Bugün ne verirsen yemekten geri kalmaz,
Dün ne yediğini unutan bir toplum!
-----------
‘’Toplum hafızası’’ kavramı 19. Yüzyılın ikinci yarsında ilk kez Fransız filozof ve sosyolog Maurice Halbwachs tarafından ortaya konulmuştur. Kısaca, “hafızanın sadece bireysel bir özellik olmadığı aksine kişinin dışında yaşayan büyük ve küçük toplumsal gruplarca oluşturulan bir kavram olduğu” öne sürülmüştür.
Buna göre toplumsal hafızanın oluşmasında tarih, coğrafya, kültür, aile, toplum, eğitim, ekonomik ve sosyal durum gibi birçok etkenden söz edilebilir. Buna göre hafıza, diğer bir tanımla bellek; insanın kendi kendine, tek başına oluşturabileceği bağımsız bir olgu değildir.
İnsanın; çevresiyle, diğer insanlarla ve bir bütün olarak evrenle kurduğu ilişkilerin bir toplamıdır hafıza. Birlikte yaşamayı sağlayan veya engelleyen de ortak hafızadır.
Ancak bütün bunlardan daha etkin bir güce sahip olan hiç kuşkusuz devletler ve siyasal iktidarlardır.
Özellikle ulus devletler, “ortak bir geçmiş aidiyetini varsayarak”, ‘ortak bir gelecek inşası’ için daha çok gerçek dışı olaylarla toplumsal hafıza oluştururlar. Ulus çatısı oluşturmak için buna ihtiyaç duyarlar.
Ulus inşasında, toplum hafızasına güvenilmediği için devlet tarafından yeni bir hafıza oluşturulur ve topluma özellikle eğitim yoluyla empoze edilir. Yüzlerce, hatta binlerce yıl geçmişi olan kimlik ve kültürler unutturulur, yerine geçmişi birkaç asır bile olmayan devlet ideolojisi ve buna uygun kültür inşa edilir. Devletin oluşturduğu hafıza artık tartışmasız ve itirazsız “ulusal kimlik” olarak kabul edilir.
Uydurulmuş ve kurgulanmış bilgilerle oluşturulan yeni ‘hafıza’ ile artık toplum; neyin ve nasıl hatırlanması veya hatırlanmaması gerektiğini öğrenir. Dost-düşman, vatanperver-vatan haini, dindar-din düşmanı, biz-öteki gibi ayrışmalar da bu hafıza ile belirlenir.
Böylece ihtiyaç duyulduğunda farklı kesimler arasında kutuplaşma ve düşmanlıklar tesis edilerek ortak aidiyetleri çağrıştıran değerlerin hatırlanıp hayata geçirilmesi engellenir.
Yüzlerce yıllık ortak aidiyetleri olanlar, komşu ve akraba topluluklar, aileler dahi birbirlerine düşman olabilecek kadar hafızasız olabilirler.
Ülkemizde siyasal iktidarın olumsuzlukları karşısında toplumun sessiz, duyarsız, tepkisiz kalması bir hafıza kaybı değilse, doldurulmuş karışık bir hafıza olduğu açıktır. Derinleşen işsizlik, yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluk, işkence, cinayet, bitmeyen iç savaş ve operasyonlar, en önemlisi de geleceğe ilişkin belirsizlik karşısında bir tutum ortaya koyacak hafızanın olmamasıdır.
Geçmişin hafızası silinmiş, yerine “paket hafıza” konulmuş bir toplumda tepkisizlik-duyarsızlık anlaşılır bir durumdur, yadırganmaması gerektiğine inanıyorum.
Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Kürtlere, Alevilere yönelik uygulamalar hafızamızda canlılığını korusaydı, bugün aynı politikalar yeniden sahneye konulamazdı.
Susurluk olayını unutmasaydık, bugün ortaya saçılan kirli ilişkiler yaşanabilir miydi?
Baş örtüsü zulmünü unutmasaydık, bugün kılık-kıyafet üzerinden insanların yaşam tarzına bir müdahale söz konusu olabilir miydi?
AKP için açılan kapatma davasını unutmasaydık, bugün HDP için kapatma davası açılıyor olabilir miydi?
Sayısızca örnek verilebilir. Victor Hugo’nun dediği gibi ‘’Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner.’’
Gerçek şudur; kolektif hafıza yitirildiğinde, bir taraftan eğitim kurumları, siyaset, sanat, spor, sinema vb diğer taraftan diziler-filmler-kültürel ve magazin programlarıyla yoğun faaliyet gösteren medya ile toplum hafızası devlet/iktidar ideolojisi ile şekillendirilmektedir.
Ortak hafızayı özgürleştirerek sahiplenmek ve yeniden canlandırmak zorundayız. Dayatılarak doldurulan hafızalar ancak resmî ideolojilere, iktidarlara, politikacılara ve uydurulmuş dini geleneklere hizmet eder.
Fransız sosyolog Emile Durkheim, “kolektif temsiliyetlerle oluşan toplumsal hafızalarımızın kişilerin kendilerini nasıl tanımladıklarına, tüketim alışkanlıklarına, davranış biçimlerine, dünya görüşlerine, mesleklerine, gelir seviyelerine, tüm yaşamsal pratiklerinde savunduğu, bir parçası olduğu gruplara bağlı olarak oluştuğunu” belirterek kolektif bilincin önemini vurgular.
--
‘’Bu zalim bendendi’’ deyip mazluma yapılanı unutursa bugün,
Yarın başkasının zalimine söz söylemeye olmaz halin!
Misafir