22 Aralık 2024


Biz Halkız Hep Ölümle Sınandık Ölümden Hiç Korkmadık



Faik ÖCAL

A- A+

Kıbrıs Gezi Notları (1)

Yirmi yıl önce bu ÅŸehirde, bu camiden yola çıkmıştım bir sabah vakti, gün doÄŸusunda, bir istiane namazıyla. Yirmi yıl sonra yolum tekrar bu ÅŸehirden, Eski Saray camisinden geçiyor. Hiç kimseyi tanımıyorum, tanıdıklarım da beni tanımadı. Yirmi sene önce tanıdığım bir adam vardı, bizim oralardan. Farkında olmadan yan yana tespih çektik. Ben onu son anda tanıdım, o beni hiç tanımadı. Beni onu tanıdığımı hissetmedi. Hayret ettim. Oysa köklerim bu ÅŸehirde. Bu caminin hayatımda ayrı bir yeri var. Ama tek bir tanıdık yok memleketimde, tanıdıklarımdan hiç kimse beni tanımıyor.

Bu kadar kısa sürede böyle unutulmak, hiç hatırlanmamak, bir türlü kabullenemiyorum. Dünyanın gerçeÄŸi bu. Geliyorsun ve gidiyorsun. Bitti. BaÅŸka da bir ÅŸey yok. Her ÅŸey o kadar kısa bir sürede olup bitiyor ki geriye dönüp geldiÄŸinde hiçbir iÅŸaret taşını yerinde bulamıyorsun. Kayboluyorsun. YitmiÅŸsindir. Her gölgede yabancılığın bir baÅŸka artmaktadır. Her köÅŸe başında dönüp yok olmak istersin. Bu benim geçmiÅŸim, benim memleketim, benim gerçekliÄŸim deÄŸil, demek istersin. Ama boÅŸuna. Ben de geçip gittim memleketimden, daha öncekiler gibi, herkesler gibi.

Bir ikindi sonrası, güneÅŸ batmaya geçmiÅŸ bütün ağırlığıyla. Cemaatle namazı kaçıranlar bir baÅŸlarına namazlarını kılıyorlar. O zamanlar on yedi-on sekiz yaÅŸlarındaydım. Åžimdi otuz yedi-otuz sekiz. GençliÄŸimin baharı ve gençliÄŸimin sonları, aynı ÅŸehirde, iki vakit arasında. GençliÄŸimin baÅŸları, istiane namazı; gençliÄŸimin sonları, ikindi namazı. Bir ömür böyle geçip gidermiÅŸ; iki namaz arasında. Allah nasip ederse on sene sonra burada oluyormuÅŸum bir akÅŸam namazında, yaşım olmuÅŸ kırk yedi-kırk sekiz, yaÅŸlılık yılları yani. Son bir defa daha yolum düÅŸüyormuÅŸ memleketime bir yatsı vakti, yaşım olmuÅŸ elli yedi-elli sekiz, hitam. Bir hayat böylece bitmiÅŸ olur. Altmışından sonra artık kemiklerin sızısı hiç geçmez. Çeker toprağı sızılar. Bütün kalp aÄŸrıları kapatılmak istenir kabir mührüyle.

Kıbrıs’a bilet kestim yarın için. Hareket saati, 16: 45. Aslında yurdum, yüreÄŸim ateÅŸler içinde olmasaydı, acılar dört bir yanımı sarmasaydı, nefes alacak bir yerim olsaydı, bir an için sıcak gündemin dışına çıkabilseydim köyümde otururdum, ailemle zaman geçirirdim. Ama aylardır devam eden güncel yorumlar, kasvetli haberler bunalttı beni. Çareyi Kıbrıs’a kaçmakta buluyorum. Belki oradan baÅŸka bir yere geçerim, gider Mescidi Aksa’yı alnından öperim, kendimi ayaklarının önüne atarım.

