02 Mayıs 2024


Muhalefet yüzyılın seçimini nasıl kaybetti?



Haluk ÖZDALGA

A- A+

Yüzyılın seçimi muhalefetin ağır yenilgisiyle bitti.

Tayyip Erdoğan iki tur oylamayı da Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4 puandan fazla önünde tamamladı ve tekrar Cumhurbaşkanı seçildi.

Meclis’te 360’ı bularak anayasa yapma çoğunluğu hayalleri kuran Millet İttifakı, Emek Özgürlük dahil basit çoğunluğun (300) dahi altında kaldı.

CHP’den seçilen 40 civarında milletvekili kısa süre içinde kendi partilerine dönünce, muhafazakar/milliyetçi/merkez sağ siyasetin Meclis’teki temsilcileri toplamda 400’ü aşacak.

Meclis’te sağ çizgide yer alacak 9 muhafazakar/milliyetçi parti ve 400’ü aşkın milletvekili arasında, önümüzdeki dönmede bol miktarda yeni şekillenmeler beklenebilir. O dokuz partiden dördünü Meclis’e CHP taşıdı!

Muhalefetin yenilgisine yol açan nedenlere ve bazen ileri sürülenin aksine belirleyici ağırlığı zayıf kalan etkenlere bakalım. Önce ikincisinden başlayarak.

Milliyetçilik  

İlk turun ardından, yükselen milliyetçiliğin yenilginin önemli bir nedeni olduğu ileri sürülür oldu.

Milliyetçilik pek çok ülkede siyaseti şekillendiren bir ideolojidir. Ancak etkileri daha çok orta ve uzun vadede ortaya çıkar. Türkiye’de her zaman güçlü oldu, son otuz yıl içinde giderek yükseldi. Milliyetçi partilerin oylarındaki artış bunu açıkça gösteriyor.

Milliyetçi akımların sağlıklı mecralarda akması bu coğrafyada olağanüstü önem taşır. Osmanlı’nın parçalanmasında, yükselen milliyetçi akımların ve buna merkezin tepkisinin doğurduğu sonuçları muazzam bir tecrübe olarak hafızamızda saklamalıyız.  

Ancak orta-uzun dönemli süreçler, güncel siyasi olaylar üzerinde her zaman doğrudan belirleyici olmayabilir.

Nitekim her biri %10 civarında oy toplayan en büyük iki milliyetçi parti MHP ve İYİP’den biri iktidar diğeri muhalefet saflarında yer tuttu. İlk turda %5,2 alan Sinan Oğan’ın oyları da 2. turda benzer şekilde dağıldı.

Ayrıca, milliyetçilik etkisi dikkate alınacaksa, ezici çoğunluğu muhalefeti destekleyen Kürt milliyetçiliği de hesaba katılmalı.

Mayıs 2023 yenilgisini açıklamak için milliyetçiliği önemli bir etken olarak göstermek ikna edici değil.

Deprem ve yolsuzluklar

AKP iktidarı büyük Kahramanmaraş depreminde acil müdahale ve kurtarma çalışmaları açısından şok edici bir beceriksizlik sergiledi. Ama deprem bölgesindeki illerin toplamında Erdoğan yarışı bir milyona yakın oy farkıyla Kılıçdaroğlu’nun önünde bitirdi.

Bölgedeki seçmen için başka faktörlerin daha önemli olduğu açık. Hızlı konut yapımı ve iş bulma gibi vaatler de işe yaramış görünüyor.

Depremin ödettiği korkunç bedelinin arkasında yanlış yapılaşma, imar yolsuzlukları, depreme yeterince hazırlanmama gibi uzun döneme yayılı, yerel ve genel yönetimleri ilgilendiren nedenler yatıyor.

Bunları dikkate alan seçmende, başka bir iktidar işbaşında olsaydı değişen çok şey olmayacaktı algısı güçlü olabilir. Seçmen davranışı üzerine bölgede yapılacak saha araştırmaları en gerçekçi sonuçları ortaya koyacaktır.

AKP iktidarında yolsuzluklar daha önce görülmemiş boyutlara sıçradı, ama o da seçmeni pek etkilemedi. Bunu zaten seçmen önceliklerini gösteren kamuoyu araştırmalarında görüyorduk.

Yolsuzluğa tepki toplumda yaygın ahlaki değerlerle ilgili bir konu. Mesela bir siyasetçinin yalan söylediği ortaya çıkarsa, kamu görevini bırakmalıdır. Ama bizde o doğrultuda güçlü bir toplumsal talep yok. Belki medyada küçük bir haber olabilir, bazen haber değeri bile taşımaz.

Yalana olduğu gibi yolsuzluklara karşı da toplumsal duyarlılıklar maalesef yeterince güçlü değil.

Ayrıca, aynı toplumun bir parçası olan muhalefetimiz de yolsuzlukla mücadele konusunda zayıf kalıyor. Muhalefetin ikna edici olabilmesi için söylemden çok somut uygulama gerekiyor. Mesela yerel yönetimlerde.

İstanbul’da belediyeyi muhalefetin yönettiği bazı ilçelerde esnaf ve taksi şoförleriyle yaptığım küçük çaplı sohbetlerde, yaygın olumsuz algılamalar dinledim. İsterseniz siz de bir deneyin!

Parti merkezinin bunları bilmemesi mümkün mü?

Kısa süre önce Marmara Bölgesi’nde muhalefetin yönettiği bir il belediyesiyle ilgili, kanıtlı ve yüksek miktarlı rüşvet iddiaları yerel ve ulusal medyada çıkmaya başladı. Önce Belediye Başkanı’nın danışmanı ve en yakın çalışma arkadaşlarından biri tutuklandı. Parti merkezi hemen olaya müdahale edip gerekeni yapmalıydı, ama pasif kaldı. Ta ki belediye başkanının olaya karıştığı ve ilave ciddi yolsuzluk iddiaları kamuoyunda ortaya saçılana kadar. Şimdi görevden alınan başkan ve yakın çalışma arkadaşıyla ilgili yargı süreci devam ediyor.

Seçmende, iktidar değişse bile yolsuzlukta ciddi bir değişim olmaz algısı yaygın. Muhalefetin bu algıyı nutuk çekerek değil, yaşamın içinden örnekler koyarak değiştirmesi gerekiyor.

Yolsuzluğa sıfır tolerans siyaseti başlatmak gerekiyor.

Devlet gücü, medya baskısı ve kötü ekonomik yönetim

Devletin üç erki yürütme, yasama ve yargı tek otorite altında birleşti ve iktidar partisinin emrine girdi. Muhalif varsayılan her kesim üzerine ağır baskı kuruldu.

Uygulama o denli kaba ve fütursuz ki, yürütme içinde bazı kritik bakanlıklara seçim döneminde partisiz kişileri getirme kuralı bile rafa kaldırıldı.

Sorgulanmaya muhtaç yöntemlerle medyada, iktidarın militanlığını üstlenen yandaş yapıların baskınlığı sağlandı. Muhalif medya küçük bir paya indirgendi.

Çürüme muhalif medyaya da bulaştı, onlar da büyük ölçüde değişik siyasi korumalar altına sığındı. Sağlıklı bir muhalefetin oluşabilmesi için gerekli bağımsız, tarafsız ve eleştirel medya neredeyse sıfırlandı.

Devlet gücünün partizanca kullanımı ve medyada elde edilen baskın konum iktidar lehine büyük avantaj yarattı.

Ancak ideolojik saplantılar nedeniyle yaşanan ekonomik çöküntü o avantajları fazlasıyla silip süpürdü. “Faiz neden, enflasyon sonuçtur” ifadesi o saplantıların simgesidir.

HDP dahil muhalefetin toplam oyu %55-60 arasına çıktı. AKP’nin %30’a kadar düştüğü görülüyordu. Bir ankete göre muhalefet oyu Aralık 2021’de %60,3, Haziran 2022’de %57,5 idi (Metropoll).

Seçimden sonra şimdi ironik bir şekilde görüyoruz ki, iktidar akıl dışı “faiz nedendir…” siyasetini ekonomiye bulaştırmasaydı, muhalefetin başarıyı hayal etmesi dahi mümkün olmayacaktı.

Neticede, devlet gücünü partizanca kullanmasına ve kesin medya üstünlüğüne rağmen AKP-Erdoğan iktidarı rahatlıkla son bulabilirdi.

Ama muhalefet zincirleme yanlışlarla Erdoğan’a zafer hediye etti, başına yenilmezlik tacı taktı.

Yanlışlar zincirini beş başlık altında toplayabiliriz: En riskli adayın seçilmesi, yanlış seçim ittifakı, Muharrem İnce meselesinin kötü yönetilmesi, berbat kampanya ve sandıklara sahip çıkılamaması.

Bu beş başlığa ayrıca, HDP-Yeşil Sol Parti ile ilişkilerin beceriksizce yönetilmesi de ilave edilmelidir.

Aylarca önce defalarca vurguladığımız gibi Kılıçdaroğlu; iktidar bloğundan kopmuş veya kopabilecek seçmenlerden en az oy alabilecek, HDP hariç muhalefet bloğundan en çok fireye yol açacak adaydı.

%10-12’lik HDP seçmeninden diğer muhtemel adaylara kıyasla fazladan sağlayacağı destek, toplam seçmenin %80’den çoğunu oluşturan iktidar artı HDP dışındaki muhalefet bloğu içindeki oy kaçağını telafi etmeye yetmeyecekti.

Aynen öyle oldu.

Her şeye rağmen, diğer konularda zincirleme yanlışlar yapılmasaydı Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilirdi.

SP-Deva-Gelecek partileri CHP içinde değil ayrı seçime girmeliydi. Seçilen yanlış ittifak modeli cumhurbaşkanlığı seçiminde ciddi oy kaybına yol açtı; bunu önceki yazımızda ayrıntılı irdeledik.

Berbat seçim kampanyası oy kaybının bir başak önemli nedeni oldu. Bugüne dek yeterince tartışılmayan ama sonuç açısından belirleyici ağırlık taşıyan bu hususu, gelecek yazımızda kapsamlı şekilde ele alacağız.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır