29 Mart 2024


Yabancılaşma



Faik Öcal

A- A+

Yabancılaşma, sana ait olmayan bir hayatı yaşamak zorunda kalmak, sana ait olmayan bir dünyada bedenini dolaştırmak, sana gönül indirmeyenlerle bir arada olma mecburiyetidir.

Yabancılaşma insanın sadece kendi el emeğinden, göz nurundan ayrı kalması demek değildir. Asıl yabancılaşma içeride başlar. İçimizi birbirine bağlayan görünmez bağlar kopar, manevi köprüler yıkılır, kanaviçe sabrı ile örülmüş yollar çöker. İşte asıl yabancılaşma o zaman başlar. Bozgun içeridedir, beden içerideki bozgunun sadece dıştan görünen basit bir enkazıdır. İçeride nasıl dehşetli kıyametler koptuğunu, dışarıyla bağlantısı pek az kalmış olan “içerideki ben” bilir.

Yabancılaşma başkalarının gemisine binmek, başkalarının denizinde yolculuk yapmak, başkalarının kıyılarında gözlerini açmaktır.

Yabancılaşma başkalarının kuşlarına sevdalanmak, başkalarının göğünde uçmak, başkalarının sonsuzluğuna yuvarlanmaktır.

Yabancılaşma başkalarının şarkılarını okumak, başkalarının sözleriyle kendini tartıp biçmek, başkalarının günahlarıyla kendini yargılamaktır.

Hiç kimse aynı değildir. Kimsenin sırrı benzemez başkasının sırrına. Her sır bir başlangıç, bin bitiş taşır içinde. Kimsenin sırrı merhem olmaz başkasının yarasına. Her kesin farklı yerlerden farklı yarası vardır. Kimsenin yarası benzemez bir başkasının yarasına.

Yabancılaşma kendi yarasını tanımamak, nerden nasıl yara aldığını bilmemektir.

Yabancılaşma başkasının merhemiyle kendi yarasını tedavi etmeye kalkışmaktır.

Yabancılaşma kendi sırrını bilmediği için, yaralandığının dahi farkında olmamaktır.

Başkasının toprağını süren, başkasına yarayan bir mahsul elde eder. Kendi hayat tarlasını boş bırakan zararlı otlara davetiye çıkarır. Kendini tanımayan hayat tarlasına ne ekeceğini bilmez.

Yabancılaşma biricik ömür sermayesi olan hayatını başkalarına feda etmektir.

Yabancılaşma hayatı sorgulamadığı için bir zindan başka bir zindana nakledilmektir.

Yabancılaşma hep başkalarının yardım elini uzatmasını beklemektir.

Başkalarının evinde kendine ait bir düzen kuramazsın. Tapusu başkasına ait bir evde kendine ait odaları bulamazsın. İnsan ancak kendi emeğiyle mutlu olabilir. Kendi elinle sebep olduğun bir yıkım, başkalarının hediyesi olan bir zaferden daha değerlidir, daha anlamlıdır.

Yabancılaşma başkalarının emeğine göz dikerek yaşamayı gaye edinmektir.

Yabancılaşma başkalarının köksüzlüğünü kendi kökünden üstün tutmaktır.

Yabancılaşma kalabalıkların gürültüsünü kendi sükûnetine tercih etmektir.

Her insan tek başına gelir dünyaya, tek başına devam eder yoluna, tek bir dünyayı terk eder. Ana rahmi ve kabir arasında bir fark yoktur. İkisinde de insan yalnızdır, bir başkası yoktur, bir başkası hiç olmayacaktır. Kendine güvenen insan iki karanlık arasında (ana rahmi ve kabir) yaşam ağlarıyla kendine ait sonsuz bir hayat kurar. Bu hayatta başkalarının olup olması önemli değildir. O kendi ile baş başadır, kendi ile yetinmesini öğrenmiştir.

Yabancılaşma kendisiyle yetinmeyi bilmemektir.

Yabancılaşma her zaman başkalarını içinde taşımaktır.

Yabancılaşma tek başına kalmaktan ölesiye korkmaktır.

Karl Marks haklıydı: Biz insanlar iki açıdan kendimize yabancılaşıyorduk. Birincisi doğadan uzaklaştığımız için, ikincisi kapitalist sistem yüzünden emeğinin karşılığını almadığı için kendimize yabancılaşıyorduk. Marks yabancılaşmanın sorumlusu olarak dışarıdan bir faktörü, kapitalist sistemi gösterdi. Bu yüzden kapitalist sistemle proletaryanın büyük savaşını başlattı. Savaş devam ediyor. Öyle görünüyor ki kıyamete kadar da devam edecek. Asıl soru/n şu: Marks’ın içinde bir kapitalist yaşamadığını kim söyleyebilir? Şunu demeye çalışıyoruz: Yabancılaşmanın asıl sorumlusu dışarıda bir kısım insanlar değildir. Yabancılaşmanın sorumlusu biz bütün insanlarız. Bütün insanların eşit olmasını bekleyemeyiz. Meseleyi basit bir örnek ile ifade edersek, iki komşu var. Birinin çocuğu pasta yiyor istediği kadar, diğerinin çocuğu ise yiyecek bir lokma ekmek bulamıyor. Pasta bulan komşu, ekmek bulamayan komşu görmüyor.

Yabancılaşma ötekini görmemektir.

Yabancılaşma insan olduğunu unutmaktır.

Yabancılaşma bir yaşamı binlerce ölüme tercih etmektir.

Kendi sesini bulacaksın ilkin ve taşa kazıyacaksın. Kendi sözlerinle şarkını okuyacaksın gökyüzünün uçsuz bucaksızlığına. O zaman herkes seni dinleyecek, herkes sana saygı duyacak. Çünkü senden güçlüsü yoktur. Kendi sesiyle, kendi sözüyle şarkısını okuyan bir insandan daha güçlü başka bir insan yoktur. Dünyayı değiştirenler, giderken ardında hoş bir seda bırakanlar, elinde ve yüreğinde insanlık meşalesini taşıyanlar hep kendi sesiyle, kendi sözleriyle kendi şarkılarını okuyanlardan çıkmıştır.

Ne diyordu Seikilos’un Şarkısı’nda:

“Ben bir taşım, bir imgeyim.

Seikilos’un ölümsüz anısının sonsuz bir belirtisi olarak beni buraya koydu.”

İnsanın bir taştan daha uzun ömürlü olmaya gücü yok mu?

 

Bu yazı Faik Öcal’ın yakında Zilan Akademi Yayınları’ndan çıkacak Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi kitabından alındı.

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır