20 Nisan 2024


Putinleşme



Faik Öcal

A- A+

Tarih boyunca Putinleşme olgusu hep var olagelmiştir ve bundan sonra da var olacaktır. Nedir Putinleşme? Putinleşmenin ne olduğunu anlamak için Rus lider Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgal gerekçesine bakalım: Tarih boyunca Ruslar ve Ukraynalılar kader birliği etmiştir. Hatta geçen sene Putin bu konuyla ilgili bir de makale kaleme almıştır: Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine. Ne kadar tanıdık bir argüman, değil mi?

Aslında Putin’in kafasında bir işgal senaryosu var. Ne pahasına olursa olsun Ukrayna’yı Rusya topraklarına katmak istemektedir. Bunun için Rusya ve Ukrayna’nın “tarihsel birliktelik tezi”ni ortaya atmıştır. Bütün dünya ABD’nin 2003’teki Irak işgalinin gerekçesi olan “Irak’a demokrasi götürüyoruz” yalanına ne kadar inandıysa, Putin’in bu tezine de o kadar inanmaktadır. Var olan bir gerçek vardır: Yukarıda (zengin) filler tepişirken, aşağıda (gariban) çimenler ezilmektedir.

Sosyolojik bir realite olarak Putinleşme olgusu nasıl ortaya çıkmaktadır? Asıl üzerinde durulması gereken nokta budur. Bu olgunun nasıl ortaya çıktığını anlamak için, evvela ne olduğunu bilmek gerekir.

İlk insandan itibaren Putinleşme var olagelmiştir. Kabil, kardeşi Habil’in hakkını çiğneyerek Putinleşmenin evrensel yolunu açmıştır. Putinleşme, ötekini tanımamaktadır, ötekine saygı duymamaktır, ötekinin yaşam hakkını elinden almaktır. Öteki, rengi ırkı cinsiyeti dini vs. ne olursa olsun senden olmayan ya da sana benzemeyen. Putinleşme, sonsuz ve soysuz bir ihtiras halidir. Bütün dünyayı ele geçirme emelidir. Yeryüzünün sınırlarını kendine göre yeniden çizme arzusudur.

Tarih boyunca Putinler hep ortaya çıkmıştır. Nasıl? Bu durumu “toplumsal akıl tutulma” kavramı ile açıklayabiliriz. Toplumun çoğunluğu bir akıl tutulması yaşar. O çoğunluğun içinden bir tane aklı evvel öne çıkar ve bütün bir topluma kendi biçtiği deli gömleğini giydirmeye çalışır. Bu deli gömleğini giymeyi reddedenleri anında yok eder. Bu sürece “aynılaştırma-itaat ettirme sistemi” diyebiliriz. Bu aklı evvellerin isimleri farklı olabilir. Despot, monark, tiran, zorba, diktatör gibi. Ama yapmak istedikleri şey anlaşılırdır: Aynılaştırma-itaat ettirme sistemine uyum sağlamayanları “uygun gerekçelerle” ortadan kaldır.

Aynılaştırma-itaat ettirme sistemi nasıl ortaya çıkıyor, nasıl çalışıyor? Putin örneğinden giderek anlamaya çalışalım. Rusya’da 2020 yılında bir anayasa değişikliği referandumu oldu. Bu referandumda halkın yüzde 78’e yakını Putin’in 2036’a kadar görevde kalması yönünde oy kullandı.

Bu oylamanın adil ve demokratik olup olmadığına bakmıyoruz; çünkü ismi ne olursa olsun (seçilmiş diktatör, popülist otokrat gibi)  kesinlikle iktidarı başkasına devretmeyi reddeden bir profil var karşımızda. Ve Putin gücünü halkı istediği gibi güdüp yönlendiren petrol, doğalgaz, bankacılık, iletişim, finans ve bürokrasinin oligarklarından almaktadır. Halk ve oligark aynı şey değildir. Yani para, iletişim ve basın başta olmak üzere her şeyi elinde bulunduran bu üst düzey zenginler (oligarklar) Putin’e tam destek vermektedirler, Putin ile beraber kazanmaktadırlar (win-win). Ama yarın öbür gün işler tersine dönebilir. Bu durumda bu oligarkların Putin’i terk edip onun yerine gelecek kişinin etrafında kenetlenmeleri işten bile değildir. Çünkü daha önce de böyle olmuştu. Boris Yeltsin gitmişti, yerine Putin gelmişti. Döngü bellidir: Diktatörler gider, oligarklar kalır, halk ezilir.

Oligarklar aracılığıyla aynılaştırmayı sağlayan Putin için itaat ettirme daha kolaydır. Çünkü itaat ettirmede halk “ikili tercih kıskacı”nda tutulur: Ya vatanseversin ya da vatan hainisin. Eğer Putin’e itaat edersen vatanseversin –kahramanlık madalyası almak Putin’in iki dudağı arasındadır-, itaat etmezsen de vatan hainisin –kör bir kurşunla hayatından olmak da Putin’in keyfine kalmıştır. Madalya ve kurşun arasında kalakalırsın. Aslında bu tercihi sen istemiştin. Vicdan kapısını madalya ve kurşun ile mühürlemiştin. Kim açabilirdi vicdan kapısını, senden gayrı. Madalya ve kurşuna mahkumluğun, senin kendi tercihlerin sonucu ortaya çıkmıştı. Başkasını suçlayamazsın. Buna hakkın yok.

Korku ve ödüllendirme politikasıyla aynılaşmayan ve itaat etmeyenlerin bir kısmı korkutularak dize getirilir, bir kısmı da ödüllendirilerek etkisiz hale getirilir. Korkutmanın içinde sürgün ve faili meçhul bir kurşun ile ölmek başta olmak üzere her çeşit “karanlık senaryolar paketi” piyasaya sürülür. Ödüllendirmede ise makam ve mevki başta olmak üzere her türlü “cazip teklifler paketi” sunulur.

Putinleşme, halkların hastalığıdır. Toplumun çoğunluğu akıl tutulmasına yakalanırsa bu hastalık ortaya çıkar, sonuçları olur. Savaş çıkar, tahribatı çok ağır olur. Savaşın faturası yine halka kesilir. Halkın masum olup olmamasının, cahil olup olmamasının, haklı olup olmamasının bir önemi ya da ehemmiyeti kalmamıştır. Önemli olan dökülen kanlardır. Putin’e yüzde 78’e yakın destek veren Rus halkı şimdi haksızca dökülen Ukrayna halkının kanını görmüyor mu? Görüyor tabi ki. O zaman şu sonuç ortaya çıkıyor. Akıl tutulmasından önce “vicdan kilitlenmesi” meydana geliyor. Rus halkına da olan bundan başkası değildir. Vicdanı kilitlenen bir halk, başka bir halka yapılan zulmü göremez. Çünkü halk kendi elleriyle kendi vicdanın kapısına kilit vurmuştur, ahlakın maksimleri sürgün edilmiştir, etiğin etkin ilkeleri yok edilmiştir. Artık dışarıdan gelen çığlıklar duyulmaz olur. Aleksey Mordaşov, Oleg Deripaska, Andrey Melniçenko, Gennadi Timçenko, Boris ve İgor Rotenberg gibi oligarklar tarafından vicdan kapısının üzerine şu sözler kazılmıştır:

Bize Benzemeyen Bizden Değildir.

Bize İtaat Etmeyeni Ortadan kaldır.

Bu durumda biz’e bakmak gerekir.

Pekiyi biz kimiz ya da neyiz?

Biz’i anlamak için Yevgeni Zamyatin’in Biz romanına bakmakta yarar var.

 

Bu yazı Faik Öcal’ın yakında Zilan Akademi Yayınları’ndan çıkacak Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi kitabından alındı.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır