16 Mayıs 2024


Söylemlerimizin İçeriği Niteliğimizi, Dilimizdeki İttifak Hali ise Gücümüzü Gösterir



Fatma AYPARÇASI

A- A+

Seçimlerin üzerinden yaklaşık üç ay geçti. Gündemde ekonomi özellikle de zamlar var... Toplumun büyük kesimini ilgilendiren tek konu neredeyse bu durum... Eve ekmek götürme derdi. Ancak kabul edilmeli ki ekonomi ve finans yönetiminin parametrelerinden biri yargıya dair düzenlemelerle güçlendirilmiş kurumsal yapılardır. Merkez Bankasının bağımsızlığından tutun da TÜİK verilerinin şeffaflığına kadar liste uzayabilir.

En çok es geçilen belki de bile isteye geçiştirilmesi sağlanan yer tam da burası. İyiye gidiş için demokrasi ve adalete yönelik göstergelerin üst düzeyde olması durumu. Öncelikle güven, hukukla tesis ediliyor, ne bireyler ne de kurumlar, güvenin olmadığı yerde olmak istemezler. Riskin arttığı, belirsizliğin yüksek olduğu alanlar kaçınılması gereken ve kaçınılan yerlerdir.

Ekonomi, finans, sıcak paranın gelmesi, yatırımların oluşturulması buna bağlı olarak istihdamın arttırılması, katma değer üretimi vb. gibi bütün durumların odaklandığı yer, hukukun işletilebilir ve güvenilir olmasından geçiyor. Peki, hukuka güven var mı? Diye sorusuna gelmeye gerek var mı bilinmez ancak asgari bir hukuk düzleminde yer alsak oturup şükredeceğiz... Azami standartlara sıra henüz gelmiş bile değil.

Sorun şu ki toplumun büyük kesimi ekonomi ile hukuksal güvenirliğin ilişkisinin farkında bile değil. Bunu tartışacak zamanları yok çünkü bu bir zaman kaybı olarak görülüyor ya da öyle görülmesi sağlanıyor. Tartışma alanını getirmek istediğim yer aslında burası. Toplumun çok büyük bir kesimi asgari ücretli veya asgari ücret tutarlarının altında insani olmayan koşullarda yaşam savaşı veriyor. Dolayısıyla temel ihtiyaçlar birincil ihtiyaçlar oluyor.

Adalet mi hukuk mu?

Temel ihtiyacı hayatını idame ettirmek, evinin iaşesini sağlamak olan büyük kitlelerden adalet talebinde bulunmaları beklenebilir ancak "hukuk" talebinde bulunmalarını beklemek biraz saflık olmaz mı? Adalet ve hukuk kavramsallaştırmalarının pratik yaşamda birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Adalet kavramı dilde rahatlıkla ve korkusuzca talep edilebilirken hukuk kavramı daha spesifik, teknik ve kendisinden korkulan bir kavram olarak sunuluyor. İşte burada adalet söylemine mi yoksa hukuk söylemine odaklanmak sorusu geliyor ki bu da talebin yoğunluk alanına bağlı sanırım.

Kitleler adalet beklerken daha minimal gruplar hukuk dediğinde ayrışma başlıyor. Dilde ittifak bu açıdan önemli. Kitlenin kullandığı dil, benimsediği yaşam pratiklerinin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Demografik özelliklerini açığa çıkarmaya yetecek kadar belirgin; ideolojik perspektifini sunacak kadar net olabiliyor. Demokrasisi gelgitlerle dolu ülkemizde bu dilin kullanıcılarının büyüklüğü bir bakıma yönetim erkinin de işini kolaylaştırıyor. Yönetilebilir, baskılanabilir, ötekileştirilip yaftalayabilir; ayrıştırılıp üstüne bir de yok edilebilir kılıyor. O zaman dilde ittifak etmek KHK sorununun çözümünde anahtar konuma yükselmiş oluyor. Buna göre KHK'lıların kamusal alandaki görünür yüzünde olan bireylerinde dil ittifakı belli bir seviyeye kadar ulaştığını söylemeliyim. Buradaki ittifak hali taleplerin netliği ve doğruluğunun yanında kapsayıcılıkla da bağlantılı şekilde ilerliyor. Dolayısıyla geliştirilen söylem, bunu kullananların nicelik ve niteliği, mesaja dönüştürülmesi gibi bütün adımlar ciddi bir ekip işini ortaya çıkarmış oluyor.

Tüm bu yazılanlar çerçevesinde kendimin de içinde olduğu bir grup olarak KHK'lılara naçizane tavsiyemdir: “Söylemlerimizin içeriği niteliğimizi, dilimizdeki ittifak hali ise gücümüzü gösterir...”. Umarım başarabiliriz... Sevgiyle... Mücadele ile...

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır