Hayatım boyunca böyle bir Cuma namazı kılmadım, diyebilirim. Yıllar sonra hatırlayacağım namazlardan bir namaz. İmamın genelde bütün mazlumlar, özelde mazlum Müslümanlar, bilhassa da şimdi İsrail zulmü altında inleyen Gazze Filistinlileri için yaptığı dua, yeri göğü titretti, müminlerin gönüllerini sarstı.
Bu Cuma namazı namazında yapılan dualar, Gazzeli kardeşlerimizin kurtuluşuna vesile olur, inşallah. Bütün Müslümanların duaları Gazzeliler içindir. Ben böyle Cuma kılmadım, böyle duaya amin demedim. İlk oluyor Rabbim, yardım et biz Müslümanlara, bilhassa da Gazzelilere. Her yerde aynı yürek yakıcı dualar.
*
İki ayrı fırkanın iki ayrı temsilcisi, her açıdan birbirine zıt. Deve ve domuz. Deve, hanif dini üzerinde olan müminlerin hayvanı, bu yüzden Kuran’dan birçok ayette övgüyle bahsedilmiştir ya da yaratılışına bakıp ibret alınmasını istemiştir Yüce Dost. Mümin deve huyludur, uysaldır, faydalıdır. Domuz, Kuran’daki ifadesiyle hınzır, çirkindir, çirkin huylu insanları anlatmak için kullanılmıştır Kuran’da.
Müminler devenin gölgesinde yol alırlar, bir çölden bir çöle, hayat yolculuklarını devam ettirirler. Bir mümin yolculuğunun yolunda gidip gitmediğini deveden anlayabilir. Eğer üzerinde devenin hatırası, gölgesi varsa, demek ki doğru yoldadır, yoksa yanlış yola girmiştir yanlış yoldaşlarla.
Ağırlık yapmaz develer, ağırlıkları taşırlar, insanların yüklerini hafifletirler. Çok ağır koşullara iş görmeye alışıktırlar. Yüce Dost onların yapısını zor koşullara göre yaratmıştır.
Domuz eti yemek haram kılınmıştır Yüce Dost tarafından.
Develer kadar temiz, pak, namusuna düşkün hayvan yok denecek kadar azdır. Ahsen-i takvim üzerinde yaratılmış insanın hayvanlar alemindeki sureti develerde ortaya çıkmıştır. Denilebilir ki hayvan aleminin başı, develerdir; çünkü bilhassa müminler için yaratılmıştır. Müminler bütün aşkın, kutsal hususiyetlerini develerde bulur. Mümine ancak deve gibi uysal, geçimli, namuslu bir hayvan yakışır.
İki ayrı insan, iki ayrı dünya, iki ayrı medeniyet. Yani melek ve şeytanın, nur ile ateşin savaşı. Melek ve nur ifadesini devede bulur. Nurlu, melek gibi deve-insan, yani mümin.
İki cihan serverinin devesi vardır, hem de cennetlik, uzun yıllar boyunca yol arkadaşlığı yaptığı ‘Kesik Kulak’ Kasva’yı Hazreti Ebu Bekir 400 dirheme alıp peygamberimize hediye etmişti. Peygamberimizi kasva ile hicret etti, kasvanın çöktüğü yerde Mescidi Nebevi yapıldı. Maide suresi kasvanın sırtındayken peygamberimize nazil oldu. Mekke seferine kasvanın sırtında gitmişti ve veda hutbesini kasvanın sırtında irad etmişti. Peygamber ashabıyla hicret kararı almıştı, Medine’nin yolunu tutmuşlardı. En sonunda da peygamber de Medine’nin yolunu tuttu, Medine’ye Kasva’nın sırtında girdi. Kapısının önünden geçtiği her Medineli ensar, peygamberi buyur ediyordu, evine davet ediyordu, misafir etmek istiyordu. Peygamber kimseyi kırmak istemedi. Kasva’sını serbest bıraktı. Kasva gitti, gitti, Eyyub el-Ensari’nin evinin önünde durdu. Peygamber yedi ay kadar burada misafir kaldı. Peygamberimize olan hürmetinden ve tevazusundan dolayı evine geleceğini düşünmeyen Eyyub el-Ensari, büyük sahabe, büyük şehit.
Deve Müslümanlar için o kadar önemlidir. Yeri zamanı geldiğinde peygamber dahi onun işaret ettiği evde uzun bir konukluğa kalıyor. Kafirler ne yapmıştır birbirini yiyen ateşlerden çıkıp gelerek, nifak iklimlerine uzanarak.
Herkes uykudadır bu dünyada. Ölünce uykusundan uyanır. Ve bir rüya gibi gelir daha evvel yaşanmış hayat. Müminler güzel bir rüya ile uyanırlar uykudan. Kafirler kabuslarla çarpılırlar, şeytan çarpmış gibi.
De ki develer de rüya görürmüş, develerin rüyasından müminler çıkmış, cennet-mekan müminler.
İnsan ebediyen ruhuyla nasıl ahrette kalır. Uzayda, o uçsuz bucaksız kainatta dünya nasıl havada durup yolculuğuna devam ediyorsa insan da ebediyen kalır cennette ya da cehennemde.
Son hazırlıklarımı yapıyorum, uzun yorucu ve dönüşü belli olmayan bir yola çıkıyorum. Belki dönerim, belki dönemem. Allah bilir. Hadis-i şerif var, yolculukla ilgili, tek başına çıkılmasın diye. En az iki kişi olsun, biri de emir olsun. Ben tek başıma çıkıyorum, arkadaş yok, aslında arkadaş istemiyorum, birileri yolculuk esnasında yanımda oldu mu, dikkatim dağılıyor. Rabbim, ben sadece senin dostluğunu, yoldaşlığını, arkadaşlığını, sırdaşlığını istiyorum. Şiir de düştü yoluma. Bu yolculuk boyunca bana eşlik edecek sözler, Muhiddin-i Arabi’ye ait: Fena Risalesi-Arzuların Tercümanı. Yüce Dosta olarak seslendiren Seyfullah Kartal.
“Ayrılış günü yüklemediler bir şey
alaca tüylü develere”
Develer… Bu yolculuğa devenin sırtında çıkıyorum. Bilmiyorum, ben mi çağırdım deveyi, develer mi çağırdı beni. Önemli olan deve ile bu yolculuğa çıkmam ve kulak kesilmem hikmeti üzerine. Kulak verirsem içimdeki deveye, çağrının sebeb-i hikmetini bileceğim. Yani, bu yolculukta bilmem, yaşamam, görmem gerekenler var, onları anlamak için çıkıyorum yola.
Misafir