸlangıçta “Kürdistan Kralı” olarak Ä°ngiltere ile anlaÅŸmaya varan Åžeyh Mahmut Berzenci, daha sonra Osmanlı padiÅŸahının özel bir mektupla “Ä°slam ve kardeÅŸlik” hatırlatması yapması üzerine antlaÅŸmayı bozmuÅŸ ve Ä°ngiltere üssüne saldırarak yüzlerce askeri öldürmüÅŸtü. Devlet olmamanın asıl ve en önemli nedenin de söz konusu antlaÅŸmayı bozmak olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
Kürtler Osmanlı’yı da cumhuriyetin kuruluÅŸunda Türkiye’yi de “Bağımsız devlet” pahasına yalnız bırakmamışlardır. Ne yazık ki bunun bedelini de sadece ”devlet” olmamakla deÄŸil, dört parçaya bölünerek ödediler. Paylarına düÅŸen “ümmet-kardeÅŸlik” oldu. Gerçekte ise ümmet da kardeÅŸlik de tarih olmuÅŸtu.
--
Peki sonra ne oldu?
CoÄŸrafyaları, yaÅŸam alanları, Batı desteÄŸinde iÅŸgale uÄŸradı, kaynakları yaÄŸmalandı ve talan edildi. Osmanlı’nın son bakiyesi Türkiye’de ise Osmanlı ittihatçıları tarafından “ortak cumhuriyet” iddiasıyla önce aldatıldılar, sonra da sistem dışı tutularak ÅŸiddet ve katliamlarla baskı altına alındılar. Bununla da yetinilmedi tehcir ve eÄŸitim yoluyla asimile edilmeye çalışıldılar.
Böylece “bin yıllık hamasi kardeÅŸlik ve birlikte yaÅŸam” iddiası da çökmüÅŸ, yerine ayrışma, dışlama ve ötekileÅŸtirme anlayışı hâkim olmuÅŸtur. Sorun, büyüyerek ve derinleÅŸerek devam ediyor.
Günümüzde Türkiye’de hala milyonlarca Kürt, Anadolu’da ve kendi kadim coÄŸrafyasında temel haklardan yoksun yaşıyor. Azınlık haklarından dahi yararlanamıyor. Lozan'da Yahudi, Ermeni ve Rum halklarına tanınan haklardan dahi mahrum bırakıldılar. Ne azınlık olarak ne de çoÄŸunluk içinde hakları söz konusu oldu. Ä°ÅŸgalci kuvvetlerin dilleri; Ä°ngilizce, Fransızca ve Almanca ders olarak okullarda yer almış, bu dillerde eÄŸitim veren okullar, fakülte ve enstitüler kurulmuÅŸ ancak milyonlarca insanın konuÅŸtuÄŸu binlerce yıllık Kürtçe yasaklanmış ve bilinmeyen bir dil olarak kayıtlara geçirilmiÅŸtir.
DoÄŸu’dan Marmara ve Trakya’ya, Karadeniz’den Ä°ç Anadolu ve Akdeniz’e, Güneyden Ege’ye kadar bu toprakların her karışında Kürtlerin kanı, fedakarlığı ve kahramanlığı söz konusu iken hala yasal olarak yok sayılmaları büyük haksızlık ve zulüm deÄŸil midir?
Hakikati bilmek isteyenler için açıkça belirtmeliyim ki bin yıllık birlikteliÄŸe ihanet eden Kürtler olmadı. Aksine bugün bir “Bağımsız Kürdistan Devleti” yoksa bunun nedeni bin yıllık beraberliÄŸe gösterilen vefadır. Osmanlıya karşı Ä°ngilizlerle iÅŸ birliÄŸine yanaÅŸmamalarıdır. Ä°stiklal savaşında Türklerle omuz omuza Batılı güçlere karşı durmalarıdır.
--
Bir hakikati daha belirtmeliyim ki Kürtler ihanete uÄŸradılar, aldatıldılar, bölündüler, öldürüldüler, sürüldüler, yok sayıldılar, asimile edildiler ancak onurlu kesimler tarih, kültür ve kimlikleri için direnmekten hiç vazgeçmedi. Israrla kimliklerine sahip çıktılar, yasak olmasına ve ağır bedeller ödemelerine raÄŸmen dillerini, kültürlerini nesilden nesile aktarmayı baÅŸardılar.
Ne acıdır ki binlerce yıl aynı coÄŸrafyada ve kendi vatanlarında yerleÅŸik olan bir halk, sadece “ben Kürdüm, benim de haklarım var, haklarım için yasal güvence ve anadilimde eÄŸitim imkânı istiyorum” gibi insani talepleri nedeniyle “bölücü” sayılıyor ve suçlu olarak muamele görüyor.
Irkçılığı ve tekçiliÄŸi siyasal sistem olarak kabul edip dayatanların maksadı açıktır ancak Anadolu’yu Kürtlerin desteÄŸinde vatan edinmiÅŸ Türk halkının bugün Kürtlerin kimlik ve hak taleplerini görmezden gelmesi ve bu talepleri “bölücülük” olarak görmesi gerçekten trajikomik bir durumdur.
Kürtler kendi ülkelerini, binlerce yıldır yaÅŸadıkları ve uÄŸruna sayısız ağır bedeller ödediÄŸi vatanlarını, kadim coÄŸrafyalarını neden bölsünler? Anadolu, sadece Türklerin mi ülkesi? Bu topraklar, Kürtlerle birlikte baÅŸka unsurlar için de vatan deÄŸil mi?
Kürtler de en az Türkler kadar Fırat’ın batısında kalan Anadolu topraklarında hak sahibidir ve Türkiye’nin kurucu unsurlarından birisidir. Ä°nkâr edilmeleri, yok sayılmaları bu haklarını ortadan kaldırmaz.
Gerçekte bölücü olan Kürtler mi, yoksa Kürtleri dışlayan, haklarından mahrum bırakan, ayrıştıran, ait oldukları yurtlarının, kasaba ve köylerinin adına dahi tahammül göstermeyip deÄŸiÅŸtiren, anadillerine bile izin vermeyen ırkçı zihniyet mi?
Altını çizerek hatırlatmak isterim ki Kürtler; coÄŸrafi, tarihi, kültürel, sosyal ve siyasal hakları için Türkiye dahil Ä°ran, Irak ve Suriye devletlerinin hiç birisinde “bölücü” sayılamazlar ve bölücülükle suçlanamazlar.
Türkiye özelinde de makul Kürtlerin ülkeyi bölmek istemeleri bir yana, bütünlüÄŸünü canları pahasına savundukları çok açık ortada iken, ideolojiler, inançlar ve dayatmalar üzerinden Kürtleri ayrıştırmak, hak ve hukuk taleplerini “bölücülük” olarak tanımlamak gerçeÄŸi saptırmaktır ve büyük bir haksızlıktır.
Haksızlık ancak eÅŸitlik ve adalet temelinde hakkı teslim etmekle giderilebilir. Hakkı gözetmeyenler veya görmezden gelenler asla huzur ve güven içinde olamazlar
Misafir