19, 20 ve 23. yasama dönemlerinde Bingöl Milletvekili olarak parlamentoda görev yapan Kazım Ataoğlu 30 Mart Pazar günü 73 yaşında Hakka yürüdü. 31 Mart Pazartesi aynı zamanda Bayramın 2. Günü cenazesi Bingöl’e götürülmek üzere yola çıkarıldı, ben de eşlik ettim.
Ataoğlu, milletvekilliği yanında ‘aşiret reisliği’ ve ‘beylik kimliği’ ile de bilinen bir şahsiyetti. Annesi tarafından akrabam olur. Hukukumuz daha çok dostluk üzerinden gelişti. Gerçekten de iyi bir arkadaş, iyi bir dost ve iyi bir insandı. Naif, kibar ve mütevazi biriydi. Ölümü büyük bir kayıp oldu.
Bölgenin köklü ve soylu bir ailesine mensuptu. Büyük dedesi Osmanlının etkin beylerinden Mir Hüseyin Bey. Dedesi 1925 yılında Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilip 47 kişiyle birlikte infaz edilen H. Sadık Bey, babası da Zikte Aşireti Reisi olarak bilinen İbrahim Bey’dir. Kazım Ataoğlu’nu farklı kılan sadece soylu, beyzade veya bey olması değil, asaletiydi. Beyliğini beyefendi kimliği ile de temsil ederdi. Bu da Bey olmasının değil, asaletinin gereğiydi.
--
Esas olarak ‘soylu’ bir aileye mensup olan fertlerin tamamı soylu olarak değerlendirilir. Asalet ise her insanın özünde var olan insanlık cevherinin aktif ve etkin olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, karakter başta olmak üzere bütün davranış ve eylemlerinde kendisini gösterir.
Özde farklı olan soyluluk ve asalet genellikle birbirine karıştırılır ve çoğu zaman aynı anlamda kullanılır. Ecdadı arasında temayüz eden büyük ve asil bir şahsiyet gerekçesiyle kendilerini ve çocuklarını da ‘soylu’ yerine “asil” olarak tanımlayanlar vardır. Oysa asalet; her insanda var olan ancak çok nadir kişilerde ortaya çıkan bir insanlık cevheridir. Bir ırka, kabileye, aile veya inanca bağlı değildir.
Özellikle bölgemizde Şeyh-Bey-Ağa-Efendi, Seyda-Seyyid gibi soylardan gelen binlerce insan var ve halk da birçoğuna saygı gösteriyor ve ayrıcalık tanıyor. Kuşkusuz bu anlayış toplumun kendi tercihidir ancak insanları değerli kılan soyları değil asaletleridir, yani ahlak, bilgi, medeniyet, sorumluluk ve duyarlılık gibi özelliklerle donanmış bir insanlık seviyesidir asalet.
İnsanlık ‘soylu’ olmanın değil, ‘asil’ olmanın özelliğidir. Asil insanı, soylular başta olmak üzere diğer insanlardan farklı kılan bu özelliktir. Buna göre her soylu asil değildir. Soyluluk kandan, Asalet insanlıktan gelir. İnsanlığı olmayanın soyu Bey, Ağa, Şeyh, Seyda, Veli, Mürşit, hatta peygamberlere dayansa ne fak eder?
--
Kazım Ataoğlu’nun cenaze ve taziyesine katılım oldukça yüksekti. Politikacılar, iş insanları, bürokrat ve halktan oluşan büyük bir kalabalık tarafından köyüne (Çaytepe) götürülerek babasının yanına defnedildi. Bu arada trafiğin doğru işlemesi ve güvenlik tedbirleri konusunda Genç ilçesinde Emniyet müdürlüğü, Çaytepe köyünde de Jandarma Karakolu olağan üstü tedbirler alarak görevlerini başarıyla yerine getirdiklerini de belirtmeliyim. Trafik akışı sayesinde bizler de hiçbir sorun yaşamadan katılım sağlamış olduk.
Cenaze ve taziyede yoğun kalabalığı görünce insanlarımızın yaşayan değerlere değil de ölen değerlere sahip çıkmalarını bir paradoks ve patolojik bir vakıa olarak değerlendirdim. Birçok insanın, içinden “ahlar, vahlar” çektiğini duyar gibiydim. Bu insanların çoğu yaşarken Kazım Beyin hak ettiği değerin farkında değillerdi.
Kuşkusuz bu durum, yalnız Kazım Bey ve günün kalabalığı için değil, genel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşayan değerine kıymet vermeyen bir toplum, değersiz kalmaya mahkûm olur.
Özellikle son dönemlerde AK Parti ve DEM Parti ile yaygınlaşan KÖR SİTASET sonucu köşesine çekilmek zorunda kalan onurlu siyasetçilerden biriydi Kazım Bey. “AK Partide siyaset yapma koşuluyla” kendisine destek verebileceklerini söyleyen çevresine kırgın, bu tavırlarından dolayı çok üzgündü. Bağımsız Milletvekili çıkarabilecek bir potansiyele sahip toplumsal bir kesimin söz konusu tavrı gerçekten üzüntü vericiydi. Kazım Bey de üzülmekte haklıydı, çünkü bu ilgisizliği hak etmemişti. Ancak bu durum Kazım Beye mahsus değildi. Haset, kıskançlık ve çekememezlik gibi particilik de insanımızı duyarsızlaşırmış ve değerlerden uzaklaştırmıştır.
Değer yargısı artık tamamıyla çıkar merkezli gelişmiş, bireycilik, kendisini beğenme ve yeterli görme hastalığına dönüşmüştür. Güce dayanan, hatta gücün kölesi olanlar artık kendilerini gücün bir parçası olarak görüyor, maddi ve konum olarak geride kalanlara üstünlük-efendilik taslıyor. Gücün kölesi olmak artık bir üstünlük gerekçesi olmuştur. Kuşkusuz bu anlayış köle ruhlu bir toplumun oluşmasını hızlandırmaktadır.
ABD’de bir siyahi köleye sormuşlar; zengin olman durumunda ilk yapacağın şey nedir?
O da hiç düşünmeden “kendime” hizmet edecek ve ev işlerimi yapacak köle satın alırım.” Çünkü zihin dünyasında bir kompleks taşıyordu.
Güç zehirlenmesinin, kimliğini toplumsal aidiyette değil, mal-mülk-para, cemaat, grup, dernek, parti gibi kökleri kadim bir kültüre ve tarihe dayanmayan oluşum ve kurumlardan almanın olumsuz ve tahripkâr sonuçlarını Kazım Beyin cenaze kalabalığında da düşündüm, kendimce tahlil etmeye çalıştım.
Evet…Asaletten yoksun ve köklerinden kopmuş kesimlerin takım elbise giyerek, kravat takarak, lüks araçlara binerek, etrafına yalaka toplayarak, para, mal, mülk edinerek, kendisine özel bir anlam yükleyerek, gösterişle, mevki ve makamla, Şeyh, Ağa, Bey çocuğu olmakla veya bir cemaat-grup ve parti aidiyetiyle cemiyet insanı olunmuyor. “Adam gibi Adam olmak” çok farklı bir özelliktir. Bu gerçeği, Kazım Bey’in ölümünün ardından bir kez daha gözlemledim. Toplumun Kazım Beyi çok arayacağını belirtmeliyim.
--
Aile ve aşiret içinde olduğu kadar Bingöl’de devlet ve toplum arasında da bir denge konumundaydı. Zorbalığın ve kavganın tarafı değil, barışın tarafıydı. Bu tutumunu yaşamı boyunca sürdürdü.
Babasının “Feodal Beylik” konumunu sürdürmemiş olabilir ancak özellikle siyaset alanında babasının çok daha ilerisinde yüksek bir itibar kazandığını belirtmeliyim. Bu itibar sadece kendisi için değil, ailesi için de büyük bir kazanım oldu. Gereği gibi farkında olup olmadıklarını, kıymetini bilip bilmediklerini ise ailenin takdirine bırakıyorum.
Kazım Ataoğlu önemli ve özel bir kişilikti. Cemiyet/toplum insanı olması kendisini birçok politikacıdan ayırıyordu. İnsanlar milletvekili, bakan ve parti başkanlığı gibi makamlara gelebilir ancak ‘cemiyet insanı’ olmak ayrı bir kabiliyet ve farklı bir karakter gerektirir.
--
Bir Bey kaybetmenin değil, aziz bir dost ve bir cemiyet insanını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Ölülerden daha çok yaşayan değerlerimizin farkında olmamız gerektiğini hatırlatmak isterim. Çizgisini devam ettirecek çocuklarının olması ise umut vericidir.
İki erkek, iki de kız olmak üzere dört çocuğu var. İki oğlu ve kardeşi Faruk Bey dışında aile fertlerini ve akrabalarını çok yakından bilmiyorum, umarım aile bilincini ve çocuklarını koruyarak Kazım Beyin hatırasını canlı tutmayı başarırlar.
Aile olma bilincini kaybedenler toplumsal bilinçten de yoksun olurlar. Çocuklarına, babalarının yolundan yürümelerini ve beyaz bir sayfa açarak cemiyet içerisinde aktif olarak yer almalarını öneririm. Çevrelerinin kendilerini kucaklamalarını, bağırlarına basmalarını ve yardımcı olmalarını tavsiye ediyorum. Fitne, fesat, tefrika çıkarmaya gayret edenleri dikkate almamak gerektiğini de özellikle belirtmeliyim.
Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla başta Faruk Bey olmak üzere kardeşleri Kazım Beyin çocuklarına destek verip toplum içinde örnek bir tutum sergileyeceklerdir. Kendilerine de bu ortak tutumun yakıştığını düşünüyorum. Geleneklerimizin geleneği de budur. Aksi halde tek başlarına dahi kalsalar geriye kalan iki oğlunun babalarının izinden giderek toplum tarafından sahipleneceklerine de inanıyorum. Bunu hak edecek liyakate de sahiptirler.
Vefatı nedeniyle tekrar kendisine Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine sabır ve metanet diliyorum.
Mekânın Cennet olsun Aziz dost.
Misafir