26 Nisan 2024


6-7 Eylül Olayları ve Toplumsal Değişim!



Muhammet Mehdi ERDOĞMUŞ

A- A+

Kaç leke daha gerek temizlenmek adına

Kirlendikçe oysa toplum, istemez temizlenmek bir daha asla!

------

 

6-7 Eylül 1955 tarihinde, İstanbul’da yaşayan Rumlar başta olmak üzere gayrimüslimlerin organize olarak hedef alındığı olayların üzerinden 66 yıl geçti.

Irkçılık, ayırımcılık, dinbazlık ve baskı politikalarının, toplumsal çatışmalar için zemin oluşturduğunu biliyoruz. Buna ilave olarak artan işsizlik, yoksulluk, yoksunluk ve dahi umutsuzluk en ufak bir provokasyon ile alevlenecek bir ortamın habercisidir. Geçmişte yaşanan olaylar günümüz için de örnek verilebilir.

Hiç beklenmedik bir günde dönemin iktidar güdümlü medyası tarafından Rum halkına karşı nefret söylemi içeren haberler yayılmaya başlandı. 6 Eylül günü öğlen saatlerinde önce radyodan ‘’ Atatürk'ün Selanik'teki evinde bomba patlaması’’ haberi ve daha sonra ‘’ Atamızın evi bombalandı’’ manşetiyle ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesi yalan haberlerle kışkırtmanın fitilini ateşledi.

Resmi ve gayri resmî bazı makamların organize ettiği ve bir kısmının şehir dışından taşındığı kalabalıklar, Beyoğlu-İstiklal Caddesi başta olmak üzere gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte iş yerlerine ve evlerine saldırmaya başladılar. Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin evleri, okulları, iş yerleri, ibadethaneleri ve mezarlıkları dahi yağmalandı.

Yüzlerce insanın öldürüldüğü katliamdan sonra Türkiye’de yaşayan on binlerce gayrimüslim evlerini, işyerlerini ve anavatanlarını terk ederek başka ülkelere göç emek zorunda bırakıldı. Mallarına, mülklerine el konuldu.

Yaşanan trajedi sonrasında, iktidarlar tarafından güdülen bir toplumun nasıl bir canavara dönüşeceğini Fenerbahçe ve Milli Takımın efsane futbolcusu Lefter Küçükandonyadis şöyle anlatıyordu; ‘’On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım... O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım... En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar.’’

Ne yazık ki benzer olaylar ülkemizde defalarca yaşandı, yaşanıyor ve daha da yaşanacağa benzemektedir. Utanç duyulması gereken olaylardan ders çıkarmayan toplumların olumlu değişim ve dönüşümleri mümkün olmaz. Dini ve milli hamasetin düşmanlık, cinayet, yağma ve talanda çok etkin faktörler olması nedeniyle yönetici ve politikacılar tarafından muhafaza edilmesi için titizlikle riayet edilmektedir.

Bu durumun ülkemizde de sistematik olarak muhafaza edildiğini görüyoruz. Yasalar dahi ayırımcılığı, ötekileştirmeyi, ırkçılığı, inkâr ve dışlanmayı korumaktadır.

Politikacılar ise dini ve milli hamaset yapmayı politikanın gereği kabul etmekte ve ayrışmalar üzerinden varlıklarını sürdürmektedirler. Toplumu, dost-düşman, vatanperver-vatan haini, dindar-din düşmanı, laik-anti laik, biz-öteki gibi ayrıştırarak ancak siyaset yapabiliyorlar.

66 yıl önce yaşanan olaylardan ders çıkarıldığını kim söyleyebilir? Geçmişte Rum, Yahudi, Ermeni, Süryani, Ezidi, Keldani gibi gayr-i Müslimlere yönelik şiddet politikaları, kin ve düşmanlık duyguları eksilmek yerine bugün daha fazla değil mi? Azalan kin ve nefret değil, Gayr-i Müslim unsurların nüfusudur.

Bugün de Kürtlere ve Alevilere yönelik düşmanlık ve öfke gayr-i müslim unsurlardan daha az değildir. Varlıkları yasalarla inkâr edilmekte, yaşamları da toplumsal baskı ile tehdit edilmektedir. Bu durumda 66 yıl sonra ne değişti?

Değişen ne sistemdir, ne siyaset ne de toplumdur!

-----

Dün kapısını kırdığın komşunun ahını unutursan,

Senin de kapında yarın bulunur elbet bir eşkiya!

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır