16 Eylül 2024


HALAY TERÖRÜ!



Abdulbaki ERDOĞMUŞ

A- A+

Son günlerde Kürtlere yönelik operasyonlara, şiddet dışında başka gerekçelerin de oluşturulmaya başlandığını görüyoruz.
Yeni senaryonun adı; Halay Terörü!
Senaryonun yazarı devlet destekli derin yapılar, oyuncuları da PKK destekli derin uzantılar olduğu gözüküyor. Muhtemelen senaryodan habersiz bir grup gence, Halay eşliğinde Abdullah Öcalan lehinde sloganlar attırılıyor, arkasından “Terör Örgütünün propagandasını yapma PKK/KCK suçundan” gözaltına alınarak servis ediliyor.

Senaryoyu bilenler mesajı alıyor, artık rollerini oynamaya başlıyor ve ülkenin dört bir yanında aynı oyun sahneye konuluyor.
Bir taraftan PKK marşları eşliğinde halay çekenler, diğer taraftan TEM Şube ekipleri tarafından gözaltına alınmalar yayılarak ve çoğalarak gündem oluşturuluyor.

İddiaya göre, “Emniyete gidenlere "Şivan Perwer’e ait ‘Serhildan jiyane’ (Yaşamak Başkaldırmaktır) isimli ve içerisinde örgütsel çok sayıda ifadeye yer veren şarkıya eşlik ederek, halay çektiğiniz tespit edilmiş, konuyla ilgili olarak ifadeniz alınmak üzere TEM Şube Müdürlüğü’ne çağrıldınız" denilerek, "örgüt propagandası" suçlamasıyla ifadeleri alınıyor. Görüldüğü gibi suç unsuru oluşturmayan bu eylemler “terör” kapsamına alınarak dolaylı olarak PKK lehine yönlendirilmiştir.
--
Ne yazık ki ‘senaryo’ tutmuş ve kimliklerine duyarlı sivil Kürtler de oltaya takılmaya başlamış. Derin yapılar ve PKK uzantıları görevlerini başarıyla yerine getirmiş, böylece operasyonların hedefine sivil Kürtler alınmıştır. Sadece halay çekenler değil, düğün müzisyenleri ve düğün sahiplerinin de gözaltına alındığı haberleri sosyal medyada gündem olmaya başlayarak özellikle şiddet siyasetine mesafeli olan Kürtlerin dikkatleri çekilmiştir.

Kuşkusuz toplumsal vicdan sessiz kalamazdı ve çok hızlı bir biçimde harekete geçmiştir. Böylece söz konusu hukuksuz uygulamalara ve baskılara karşı haklı tepkiler ortaya koyan sivil kesimler operasyonların hedefi olmuştur. “Kürtçeye düşmanlığın Kürlere düşmanlık” olduğunun bilincinde olan herkes tepkisini sloganlar atarak ve halay çekerek göstermeye başladı. Tezgâha düşürülmek için beklenen gelişme de buydu. Amaç; öncelikle son zamanlarda sivil örgütlülük ile yoğunlaşan ANADİL taleplerini bastırmak ve Kürtlerin en doğal ve en masum taleplerini dahi PKK ve Öcalan’la bütünleştirmekti.

Cumhur ittifakının arzu ettiği bu zeminin daha sağlam hale gelmesi için yasal hiçbir gerekçe ileri sürmeden Diyarbakır, Mardin, Van gibi DEM Partili belediyelerin yönetimindeki il ve ilçelerde daha önce yollara yazılan Kürtçe “pêşî peya/önce yaya” ve “hêdî/yavaş” gibi trafik uyarıları da İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla valiliklerce silinmeye başlandı.
Böylece provakatif hamleler yapılmış ve Kürtlerin ANADİL için verdikleri sivil mücadele kuşatma altına alınmıştır.
--
Kürtçe levhaların kaldırılması, Kürtçe yazıların silinmesi, halay çekenlerin gözaltına alınması çok sıradan olaylar olarak tanımlanabilir. Yasal dayanağı olmadan yapılan müdahaleler bize çok komik de gelebilir. Ancak gerçekte durum bu kadar basit değildir. Arka planda yeni tezgahların kurgulandığı ve bunun için ortam hazırlandığını fark etmeliyiz. Ağır bir örnek olsa da PKK rehberliğinde barikat ve hendek olaylarının bir benzeri bu olaylar için de planlanmış olabileceğini düşünüyorum.

En azından Belediyelere “KAYIM” atanması için ön hazırlık yapıldığı düşünülebilir. Öcalan lehine atılan sloganlar eşliğinde çekilen halayların, suç teşkil etmese de masum bir amaçla yapılmadığı açıktır. İktidarın yasalara aykırı olarak baskı ve şiddet uygulaması da manidardır.

Yapılmak istenilenin, ANADİL talebini geriletmek ve Kürt meselesini bütün boyutlarıyla PKK ile özdeşleştirerek çözümü imkânsız kılmak veya ertelemek olduğu kanaatindeyim. Bu durumun hem iktidar hem de PKK lehine olmadığını söyleyebilir miyiz?
Kürtlerle ilgili her gelişmenin ve talebin Öcalan ve PKK ile özdeşleştirilmesi boşuna değildir. En başta Kürtlerin sivil örgütlülüğü engellenmektedir.

