MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 14 Kasım Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme öncesinde yaptığı paylaşımda "Devletin, milletin refahını istiyorsan; vakit tamamdır. Söz konusu vatandır" ifadeleri, en az bir önceki açıklamaları kadar yankı buldu.
Hatırlanacaktır, İmralı’da tutuklu Abdullah Öcalan’a yönelik “terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini” haykırma kararlılığını göstermesi durumunda “umut hakkı için yasal düzenlemenin önü açılsın" çağrısı da büyük bir yankı uyandırmıştı.
Çağrı, şaşkınlık içinde yoğun tartışmalara yol açmış, aşırı milliyetçilerin tahriklerine rağmen toplumsal infiale yol açmadı. Yeni açıklamasında da toplumsal karşılık bulmayan aşırı milliyetçilerin tepkisinin önemsenmediği açıkça gözükmektedir. Kuşkusuz tolumun soğukkanlı ve sağduyu tutumu olumlu bir gelişmedir.
Genel kanaat, Bahçeli’nin devlet aklının geliştirdiği bir projeyi seslendirdiği yönündedir.
Şehit cenazelerinin sıkça geldiği dönemlerde, ülkücülerin sokaklara inip taşkınlık yapmalarını önleyen ve Başbakan Yrd. olduğu hükümette İDAM yasasının kalkmasını sağlayan siyasi aktörün MHP ve Devlet Bahçeli olduğu dikkate alındığında çağrının, sıradan ve basit bir çıkar amacıyla olmadığı anlaşılacaktır.
--
En önemlisi de Öcalan’ın doğrudan muhatap alınmasının içerdiği mesaj olsa gerek.
PKK-KCK-HEP/DEM tarafından yıllardır ısrarla talep edilen de Öcalan’ın muhatap alınması değil midir?
Bunun için Bahçeli, şimdiye kadar DEM’in dahi dile getirmediği çağrıyı en üst seviyeden “gelsin, TBMM’nde DEM grup toplantısında şu kürsüden haykırsın” diyerek teklifinin ciddiyetini ortaya koydu. MHP’nin TBMM’nde DEM’le aynı kürsüyü kullandığını da belirtmeliyim. Bahçeli’nin, bu söyleminin bir parti için kapatma nedeni olabileceğinin farkında olmadığını iddia etmek komik olmaz mı?
Söz konusu devlet ise Bahçeli için parti teferruat sayılır.
Ayrıca çağrının Abdullah Öcalan tarafından kabul görmesi de devlet aklının rol aldığını göstermektedir. Devletin olmadığı yerde Bahçeli de Öcalan da olmaz.
“Vakit tamamdır” ifadesi de Abdullah Öcalan’ın artık serbest kalması gerektiği yönünde anlaşılacağı gibi ABD desteği sağlanması durumunda sınır ötesi dahil geniş kapsamlı bir askeri operasyon için de söz konusu olabilir. Anladığım kadarıyla 2025, PKK için final yılı olacaktır.
--
Muhtemelen Öcalan’dan istenen de PKK’nın Suriye-Rojava’dan çekilmesi değil, PKK’nın Türkiye’ye karşı yürüttüğü silahlı mücadeleden vazgeçtiğini ilan etmesidir. Bunu sağlamanın Öcalan için kolay olduğunu düşünüyorum. Meşru olmayan ve tamamıyla keyfi bir uygulama olarak yeniden başlatılan KAYYIM atamalarının da bir sorun oluşturmayacağı kanaatindeyim. Zira PKK ve uzantıları için önemli olan Öcalan’ın konumu ve iradesidir.
Sorun, Abdullah Öcalan’ın rolünü hangi koşullarda hangi zeminde ve nerede yerine getireceğidir. Bunun yerinin, iddia edildiği gibi TBMM olmayacağı kesin. Kanaatime göre müzakere konusu olan maddelerin başında Öcalan’ın hangi koşullarda kamuoyunun karşısına çıkacağıdır.
Abdullah Öcalan’ın öncelikli talebinin cezaevinden çıkması, ihtiyaç duyduğu görüşmelere imkân tanınması ve bunları yasal bir zeminde yapmasıdır, diye düşünüyorum. Öcalan’nın serbest kalmadan silahların bırakılması yönünde bir çağrı da bulunacağını sanmıyorum.
Güvenliği de dikkate alarak sınırları belirlenmiş geniş bir alanda “ev hapsi” olarak tanımlanarak gerçekleştirilmesi mümkündür. Çağrısını da Meclis grubu kürsüsünde değil, ulusal ve uluslararası seçilmiş medya mensupları aracılığıyla yapacağı kanaatindeyim.
Müzakerelerin olumlu sürdüğünü ve sürecin başlaması için CB Erdoğan’ın onayının beklendiğini düşünüyorum.
CB Erdoğan’ın da siyaset duayeni olarak bu gelişmeleri büyük bir fırsata dönüştürmenin gayreti içinde olması gayet doğaldır. Benzer durum diğer partiler için de söz konusudur. Sonuçları CB Erdoğan için büyük bir kazanım olabileceği gibi büyük bir kayıp da olabilir ancak Türkiye için büyük bir kazanım olacağına inanıyorum.
Misafir