Önceki yazılarımızda Kürt sorunun değişik yönlerini inceledik. Sorunun nedeni olarak gösterilen iktisadi geri kalmışlık ve dış güçlerin tahriki gibi gerekçelerin hepsi önemli olmakla beraber, önümüzde duran konunun esası itibariyle bir milli kimlik ve milliyetçilik meselesi olduğunu vurguladık.
AKP iktidarının 2009-2015 yılları arasında Kürt sorununa dönük olarak yürüttüğü Çözüm Süreci önemli bir tecrübeydi. Bir ara sürecin yürütülmesinde üst düzey siyasi sorumlu olarak görev yapan zamanın Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın belirttiği gibi “hükümetin açılım politikasının temeli, sorunun sadece askeri yöntemlerle çözmenin mümkün olmadığı düşüncesine dayanıyordu.” (Yalçın Akdoğan, Demokratik Açılım Sürecinde Yaşananlar, s.18, Meydan Yayıncılık).
Ama AKP’nin Çözüm Süreci büyük bir başarısızlıkla son buldu. Bizim görüşümüze göre, süreç yanlış kurgulanmıştı ve baştan başarısızlığa mahkumdu. Bunu da gerekçeleriyle anlattık.
Demokratik toplumlarda, Kürt sorunu gibi büyük konular ancak köklü ve cesur reformlar yaparak çözülebilir. Sorunun çözümü için gerekli kapsamlı reform paketinin neleri kapsaması gerektiğini de özetledik.
Ancak içeriği doğru bir reform paketini oluşturmak kendi başına yeterli olmayabilir. Reform sürecinin de doğru yönetilmesi gerekir. İşte son yazımızda bu konuyu işleyeceğiz: Büyük reformlar nasıl yapılır?
Reform sürecinin dört ilkesi
Reform yaparken muhakkak dikkat edilmesi gereken dört önemli ilke olduğunu söyleyebiliriz. Bunlara uyulmazsa, reformdan istenen sonuçları elde etmek mümkün olmayabilir.
Birincisi, reform zamanında yapılmalıdır.
Gecikerek yapılan reform değerini kaybeder. Faydası bazen sıfırın altına iner, faydadan çok zarara neden olabilir, sonuçta reform karşıtlarına avantaj sağlayabilir.
Gecikmiş reform, karşıtları tarafından sorunun sadece daha radikal yollardan çözülebileceğinin kanıtı olarak kullanılır. Sadece kendi tarihimizde değil, bugün de bunun çok örneğini vardır.
Ne yazık ki Osmanlı yönetimi, İmparatorluğun şiddetle ihtiyaç duyduğu reformların yapımında çok gecikti. Bunun bedelini ağır şekilde ödedi.
İhtiyaç duyulan reformlar daha erken tarihlerde yapılsaydı, İmparatorluğun akıbeti nasıl olurdu? Bu soruyu olgular temelinde cevaplamak mümkün değildir. Ama sadece bir öngörü olarak diyebiliriz ki, İmparatorluk yine dağılsaydı dahi, süreç kendisi için çok daha uygun koşullarda gerçekleşebilirdi.
Kürt sorununu demokratik reformlar yaparak makul bir çözüm yoluna koyabilmek için zaman henüz çok geç değil. Ama 21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamladığımız şu dönemde, önümüzde daha on yıllarca zaman olduğunu söylemek de gerçekçi değil.
İkinci ilke, bir reform sürecinde perakende, yani tek tek belirlenen adımlar atarak reform yapma yoluna gidilmemelidir.
Reform karşıtları sahip olduğu meşruiyet alanını genellikle adım adım genişletmeye çalışır (salam politikası). Reform sürecini yönetenler, başarı için bunun tersi yapmalıdır.
İşe başlarken elde gerçekçi, içeriği belirlenmiş ve uzun vadede ayakta kalabilecek bir uygulama paketi olmalıdır. Buna yol haritası da diyebiliriz. Böylece işin sonunda varılması tahayyül edilen durumu bilmek mümkün olacaktır.
Böyle bir yol haritasının başlangıçtan itibaren elde bulunması pek çok yönden hayati önem taşır. Her şeyden önce reform sürecinin sahibi olanların, yol haritası sayesinde daha yüksek bir özgüvenle süreci yönetmeleri mümkün olacaktır. Reform karşıtlarının eleştirileri, çarpıtma ve engellemelerine karşı koymak kolaylaşacaktır.
Tabii demokratik toplumlarda yapılan reform süreçlerinde yol haritası daha da önem kazanır, çünkü aşağıda değineceğimiz gibi, sağlam bir yol haritası olmadan kamuoyunu ikna etmek zordur.
Yol haritası muhakkak bir zaman programı da içermelidir. Ucu açık bir zaman dilimi içinde reform olmaz.
AKP’nin Çözüm Süreci bu açıdan başarılı değildi. Kamuoyuna açıklanan bazı programlar vardı ama ortada kapsamlı bir yol haritası yoktu. İşin sonunda nereye ve hangi hedeflere varmayı hedeflediği açık şekilde ortaya konmuş bir reform paketi kamuoyuna sunulamadı.
İşin daha da ilginç yönü, iktidarın elinde olmasa da, içerik değil fakat şekil itibariyle burada ima ettiğimize benzeyen bir yol haritası PKK lideri Abdulah Öcalan tarafından açıklandı, birkaç kez revize edildi ve kamuoyunda tartışıldı. Öcalan’ın yol haritası hakkında iktidarın ne düşündüğü ise hiçbir zaman açıkça belli olmadı.
Bu noktada hemen üçüncü ilkeye işaret edebiliriz: Kamuoyunun desteği kazanılmalıdır. Demokratik toplumlarda bunun yolu, yapılmak istenen şeyin, yani kapsamlı bir yol haritasının açık bir şekilde anlatılarak destek sağlanmasıdır. Sürecin sonunda hangi hedeflere ulaşılacak, neler başarılacaktır?
Kamuoyunu kazanmanın şeffaflıktan başka yolu yoktur.
Ancak o şekilde kamuoyunda doğabilecek ‘bu işin sonu nereye varacak’ endişeleri azalacak, karşı tarafın ve reform karşıtlarının işi baltalamaya dönük propagandaları inandırıcılığını kaybedecektir.
AKP’nin Çözüm Süreci, kamuoyu ilişkileri açısından da fevkalade başarısızdı. Çünkü şeffaflıktan çok uzaktı. Daha önce değindiğimiz gibi, sürecin iki başoyuncusu AKP’nin de Abdullah Öcalan’ın da hayli farklı temel hedefleri vardı. Ama bunlar kamuoyuna açıkça ifade edilebilecek şeyler değildi ve edilemedi.
Kollanması gereken dördüncü ilke, reform sürecine bir kez başlandığında hedefe varana ve süreç tamamlana kadar hiç durmadan yola devam etmektir. Bu genellikle üzerinde az durulan, fakat kritik bir konudur.
Reform sürecine ara verilmesi, duraksama veya yavaşlama, inisiyatifi reform karşıtlarına kaptırmanıza ve zemin kaybetmenize yol açar. Reformu yönetenlerin niyetinin sorgulanması, kararlılığından kuşku duyulması ve karşıtların süreci sabote etmesi için fırsat doğar. O güne kadar yapılan reformlar ve elde edilen başarılar unutulmaya başlanır, karşılık bulmak zorlaşır.
Reform sürecinin dört ilkesi özetle; reformların zamanında yapılması, işin başında sağlam bir yol haritasının elde bulunması, kamuoyunu kazanmak için şeffaflık ve hedefe ulaşana kadar sürecin hiç duraksamadan sürdürmektir.
Toplu reform
Özellikle birden fazla alanda reforma ihtiyaç olduğu durumlarda, değişik alanlardaki reformların topyekun bir değişim programı altında yürütülmesi sadece zaman kazanmak açısından değil, sinerji sağlayacak bir yaklaşım olduğu için tercih edilebilir. Böyle bir yaklaşım iyi yönetilirse, kamuoyunu ikna imkanını artırabilir, herhangi bir reformdan ilk planda yararlanacak kesimlerin diğer reformları desteklemesini kolaylaştırabilir, muhalefet ve direnişi azaltabilir.
Türkiye bugün tam da böyle bir durumdadır ve farklı alanlarda kapsamlı reformlara ihtiyaç vardır. Kürt sorununun çözümüne dönük reformlara ilaveten hemen akla gelebilecek birkaç örnek daha sıralayabiliriz:
- Yargı reformu.
- Türk Silahlı Kuvvetler reformu.
- Eğitim reformu.
- Yerel Yönetimler reformu.
Yukarıdaki liste sadece bir örnektir, elbette değişebilir. Bu reformların içeriğine de burada girmeyeceğiz. Kısaca işaret etmek istediğimiz husus, birden fazla reform paketinin eşzamanlı gerçekleştirmenin sağlayacağı avantajlardır.
Her reform paketini toplum içinde destekleyen kesimler farklı olacağı için, birden fazla alanı kapsayan toplu reform sürecinde toplam destek artabilir. Böylece sadece kamuoyu desteğinin artması değil, bizzat reform surecini yönetenlerin daha cesur davranması için de uygun bir ortam sağlanabilir.
Son olarak, böylesine cesur ve reformcu bir iktidar öngörülebilir gelecekte işbaşına gelir mi diye sorulabilir. Bunun uzak bir hayal olduğunu kabul etmek herhalde en gerçekçi tutum olacaktır.
Misafir