Siyasi ve ekonomik krizlerin, gerilim ve toplumsal çatışmaların ve ideolojik kutuplaşmaların otoriter rejimlere ve silahlı şiddet örgütlerine yaradığını ve hayat verdiğini biliyoruz. Bu olayları da bu çerçevede değerlendirdiğimi belirtmeliyim.
Olaylarda DEM Partisinin rol aldığını düşünmüyorum.

Esas olarak DEM Partisinin inisiyatif kullanması söz konusu değildir. DEM Partisinin PKK destekli organizasyonlara karşı çıkması mümkün olmadığı için çaresiz olarak iktidarın belirlediği ve dayattığı alanda kalmaya mecburdur. Bu olaylarda da Halay başı olarak rolünü oynadığını düşünebiliriz.

Adil olmak gerekirse DEM Partisinden bağımsız politikalar beklemek gerçekçi değildir. Hem devletin kurumsal baskısı hem de ideolojik akraba olduğu PKK’nin etkisi ile dar alana sıkışmış durumdadır. Kürt siyasetinin en büyük handikaplarından birisi de bu olsa gerek.
--
Dilleri nedeniyle de Kürtlerin yoğun baskı yaşadığı tarihi bir gerçektir. Ancak hiçbir dönemde günümüzde olduğu gibi yönetimde bu denli bir ‘ikiyüzlülük’ yaşanmamıştır. Geçmiş dönemlerde Kürtlere yönelik inkârcı politikalar, şiddet ve baskı, dil ve kültürlerinin yok sayılması, hatta Kürtçe şarkı dinlemeleri dahi yasaklandığı uygulamalarla açık bir düşmanlık sergilenmiştir.

Günümüzde ise artık Kürtler inkâr edilmiyor, Kürt sorunu, gereği gibi olmasa da kabul ediliyor ve siyasi zeminde tartışılıyor. Çözüm sürecinde Dolmabahçe, Kandil ve İmralı müzakereleri hala hafızalarda canlılığını korumaktadır.
Üniversitelerde Kürtçe (Kırmanci/Zazaki) bölümlerinin açılması gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

Diğer yandan da son olaylarda görüldüğü gibi çelişkiler yaşanıyor; Kürtçe yasaklanabiliyor, şarkı sözlerinden dolayı gözaltılar yapılabiliyor, Halay çeken gençler “teröre destek” iddiasıyla suçlanabiliyor.
Trajikomik olan olumlu ve olumsuz uygulamaların tamamı aynı iktidar döneminde gerçekleşiyor.

Geçmişte seçimler için Şivan Perwer’i Diyarbakır’da sahneye çıkaranlarla bugün Şivan Perwer’in şarkı sözlerini söylediği için gençleri toplayıp sorguya çekenler ne yazık ki aynı iktidardır. Daha açık ve anlaşılır bir örnekle belirtmek için şu soruyu sormam yeterli olacaktır: TRT’de Kürtçe (Zazaki/Kırmanci) yayın yapılmasına rağmen TBMM’nde Kürtçe’den “bilinmeyen dil” diye söz edilmesi ikiyüzlülük değil midir?

Konunun uzmanı olan herkes bilir ki Kürtçe bilinmeyen bir dil değildir, aksine dünyada zengin diller arasında sayılmaktadır. Bilinmeyen dil yaklaşımı açıkça bir düşmanlık ve ikiyüzlülük olarak tanımlanamaz mı?
Söz konusu çelişkiler ve ikiyüzlü politikalar siyasetimiz için bir utanç tablossudur!
--
Her halk gibi Kürtlerin de anadili dokunulmazdır. Korunması, kullanılması, geliştirilmesi ve yayılması için Kürtlere meşru her türlü mücadeleyi ve fedakarlığı zorunlu kılmaktadır.
Genel olarak bütün yurttaşların, özelde de Kürtlerin, iktidarın baskılarına rağmen taleplerini sivil, demokratik bir yo ve yöntemle seslendirmeleri gerektiğine inanıyorum. Sessiz ve tepkisiz kaldıkça iktidarın hukuksuz ve ayırımcı uygulamaları yoğunlaşarak devam edecektir.

Bunun bilincinde olan iktidar da her sivil gelişmeyi ve haklı talepleri şiddet bağlamında değerlendirmekte ve özelde de Kürtlerin mücadelesini PKK ile özdeşleştirerek sivil alanı yurttaşlara kapatmaktadır.

Bu mücadele nedeniyle Kürtlere düşmanlık yapma hakkına kimler sahip olabilir? Hiçbir siyasi iktidarın ve yönetimin buna hakkı yoktur. Tersi zulümdür. Zulmü ve zalimleri onaylamak da zulmün ta kendisidir. Sivil mücadele ile anadili, kimliği, kültürü, hak ve özgürlükler ve hukukun tesisi için mücadele edenlere selam olsun. Bu anlamda Halayınız daim ve çok daha daha güçlü olsun.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır