GeçtiÄŸimiz haftalarda kaleme aldığım bir yazıda ‘ÇaÄŸa Ayak Uydurmanın’ önemine dikkat çekerek; iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, 5G, sürdürülebilir kalkınma, döngüsel ekonomi ve yeÅŸil mutabakatın tartışılmadığı konjonktürde suni gündemler ile enerjimizi heba ettiÄŸimizi dile getirmiÅŸtim. ÇaÄŸa ve dinamiklerine uygun bir vizyonda hareket edebilmenin öncelikli koÅŸulunun ise; demokrasi ışığında düÅŸünmekten, müzakere etmekten ve sorgulamaktan geçtiÄŸinin altını çizerek yazımı neticelendirmiÅŸtim.
Bu motivasyon doÄŸrultusunda, uluslararası iklim meselesini ele alarak Türkiye ekseninde Paris İklim AnlaÅŸması süreci ve AB YeÅŸil Mutabakatının önemine deÄŸineceÄŸim.
Yakın zaman içeresinde CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın BirleÅŸmiÅŸ Milletler oturumunda ‘müjde’ olarak dile getirdiÄŸi Paris İklim AnlaÅŸmasının meclise sunulacağı yönündeki beyanını; muhtelif kesimler sevinçle karşılarken, birtakım uzmanlar ise bu kararı gelinen nokta itibariyle geç kalınmış bir ‘kazanım’ olarak deÄŸerlendirerek Türkiye’nin altı yılının heba olduÄŸuna dikkat çekmekteler.
Nitekim iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi üzerindeki çalışmalarıyla da tanınan BoÄŸaziçi Üniversitesi İklim DeÄŸiÅŸikliÄŸi ve Politikaları merkez müdürü Levent Kurnaz, anlaÅŸmaya taraf olunmasına yönelik durumu ise:
“Türkiye’nin Paris’e taraf olma kararı sadece iyi haber deÄŸil, aynı zamanda tarihi bir geliÅŸme. Ancak bu olumlu geliÅŸme hükümetin ne kadar iyi politikalar izlediÄŸini ve baÅŸarılı olduÄŸunu göstermiyor. Tam tersine, bu sonuca varılana kadar geçilen yol baÅŸlı başına bir baÅŸarısızlık hikâyesi. Bu karar Türkiye’nin altı senedir bütün uyarılarımıza raÄŸmen inatla sürdürdüÄŸü yanlış iklim diplomasisinin karaya oturduÄŸu anlamına geliyor.” Cümleleriyle ifade etmektedir.
Aralık 2015’te gerçekleÅŸtirilen BirleÅŸmiÅŸ Milletler İklim DeÄŸiÅŸikliÄŸi çerçeve sözleÅŸmesi 21. Taraflar konferansında kabul edilen Paris AnlaÅŸması, 2016’da yürürlüÄŸe girmiÅŸ, bu anlaÅŸmayla birlikte iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi ve etkileri ilk defa tam anlamıyla küresel bir boyut kazanarak uluslararası iklim rejimi açısından yeni bir dönemin miadı olarak kabul edilmiÅŸtir.
Türkiye’de bu sürecin öncü aktörlerinden biri olarak anlaÅŸmayı ilk etapta imzalamış yalnız süreç içerisinde yaÅŸadığı birtakım yanılsamalardan ötürü anlaÅŸmayı yürürlüÄŸe koymayarak Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen ile aynı statüde algılanmasına neden olan bir sürecin sonunda uluslararası imaj krizine mahal vermiÅŸtir.
İklim deÄŸiÅŸikliÄŸine karşı kırılgan ülke olarak nitelendirilen Türkiye, 2015 yılının ‘sıcak’ atmosferinin de etkisiyle, Ulusal Katkı Niyet Beyanında sera gazı emisyon salınımını 2030 yılı itibariyle yüzde 21 oranına kadar azaltım hedeflediÄŸini deklare ederek bu eksende enerji, endüstriyel proses, tarım arazi kullanımı, atık yönetimi ve ormancılık sektörlerini bizatihi kapsayan hususlarda önlem alacağına da dikkat çekmiÅŸtir.
Glasgow’da yapılacak BirleÅŸmiÅŸ Milletler İklim DeÄŸiÅŸikliÄŸi Konferansı’ndan önce, ‘karbon nötr’ hedefli anlaÅŸmanın onay aÅŸamasını tamamlamayı planlandığını ifade eden ErdoÄŸan, Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü deÄŸiÅŸikliÄŸe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul edildiÄŸini vurgulamıştır.
Gelinen nokta itibariyle iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi çerçevesinde niyet beyanında uygulanması ön görülen hedeflerin 2030’dan 2053’e çekilerek revize edilmesi Türkiye’nin altı yıllık direncinin yirmi üç yıllık bir zarara tekabül ettiÄŸini gözler önüne sermektedir.
Konuya ilgililerin vakıf olduÄŸu gibi Paris İklim AnlaÅŸması baÄŸlamında ÅŸekillenen YeÅŸil Ekonomik düzen de ülkelerin iklim ve çevre konuları noktasında sergilediÄŸi tavrı belirli çerçeveler içerisine oturtmak istemektedir. Bu düzene uyum saÄŸlayıp/saÄŸlayamamanın ekonomik etkilerinin ve uluslararası dengelerin gözden geçirildiÄŸi Avrupa YeÅŸil Mutabakatı 2019 yılı sonunda AB tarafından yayınlanmış ve yeni bir strateji olarak ortaya konulmuÅŸtur.
YeÅŸil Mutabakatın önemini ve ekseriyetini kavradığımız takdirde attığımız/atacağımız adımları daha anlamlı kılarak yeni dünya düzeninin bir parçası olmalı ve mutabakatın çerçevesinin çizildiÄŸi ülkelerde olduÄŸu gibi yenilebilir enerji kaynaklarına yönelerek karbon salınımının azaltılması noktasında teknoloji tabanlı projelerin öncüsü yahut uygulayıcısı olarak uluslararası iklim meselesinde karar alıcı bir aktör haline gelebiliriz.
Yalnız belirtmekte fayda var ki bu süreç sadece yeni ormanların inÅŸası yahut park ve bahçeler müdürlüklerinin ‘çiçekli’ projelerine indirgenmeyecek kadar ehemmiyetli; atık yönetimi, tarımda doÄŸru sulama politikaları, yeÅŸil kentler, düÅŸük karbonlu ulaşım, biyo-çeÅŸitliliÄŸin korunması ve yenilebilir enerji sistemlerinin yenilikçi bir bakış açısıyla ele alınması meÅŸakkatli bir yolculuktur.
Bütün bunların yanı sıra YeÅŸil Mutabakatı Türkiye için daha anlamlı kılan temelde iki sebep bulunmakta:
Bunlardan ilki, Türkiye’nin karbon salınımı noktasında birliÄŸin belirlediÄŸi standartlara uyum saÄŸlayamaması durumunda sınırda karbon vergisiyle karşılaÅŸacağı gerçeÄŸidir. Nitekim ihracatının neredeyse yarısını AB ülkelerine yapan Türkiye’nin yıllık 2 milyar Euro gibi bir vergi ile karşı karşıya kalacağını dikkate aldığımızda tablonun öneminin daha iyi anlaşılacağını düÅŸünüyorum.
Bir diÄŸer önemli husus ise YeÅŸil Mutabakat çerçevesiyle yapılandırılabileceÄŸine inandığım Türkiye-AB iliÅŸkileri. Bu noktadaki öngörümü sürecin, ideolojik bakışın ötesinde daha geniÅŸ ve kapsayıcı bir vizyonunun olmasına dayandırıyorum.
Yakın bir zaman önce Hollanda Ankara Büyükelçilik MüsteÅŸarı Sn. Erik Weststrate ile gerçekleÅŸtirdiÄŸim röportajda da bu konuya deÄŸinmiÅŸ ve sürecin Türkiye-AB iliÅŸkilerinin muhtemel etkisine yönelik öngörülerini kendilerine sorduÄŸumda:
“Açıkçası ben AB YeÅŸil Mutabakatının, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde bir fırsat olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Mutabakatın siyasi bir angajmanı olmaması bu süreci kolay kılacak en önemli unsurdur. Bütün ülkelerin daha yaÅŸanılabilir bir dünya hedefinde bir araya gelmesi oldukça muhtemel.”
OlduÄŸunu ifade ederek bu noktadaki düÅŸüncelerimi destekleyici yönde meseleyi ele almıştı.
Özetle Paris İklim AnlaÅŸmasının ÅŸekillendirdiÄŸi mutabakat ekseninde önemli bulduÄŸumuz uyum sürecinin çok boyutlu olduÄŸunu dikkate alarak muhtemel etkilerini ölçmeli ve bu konuyu ‘siyasete’ indirgemeden bir çıkış stratejisi ortaya koyarak yol haritamızı belirlemeli ve doÄŸru güzergahlarda ilerlemeliyiz.
Misafir