Aylardır halkım ateÅŸler içinde yanıyor. Cizre, Diyarbekir, Mardin, Batman halkına kan kusturuyorlar. Ölenler öldüÄŸüyle kalıyor, öldürenler alıp başını gidiyor. Sonra göç edenler. Çocuklar gün ortasında, herkesin gözü önünde kurÅŸunlanıyor. Cenazeler günlerce sokak ortasında kalıyor. Kimse gidip cenazeyi alamıyor. Ben cenazenin altında kalakalıyorum, kahroluyorum. Elimden hiçbir ÅŸey gelmiyor.

Geçen yazdan beri ateÅŸ üzerindeyiz. Åžehirlerimizi terk ediyoruz ama hiçbir yerde emniyette deÄŸiliz. Hiçbir yer emniyet vermiyor. Sesler gizlenmiÅŸ, pusuları görüyoruz. Sözlere atılmış tuzaklardan haberdarız ama yine de elimizden bir ÅŸey gelmiyor, ölümler gelip kurbanını alıyor.

Kürt halkına hayatın deÄŸil, ölümün yolları açılmış. Gerekirse geçeceÄŸiz elbette ölüm yollarından, daha önce geçtiÄŸimiz gibi. Biz halkız, hep ölümle sınandık, ölümden hiç korkmadık. Hiç korkamadığımız için bugünlere gelebildik. Biliyoruz ki, hakiki hayata ölüm yolundan geçilerek varılır. Hakiki hayat, Allah’ın yarattığı bir ayet olarak kalmak, yaÅŸamak, yoluna devam etmek.

Bu yüzyıllık bir hikaye. Bölgenin taÅŸları yeniden döÅŸeniyor. Kapitalistler ve piyonları yine kendine göre döÅŸemek istiyor bu taÅŸları Mezopotamya topraklarına. Ama Kürt halkı artık bu taÅŸları kendi elleriyle, hür iradesiyle ve kendince döÅŸemek istiyor bu topraklara. Kavganın asıl sebebi bu. Rabbim Müslümanlara akıl, fikir, basiret ve feraset versin. Ki böylece bütün Müslümanlar Ä°slam sancağı altında toplanabilsin.

*

Menengiç Bazlaması

Canım menengiç bazlaması istese bil ki yolun sonuna geldim, hikayemin baÅŸladığı yerdeyim, Ak DaÄŸlarda, göçebelerle bir, tutulmuÅŸ ruhum denklerin hizasına. Hiçbir yere gidemem, yolculuÄŸa çıktığım yerlerde denklerimi indirip noktayı koyacağım.

Hiç geçmez kokusu menengiç bazlamasının kokusu. Bir baÅŸka ölüyorumdur, bilinsin isterim, kayda geçilsin. ÇocukluÄŸumun kanat seslerini duyuyorum menengiç bazlamasının kokusuyla bir. Yol gözükmüÅŸtür, geldiÄŸim gibi gideceÄŸimdir bir baÅŸkası olmadan.

Menengiç bazlaması yazısı günlerdir içimde kelimelere dökülmeyi bekliyor ama Kürtçe ile. Ben “dil makasını” deÄŸiÅŸtiremiyorum bir türlü. Yani Türkçeden Kürtçeye dönemediÄŸim için yazıyı Türkçe yazdım ve yazı hiçte istediÄŸim gibi çıkmadı kalemimden. Yazıyı kalbime düÅŸüren acıyı ifade ettiÄŸimi düÅŸünmüyorum. Menengiç bazlamasının acısıyla kalakaldım. Acıyla vuruldum, ÅŸimdi parçalanmış imgelerle can çekiÅŸiyorum içimin her bir coÄŸrafyasında. Türkçe ile yazamadığım yazının acısını dile getirebiliyorum ama ana dilimle asıl acıyı dile getiremiyorum.

Acıya konu olan menengiç bazlamasının hikayesi ÅŸöyle. Bundan bir ay kadar önce yakın bir komÅŸumuz vefat etti ihtiyar yaşında. Uzun hikaye. KomÅŸumuz vefatına yakın, tutturmuÅŸ menengiç bazlaması isterim, diye.

Geçenlerde halama sordum en son menengiç bazlamasını ne zaman yedin, diye. Otuz-kırk sene evvel yedim, dedi. Ki bu ilk çocukluÄŸum demek, beÅŸ-altı yaÅŸlarım, o zaman ben de yemiÅŸtim menengiç bazlaması, yanı tadını, kokusunu, hatırasını hatırlıyorum. Nedense sonradan hiç kimse yapmaz oldu menengiç bazlamasını. Sonradan menengiç kahvesine de yetiÅŸtim ama günümüzde de menengiç kahvesini içen pek yok.

Hikayemize dönersek, komÅŸumuz kim bilir en son kaç yıl evvel menengiç bazlaması yemiÅŸtir. Muhtemelen halam gibi o da otuz-kırk sene önce yemiÅŸtir. Ä°ÅŸte nedense ölmeye yakın, birden canı menengiç bazlaması istemiÅŸ komÅŸumuzun. Ki öyle tahmin ediyorum ki komÅŸumuz çocukluÄŸunda çok yemiÅŸtir menengiç bazlamasını. Onun için bütün bir geçmiÅŸ, hatıralar, tanıdıklar, kökler ve dünya menengiç bazlaması demek. Bir bakıma komÅŸumuz menengiç bazlaması ile hikayesinin baÅŸladığı yere ve zamanlara, 1960’lı, 1970’li yıllara dönüÅŸ yapmıştır ve bazlamayı yedikten kısa bir süre sonra da oÄŸlunun evinde son nefesini vermiÅŸtir. Hikayenin yeryüzlü safhası hitama ermiÅŸ, ahret yurdundaki hayatı baÅŸlamıştır. Burnunda menengiç bazlaması kokusu…

*

Seyran Çayevi

Ayaklarım ÅŸehrin hiçbir yerinde durmuyor. Kendimi bir çayevine atıyorum. Çayevine bakan adam, meneviÅŸli kahve olup olmadığını soruyorum. Yok, diyor adam. Tanışıyoruz. TEDAÅž’tan emekliymiÅŸ. “Talep yok, biz de getirtmiyoruz” diye açıklama yapıyor.

Bir yandan vefat eden komÅŸumuzun manidar isteÄŸini düÅŸünüyorum, bir yandan talep edilmeyen meneviÅŸli kahveyi düÅŸünüyorum, bir yandan da yirmi sene evvelki geçmiÅŸimi. Sonra komÅŸumuzun çocukları aklıma geliyor. Her biri bir yerde. Hayat böyle bir ÅŸey iÅŸte. Bir oÄŸlunu geçenlerde taziyede gördüm, tanıyamadım. Bir insan bu kadar deÄŸiÅŸebilir. Yalanın yuttuÄŸu anılar ayaklanmıştı içimde. Böyle mi olacaktım bir baÅŸkasının aynasında. Sonra arkadaşımın otuz yıl evvel annesini çağıran sesi, olduÄŸu gibi kulaklarımda. Köye kuru üzüm satan bir çerçi gelmiÅŸ, arkadaşım en çocuk sesiyle annesini çağırıyor evlerinin arka penceresinden: “Anne! Gel çabuk eve. Bana kuru üzüm al.”

Yirmi sene öncesinden kalan hiçbir ÅŸey yok bu ÅŸehirde. Bütün bu dükkanlar, iÅŸ yerleri ve insanlar yoktu. Bir zaman sonra bunlar da gidecek, yerlerini yeni bir ÅŸeylere bırakarak. Sonra bunun adı dünya hayatı olacak. Geçip gitmek, aÅŸina hiçbir ÅŸey olmaksızın. Ä°ÅŸte, ben de gidiyorum.

Tam karşımda bu ÅŸehrin geçmiÅŸini ele veren eski zaman fotoÄŸrafları. Yedi fotoÄŸraf. Birinci fotoÄŸraf, ÅŸehrin 1960’lı yıllardaki kuÅŸbakışını görünümünü veriyor. Aslında bu fotoÄŸraf, herhangi bir ÅŸehrin kuÅŸbakışı olabilir. Yani zamanla bütün ÅŸehirler kuÅŸ bakışı bir görünüm kazanıyor, ayrıntılar kayboluyor, farklılıklar siliniyor. Her ÅŸey aynılaşıyor.

Ä°kinci fotoÄŸraf, bir meydan, bütün meydanlar gibi açık ve savunmasız. Meydandan geçen birkaç kiÅŸi... Kim bunlar? Ve ÅŸimdi neredeler?

Üçüncü fotoÄŸrafta bir afiÅŸ asılmış. Muhtemelen bir yerin açılışı için ya da bir devlet büyüÄŸüne hoÅŸ geldiniz töreni. Ne oldu? Hiçbir ÅŸey. Köklerini yitirmiÅŸ bir afiÅŸ, siyah-beyaz bir kareden arta kalan.

Dördüncü fotoÄŸraf, bir pazaryeri… Ä°nsanlar alışveriÅŸ yapıyor. Her karede günlük hayat telaşı gözüküyor. DeÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok. Ä°nsanlar geçimini saÄŸlamak için uÄŸraÅŸacak bir ÅŸeyler buluyor, sonra zaman geçip gidiyor.

BeÅŸinci fotoÄŸraf, Eski Saray cami. Kaç sene öncesi? Yol, görünüm aynı. TaÅŸlar yaÅŸlanmış, yosun tutmuÅŸ, cemaatler deÄŸiÅŸmiÅŸ. Kaç cenaze kalktı bu camiden?

Altıncı fotoÄŸraf, demirciler çarşısı. Esnaf iÅŸ başında… Dükkânlarına önüne konulmuÅŸ kocaman kazanlar, tencereler. Demirler kaldı ama demirleri kullanan insanlar geçip gitti.

Yedinci fotoÄŸrafta iki askeri cip geçiyor. Muhtemelen 1970’li yıllar, darbeye giden yollar, karışıklıklar. Bu ÅŸehir o günleri hiç unutmadı, affetmedi.

*

Hatırlanmak ve unutulmak... Hafızası acıya takılan her daim hatırlar. Hafızasıyla acıyı ölçmeyen hayatı “deli-dolu” yaÅŸar her daim.

Acıyı hatırlamayan gider, acıya boÄŸulan her daim geçmiÅŸin pençesinde yaÅŸar. Ben geride kalanım acıyla bir ve her acımda bir baÅŸka ayrılık. Sense gidersin acısız, her an bir baÅŸka rüya, bir baÅŸka hayat, bir baÅŸka düÅŸ.

Havalimanın mescidindeyim. Ä°slam güzel ÅŸey, her yerde ve her zaman görüyorsun ve yaşıyorsun bu güzelliÄŸi. Tabii, görebilene, nasip olana... Asansörün önünde bekleyen bir adama selam verdim. Beraber mescide çıktık. Cemaat yaptık; o imam, ben cemaat. Sonra o gitti, ben kaldım. Sevabımızı aldık ama. Ä°çimiz ferahladı. Yola çıkıyorsun ve hiç ummadığın bir yerde Rabbin sana bir güzellik yapıyor, sevapla mükâfatlandırıyor. Bu gerçekten Allah’ın bir lütfu, bir nimeti, bir rahmeti…

Dünden beri grip olduÄŸum için halsizim, mescide uzandım sırt çantamı yastık yaparak. Bu satırları uzandığım yerden yazıyorum, aynı Kerbela yolunda olduÄŸu gibi. Sonra fark ediyorum, ben böyle yaÅŸamayı seviyorum. Kerbela baÅŸka bir hikâye idi, bambaÅŸka bir yolculuk. Åžimdi nereye gittiÄŸimi biliyorum; nerede gittiÄŸim biliniyor, her açıdan kayıt altında. Ve Kıbrıs’ta beni bekleyen akrabalarım var. Yarım kalan geçmiÅŸim orada da karşıma çıkacak. Yarım kalan doksanlı yıllara orada devam edeceÄŸiz bir zaman için. Sonra ben bir başıma Karanlığın Kalbine yolculuk yapacağım. Hiç kimseler olmayacak, hiç kimseler bilmeyecek, hiç kimseler göremeyecek. Eksik bir tiyatro sahnesinden düÅŸeceÄŸim. Ellerimiz buz kesilecek metalik gece yarılarında. Kendimi Cizre yolunda bulacağım, Medrese Sor’da. GençliÄŸim Eyvah diyeceÄŸim, hepte YaÄŸmurdan Sonra. Beni anlayan olmayacak. Kelimelerim cami yokuÅŸunda kalakalacak. Sonra dizginlerinden boÅŸalmış bir güneÅŸ gözlerime doÄŸacak, yazgım yarım kalacak. Yazdıklarım berhava olacak.

Beni Kıbrıs’ta neler bekliyor? Åžu hasta halimle ne yapabilirim ki? YolculuÄŸumun son resmi, Mescidi Aksa, hala öylece duruyor yol defterimde, öylece boynu bükük, küskün, savruk. Benim yol hikâyem gibi. Dört-beÅŸ yıl önce Kudüs’e gitmeye niyetlendim ama nasip olmadı. Demek ki vakti gelmemiÅŸ. Belki de hiç vakti gelmeyecek. Takılmamak lazım, yola devam.

Yolda olmak, bir baÅŸkası olmadan, her daim Allah’a yönelmek, Allah’ın kullarıyla ama Allah’ın kullarını görmeden…

Yolda olmak, geldiğin gibi bir başına, yapayalnız, her daim sonsuzluğun ufuklarına boynunu uzatmış İbrahim peygamber kurbanlığı misali.

Yolda olmak, bir baÅŸka mahÅŸere gözlerin açmak… Her gelen gitmek zorundadır, gerçeÄŸine göre yaÅŸamak, hiçbir gerekçenin arkasına saklanmadan.  Ve ölmek sonra, hakikati bütünlüÄŸüyle kucaklayarak…

 KorktuÄŸum yine başıma geldi, tam havalanmak üzereyken akÅŸam namazı vakti girdi. 10-15 dakika kadar da rötarlı kalktık. Tam zamanında çıksaydık akÅŸam namazını Kıbrıs’ta kılabilirdim ama ÅŸimdi öyle bir zamana denk geliyor ki akÅŸam namazını ancak uçak havadayken kılabilirim. Allah’tan emektar seyyar seccadem yanımda... Her yeri bize mescit kılan Rabbimize hamt olsun.

Vakit girdi, son bir saat. Servis hazırlıkları var. Bir an evvel namazımı kılmalıyım, kılmadan rahat edemem.

Bu grip gerçekten tadımı, huzurumu kaçırdı. Kendimi yola veremiyorum. Ä°çimdeki yolları takip edemiyorum. Vücudumun direnci bariz biçimde kırılmış ve ben bu insanları tanıyamıyorum. Kim bu insanlar? Ne yapıyorlar böyle? Nereye gidiyorlar? Ä°nsan baÅŸka bir yere gitmiÅŸ olmak için yerini, yurdunu terk eder mi? O zaman pusu kurmuÅŸtur yalan yalana, ÅŸeytan insana, insan insana. Ötesi yoktur, yokluktur.

 

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır