30 Nisan 2024


XIII-İslamsız Müslümanlık! (13)



Abdulbaki ERDOÄžMUÅž

A- A+

Hz. Ebubekir’in seçilme yöntemi, Hz. Ömer’i atama yoluyla tayin etmesi ve Hz. Osman’ın yönetimde akraba ve yakınlarını tercih etmesi tarih boyunca referans olarak görüldüÄŸü, farklı imparatorluk ve devletlerde aynı gerekçelerle tezahür ettiÄŸi ve günümüzde de “Ä°slam” iddiasıyla siyaset yapanların referanslarını oluÅŸturduÄŸunu biliyoruz. 

Devlet ve siyasal sistem modeli olarak Muaviye’nin isyan ve savaÅŸlarla kan dökerek yönetimi ele geçirmesi dâhil, nice zulümlerin, Ehl-i Beyt soykırımı gibi vahÅŸetlerin iÅŸlendiÄŸi, hak-hukuk-adaletin gözetilmediÄŸi ve buna raÄŸmen Müslümanların kurdukları imparatorlukların ve devletlerin tamamı “meÅŸru ve itaat edilmesi din açısından vacip” olarak kabul gördüÄŸünü de biliyoruz.

Yakın tarihimizde Libya, Pakistan, Sudan’da “Åžeriat devleti” iddiasıyla gerçekleÅŸen askeri darbelerin Müslümanlar tarafından coÅŸkuyla alkışlanması hafızalarımızda canlı olarak yerini korumaktadır. Yine Türkiye örneÄŸinde olduÄŸu gibi 12 Eylül Askeri darbesiyle oluÅŸan cunta yönetimini ”dini bakımdan itaati vacip” sayan cemaatler, gruplar, ilahiyatçılar ve iktidardan beslenen bir ulema sınıfı olduÄŸu gibi diÄŸer ülkelerde iÅŸ başına gelen despotların da “dini gerekçelerle” desteklenmesi utanç duyduÄŸumuz örneklerden sadece birkaçıdır. 

Yine Türkiye örneÄŸinde de olduÄŸu gibi aynı gerekçelerle Ä°slam iddiasıyla kurulan partilerin, Ä°slamcı iktidarların otoriter anlayışlarına bakılmaksızın desteklendiÄŸini, hatta ÅŸiddet ve terörü yöntem olarak seçen bazı örgütlerin dahi eylemlerine, iÅŸledikleri katliamlara aldırmaksızın destek verildiÄŸine tanıklık ediyoruz. Bunun nedenlerini “Ä°slam” diye gelenekselleÅŸen din anlayışımızda ve sorgulama yapmayan donmuÅŸ beyinlerimizde aramamız gerekmez mi? Bu anlayışta olanların tümünün referanslarını mezhep görüÅŸlerinde veya diÄŸer fıkıh kitaplarında bulmak mümkündür.!

Biliyoruz ki, otoriter yönetimler sadece yöneticilerin ve yandaÅŸ ulemanın deÄŸil, toplumun da ahlakını bozar. Kanaatime göre Müslüman dünyasındaki ahlaki çöküntünün ve dini hayattaki bozulmaların en önemli nedenlerinden biri otoriter siyaset anlayışının egemenliÄŸidir. Bu anlayış, yandaÅŸ bir ulema sınıfı, bugün itibariyle bir din adamı sınıfı oluÅŸturarak Ä°slam’ı özünden saptırdığı gibi toplumu da ilim, iman, ahlak, adalet ve Ä°slam’dan saptırmıştır. Bu gerçeÄŸi kabul etmeden, sorgulamadan çöküÅŸten, kaos ve ahlaksızlıktan bir çıkış yolu bulacağımızı düÅŸünmüyorum.

Kabul etmemiz gerekir ki, Sahabe döneminde baÅŸlayan söz konusu siyasi olaylarla ortaya çıkan farklı görüÅŸlerin, fikri ayrılıkların, siyasi geliÅŸmelerin dinde referans olarak kabul edilmesi ve Müslümanlar arasında yaÅŸanan siyasi kavgaların Ä°ctihad farkına baÄŸlanması, Ä°slam anlayışının evrenselliÄŸini, saflığını, sadeliÄŸini, saydamlığını, berraklığını, ilahiliÄŸini bozmuÅŸtur, ahlakı, adaleti, bilgiyi, irfanı, hikmeti, akletmeyi adım adım ortadan kaldırmıştır. 

Yine kabul etmek zorundayız ki, Ä°slam’ın akıl ve ilim/bilim ile irtibatı kesilip kültür ve geleneÄŸin ‘din’ haline gelmesi durumunda, kaçınılmaz olarak din hayattan uzaklaşır ve yabancılaşır. Artık yaÅŸanan din, Allah’ın dini olmaktan çıkar ve sadece müntesiplerinin dini olur. Biz Müslümanlar da 14 asır boyunca Müslüman toplumların farklı coÄŸrafyalardan veya Ä°slam öncesi dinlerinden taşıdıkları kültürü “Ä°slam” olarak kabullendik ve Ä°slam’ın sırtına ağır bir yük yükledik. Kültürü, geleneÄŸi, yereli, konjonktürel uygulamaları “Ä°slam” diye konuÅŸtuk. Adeta Ä°slam’a musallat olduk ve Ä°slam bezirgânlar elinde Kur’an’sız bir dine dönüÅŸtürüldü. Çünkü politikacıların, egemenlerin, din adamlarının dini duyguları sömürmek ve sömürü düzenlerini sürdürmek için Kur’an’sız, Ä°slamsız bir Müslümanlığa ihtiyaçları vardı. Esas itibariyle sahabeyi de istismar eden bunlardır.

Gerçek ÅŸu ki, Hz Peygamberden sonra Müslümanlar, tarih boyunca kendilerine özgü veya Ä°slam gereÄŸi evrensel bir yönetim modeli ve siyasal sistem oluÅŸturamadılar. Muaviye’nin Bizans, Ä°ran, Uzak DoÄŸu’da uygulanan “tek adam” yönetim modelini (monarÅŸi) Ä°slam ve Arap kültürüyle sentezleyerek kurumsallaÅŸtırdılar. Aynı yönetim modeli, Fars-Ä°slam, Türk-Ä°slam gibi sentezlerle devam etti. Milli devletler inÅŸasıyla da “ulus devlet” modeli aynı sentezle sürdürüldü. Ä°slamcıların yeni bir model olarak sundukları “Ä°slam devleti” tezi de ulus devlete giydirilen ve üzerine “Ä°slam” yazan gömlekten baÅŸkası deÄŸildir. Zorlandıklarında ve tıkandıklarında zihinlerini ve anlayışlarını deÄŸiÅŸtirmek, yenilemek yerine gömlek deÄŸiÅŸtirerek iktidar iddialarını sürdürmektedirler.

Bu anlayış sadece bize, ülkemize ait deÄŸildir. Genel olarak Müslümanları siyaset üzerinden sarmış zihinsel, ruhsal, siyasal ve dinsel bir hastalıktır. Asırlardır tedavi edilemediÄŸi için ölümcül etkisi hep devam etmiÅŸtir.

Esas itibariyle Muaviye ile baÅŸlayıp günümüze kadar devam eden yönetim modellerinin hiç birisinde, hiçbir cemaat, oluÅŸum ve partide, Ä°slam ilkeleri yani adalet, ehliyet, emanet, bilgi, akıl, eleÅŸtirel düÅŸünce, ahlak, eÅŸitlik, hürriyet, insan hakları, hukukun üstünlüÄŸü, doÄŸa ve çevreyi koruma ve ortak akıl gibi yönetim sisteminin olmazsa olmaz deÄŸerleri hayata geçirilmemiÅŸ, öncelenmemiÅŸ, siyaset ve devlet için bir sisteme dönüÅŸmemiÅŸtir.

Çağımızda dahi insan hakları, din ve vicdan hürriyeti, çoÄŸulculuk ve hukukun üstünlüÄŸü gibi Ä°slami ve insani ilkeleri esas alan bir adalet sistemini ve bunları içselleÅŸtirmiÅŸ bir Müslüman toplumunu örnek veremediÄŸimize göre yüzleÅŸmekten baÅŸka çare var mı? Hakikati aramak; geçmiÅŸi, özellikle de sahabeyi yargılamak, suçlamak, itham etmek veya zan altında bırakmak anlamına asla gelmemelidir. Ben de bundan Allah’a sığınırım.!

Ä°tirazım ve çabam, bu mirasın bizden sonrakilere devredilmemesi yönünde bir katkı vermeye yöneliktir. Sahabe muhabbeti ve saygısı itibariyle anlayış ve duruÅŸum açıktır. Onların-Allah hepsinden razı olsun- Resul-ü Ekrem (s.a.s.) önderliÄŸinde büyük fedakârlıklarla oluÅŸturdukları Asr-ı Saadet, yani peygamber dönemi, bizim için Kıyamete kadar bir örnek ve model olacaktır. Kendi adıma ifade etmeliyim ki, onlara sadece muhabbet ve hürmet deÄŸil, minnet ve ÅŸükran borçluyum. Fitne ve nefret oluÅŸturulmak için konuÅŸulmasını, müzakere edilmesini ve sorgulanmasını doÄŸru bulmadığımı, aksine “qalu-qil” yapılmasını günah sayanlarla hemfikir olduÄŸumu belirtmeliyim. 

Çok zor ve mayınlı bir alanda fikir yürüttüÄŸümün farkındayım. Sahip olduÄŸum Ä°slam düÅŸüncesi ve yaÅŸadığım siyasi tecrübe açısından bunu yapmayı, kendi adıma bir sorumluluk ve zorunluluk görüyorum. KonuÅŸulmayan, müzakere edilmeyen, sorgulanmayan her olay ve görüÅŸün gizem oluÅŸturması kaçınılmazdır. Hiçbir gizem de hakikati göstermez. Bu baÄŸlamda hakikat diye gizemlere inandığımızı ve bunlar içinde boÄŸulduÄŸumuzu düÅŸünüyorum. Yeniden nefes almak için okyanusta bir damla kadar olumlu bir katkımın olması durumunda kendimi bahtiyar göreceÄŸimi de ifade etmeliyim. 

                    -SON-

 

Yorumlar (1)



Misafir
Remzi durmaz Diyorki: 3 yıl önce
XIII-İslamsız Müslümanlık! (13)

Hocam bütün yazılarını keyifle okudum aydınlandım Allah razı olsun