Avanos-Göreme-Ürgüp-Nevşehir
“Artık ey ay parçası beni yorgunluğumla yalnız bırak.
Bırak ve git, beni kırılmış gönlümle baş başa bırak.”
Gitmek. Gidecek yer yok artık, beklemekten başka seçenek yok. Ya da gittiğim her yerde bir başkasıyla kalmaktan, bir başkasıyla ölmekten yoruldum. Bu yüzden kendimi Akdeniz’in dibinde Kemal Aksu ruhumla bir başıma buldum. Gitmek ve kalmak, hiçbir bu kadar birbirine yakın olmamışlardı ömrü hayatımda. Ya da denizin üstündeki geçmişimle denizin altındaki geleceğim hiç böylesini birbirilerini tamamlamamışlardı.
*
Ruhumla dışarıya çıkıyorum. İçeride kalmaya mahkum olan bedenime kalsaydı, hiç dışarıya çıkmazdım. Demek ki bütün yolculuklarım ruhumla başladı, ruhumla devam ediyor ve ruhumla ait olduğum yere dönecek. Ruhumu kemiren soru, burgaç burgaç: Ruhumu yaratan Allah’ı hakkıyla bilecek miyim, bulacak mıyım? Umudumu hiç yitirmedim. Zaten umudum da ruhumdan, ruhumu yaratan Allah’ın bir lütfu değil mi?
Her yerde ruhumun bir gölgesi, bir yansıması, bir parçası. Ruhumun hatırlarını yad etmeliyim her daim.
*
Çanak çömlek atölyesini ziyaret ediyorum. Neruda, Che Guevara, Edip Akbayram, Nazım Hikmet gibi sol görüşlü sanatçıların sözleri ve fotoğrafları atölyenin duvarlarını süslemiş vaziyette. Yerli halkın yaşantısına bakıyorum. Aşağı yukarı aynı profil karşıma çıkıyor. Turizmden beslenmek istenen halk ister istemez sol görüşün dünyasına göre yaşıyor. İslamiyet’in havasını hiç soluyamadım. Kendimi bir an için Tiflis’te hissettim. Geçen sene yaşadığım sıkıntı, birden içimden ayaklanmaya başladı. O kadar yabancı ve dışarıda hissettim kendimi. Anlamıştım acı gerçeği, Avanos’ta bana yer yok. Halkın yaşantısı ve fikri bana hitap etmiyor.
*
Akşamüzeri. Gurup vakti. Bir dam kafesinde çay içiyoruz. Yorulmamıştık sadece dışarıda kalmıştık. Belki çay dışarıda kalmışlığımızı unutturabilirdi.
Sonra Göreme’ye geçtik. Turistik yerler ve peri bacaları. Yerli turist pek yoktu. Ama her yerde yabancı turistler vardı, bilhassa da çekik gözlü Japonlar.
Peri bacaları, eski mağaralar, tarihi taşlar üzerinden müthiş bir ticaret yapılıyor devlet destekli. Yerli halk geçimini bu yolla sağlıyor.
*
Ürgüp’te de aynı durum. Aslında peri bacaların, dağların, taşların, manzaraların doğal ya da tarihi hiçbir özelliği kalmamıştır, her şeye paraya dökülmüştür. Para kazanmak hırsı bütün bu şeylerin doğal ve tarihi özelliklerini silip süpürmüştür.
Ne olmuştu insanlara böyle. Ne hale getirmişlerdi dünyayı. Artık insanlar hiç çekilir gibi değil, dünyaya yaşanılır gibi değil. Konya’da Mevlana da bundan nasibini almış. Mevlana ismi üzerinde büyük bir ticaret dönüyor. Mevlana şekerinden tut Mevlevi duruşuna kadar her şey paraya çevrilmiş. Belki de bu Allah’ın rahmet ve bereketidir. Yaşarken fakirlerin, ihtiyaç sahiplerinin kapısı olan Mevlana, vefatından sonra da Allah rızık kapısı yapmıştır. Mevlana bir Allah dostu… İnsanların hırsı üzerinde ayrı bir yere sahip. Yani Allah’ın izniyle, insanların hırsı, Mevlevi hakikatin etrafında şekillendiriliyor olabilir.
Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir, hadisle sabittir. O zaman sorun yok. Biz mümin olmaya bakalım. Mümin olalım, yolumuzdan geri kalmayalım. Çünkü sonsuz bir hayat var, başını yerden kaldırıp göğe bakmak kadar ani ve yakın. O zaman Hafız ile yola devam:
“Kabe aşkı ile çölde yürüyeceksen eğer
Batsa da ayağına mûğilan dikeni, üzülme.”
Misafir