26 Haziran 2025


Kod Adı; TÜRKLÜK



Abdulbaki ERDOĞMUŞ

A- A+

Türkiye’de toplumsal barışın ve devlet-toplum ilişkilerinde olması gereken güvenin önünde en büyük engellerden birisinin “Türklük” üst kimliği olduğunu düşünüyorum. Özünde Anadolu Türkünü dahi kuşatmayan bu kavramın, “vatandaşlık” tanımı içinde ülke insanına dayatılması, Türkiye’nin temel sorunu olarak yer almaktadır.

Bunun en belirgin örneği; Kürtler ve Türkler arasında tarih boyunca etnik temelde hiçbir savaş yaşanmadığı halde, yaklaşık yüz yıldır dayatılan “Türklük” kimliği nedeniyle yaşanan ayrışmalar, çatışmalar ve devlete karşı yürütülen başkaldırılardır.

“Türklük” temelinde inşa edilen siyasal sistem, Türk halkının dahi yabancısı olduğu “ırkçılık” ve “milliyetçilik” ideolojisiyle toplumu şekillendirmeyi ve ayrıştırmayı başardı. Osmanlı tebaası olan Türkler, Selçuklu ve Osmanlı müttefiki olan Kürtlere karşı üstünlük iddiasında bulunacak kadar gerçeklikten koptular.

Anayasanın “vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” 66. maddesi, yalnız Kürtleri ve diğer farklı unsurları değil, Türk halkını da tarihten, değerlerinden ve özünden koparmıştır. Bir halkı saygın ve önemli kılan etnik kimliği değil, değerleridir. Etnik kimlik değerlerle birleştiğinde kıymet kazanır ve önemli hale gelir. Aksi halde değerlerinden uzaklaştırır ve kendisine yabancılaştırır.

“Türklük” üst kimliği, iddia edildiği gibi farklı unsurların ortak kimliği veya ortak paydası değildir. “Türklük” kimliği ile en tepede yer alan ve esasında Anadolu Türküyle de ve gerçek Türklükle de ilgisi olmayan bir kesimin egemenliği ve statükosu tesis edilmiştir.

Daha açık bir tanımla “Türklük”; milliyetçilik, ulusçuluk, Atatürkçülük, muhafazakarlık gibi kimliklerin ortak örtüsüdür. Bu kesimler, “Türklük”, kisvesine bürünerek çoğulculuk, çeşitlilik, eşitlik ve özgürlük gibi medenileşmenin gereği olan ilkelerin önüne duvar örmüşlerdir.

Egemen ideoloji, “Türklük” üst kimliği ile devlet gücünü kullanırken, Türk halkının payına da Türklük büyüsü ile oyalanmak ve aldanmak kalmıştır. Çünkü halk, gücü medeniyette değil, “Türklük” kimliğinde görmektedir. Bilmiyorlar ki gücünü kimlikte görenler asla medeni toplum olamazlar.

--

Siyasal düzene ve uygulamalarına bakıldığında, açıkça fark edilecektir ki “Türklük” üst kimliği, Türk halkının değil, egemen gücün kod kimliğidir. Kendisi değil, kod kimliği “Türk” olan ancak bu güce dahil olabiliyor ve bu gücün gayri meşru ve karanlık düzenine ortak olabiliyor.

“Türklük” sadece devleti yönetmek için yasal bir zorunluluk değil, “Türklük” güvencesinde gayri meşru ilişkiler içine girerek devleti soymak, yağmalamak, talan etmek, haksız kazançlar sağlamak, liyakatsiz olduğu halde etkin makamlar edinmek ve güce yaranmak gibi tamamıyla çıkarcı ilişkiler geliştirilmektedir.

Bu nedenle Türkü, Kürdü, Çerkez’i, Laz’ı, Arap’ı, Gürcü’sü, Ermeni’si, Rum’u söz konusu kimlikle dilediği kadar güç elde ederken, Türk oldukları halde kendi öz kimliğini Anadolu aidiyetinde ve yurttaşlıkta görenler de bu gücün dışında kalmaktadır.

Bu yönüyle “Türklük” üst kimliği birleştirici, kuşatıcı ve kapsayıcı değil, Anadolu Türk halkına yönelik de ayrıştırıcı, ötekileştirici ve aşağılayıcı bir uygulamayı içeren sinsi bir anlayışın ideolojisidir. Bu anlayışın gereği olarak kimlikleriyle ve haklarıyla var olmak isteyen Kürtler açık düşman olarak görülürken, gizli düşman da Anadolu aidiyetini çoğulculuk içinde gören Türklerdir.

Bana göre kandırılanlar ve en çok istismar edilenler de etnik aidiyet olarak gerçekte Türk olanlardır. Çünkü “Türklük” en başta kendilerine, tarihlerine, köklerine, değerlerine ve ülkeye egemen olmalarına karşı kullanılmaktadır. Trajikomik olan ise Türklerin bu gerçeğin farkında olmamalarıdır. Kürt düşmanlığını besleyen nedenlerden birisi de bu bilmezlik, yani gerçeğin farkında olmamaktır.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır