28 Mart 2024


Medeniyet her çağın paradigmasıdır!



Abdulbaki ERDOÄžMUÅž

A- A+

Küresel rekabetin etkisiyle de dünyada her alanda çok hızlı geliÅŸmeler yaÅŸanmaktadır. Özellikle savaÅŸ teknolojisi baÄŸlamında DoÄŸu-Batı rekabeti, insanlığın geleceÄŸini tehdit edecek boyutlara ulaÅŸmıştır.

Müslüman egemenlerin, arzu etmelerine raÄŸmen söz konusu rekabet içerisinde yer alamamasını Müslümanlar için bir kayıp deÄŸil, geleceÄŸin inÅŸasında bir kazanım olacağını düÅŸünüyorum.

SavaÅŸ teknolojisi için harcanan kaynakların Ä°slam açısından yasak olması yanında, bir sömürü ve egemenlik aracı olması bakımından da bir insanlık suçu olarak görüyorum. 

Ä°nsanlığın hizmetinde, ülkelerin geliÅŸmesinde ve barış içinde yaÅŸamasına katkı sunan her geliÅŸmeyi ve teknolojik devrimi de destekliyorum.

Bu rekabetin içinde Müslümanların etkin olmamasına da üzülüyor ve hayıflanıyorum.

KuÅŸkusuz geliÅŸme, ilerleme; tek başına teknolojiye baÄŸlı deÄŸildir. Öncelikle geliÅŸmelere açık bir toplum; çaÄŸdaÅŸ bir siyasal yönetim, kurumsal-toplumsal-siyasal-düÅŸünsel-eleÅŸtirel, özgür bir ortam gerekir. Bu özgür ortamın siyasal karşılığı demokrasidir.

Batı aydınlanmasıyla baÅŸlayan demokratik süreç, ağır bedeller ödenerek bugüne gelindi. Bu sürecin kesintiye uÄŸramasına raÄŸmen devam etmesi, Batı'nın özgürlük ve özgür ortam ısrarından, yani demokrasi ısrarından kaynaklandığını düÅŸünüyorum. 

20'nci yüzyılın baÅŸlarında yaÅŸanan iki cihan harbi, milyonlarca (80 milyon) Avrupalı'nın ölümü, ÅŸehirlerin, kasaba ve köylerin, alt ve üst yapıların yıkımı, göç ve hastalıklar gibi ağır felaketlere maruz kalmış bir Avrupa'yı örnek veriyorum.

Bu süreçte, yeni ortaya çıkmış demokratik rejimlerin faÅŸist ve totaliter rejimlerle yer deÄŸiÅŸtirdiÄŸini unutmayalım.

Bu yıkım ve deÄŸiÅŸime raÄŸmen Avrupalılar; aydınlanma, özgürlük ve demokrasi ısrarlarından vaz geçmediler. Avrupa'yı 'medeni' kılan da bu paradigma deÄŸil midir?

Orta ÇaÄŸ Avrupa'sının karanlık tablosunu dikkate aldığımızda, bu deÄŸiÅŸimin Avrupa'ya nasıl büyük bir deÄŸer kattığını ve insanlık adına büyük bir kazanım olduÄŸunu anlamak zor deÄŸildir.

Elbette Avrupa'nın bugününe bakarak tarihi, geçmiÅŸ medeniyetleri yok saymak gerçekçi olmadığı gibi tarihe ve insanlığa da haksızlık olur.

Ä°nsanlık tarihine sadece Batılı gözüyle bakmak, deÄŸerlerin tek yaratıcısı ve merkezi olarak Batı'yı görmek bir ön yargıdan ibarettir. 

Roma, Hint, Çin, Afrika, Mezopotamya veya ZerdüÅŸtlük, Mazdeizm, Budizm, Hristiyanlık ve Ä°slam kültürleriyle oluÅŸan medeniyetlerin çok daha derin, köklü ve asil olduÄŸunu bilmek gerekir.

Aynı asaleti ve derinliÄŸi, Amerika kıtasının Beyaz Adam tarafından keÅŸfedilmeden önce, Amerika için de söz konusudur.

Bu nedenle medeniyetin inÅŸasında sadece Batılıların gözüyle deÄŸil, Afrika, Asya, Avrupa ve Amerika gibi katkısı olan her unsuru dikkate alarak bakmak gerekir.

Ä°nsanlık tarihinde icatlar, buluÅŸlar, dinler, bilginler, sanatkârlar olmasaydı, toplumsal hayat da asla geliÅŸemez ve medeniyetler oluÅŸamazdı.

YaÅŸadığımız coÄŸrafya, özellikle Mezopotamya havzası yeryüzünün en mümbit, en köklü ve en kadim yurdu olarak bilinir. Arkeolojik çalışmalar, bilimsel araÅŸtırmalar aksini ortaya koymadıkça, Mezopotamya insanlığın yerleÅŸik hayata geçtiÄŸi ilk coÄŸrafya olarak görülmeye devem edecektir. 

Bu coÄŸrafyanın yerleÅŸik kadim toplulukları da üzerinde yaÅŸadıkları topraklarda nice ÅŸehirler, medeniyetler kurmuÅŸlar ve insanlığa miras bırakıp göçmüÅŸler.

Åžüphesiz bu medeniyetlerin oluÅŸumunda baÅŸta dinler, peygamberler olmak üzere bilge insanlar, mucitler, hükümdarlar, sanatkârlar ve emekçiler etkin rol oynamıştır.

Etnik, dini, coÄŸrafi gibi aidiyetlerle herhangi bir etkin unsur, hakimiyet-egemenlik elde edebilir, bir süre geniÅŸ bir coÄŸrafyayı askeri güçle tek başına yönetebilir ve hükümranlık hakkı elde edebilir.

Ancak hiçbir unsur, tek başına bir medeniyet inÅŸa edemez.

Bu durum Müslümanlar için de söz konusu olmuÅŸtur.

Ä°slam öncesi Mezopotamya, onlarca medeniyete beÅŸiklik yapmış, bilgi ve bilimin merkezi durumundaydı.

Ä°slam aydınlanmasının baÅŸladığı dönemde Müslümanlar, Hicaz sınırlarını aşıp buluÅŸtukları yeni topluluk ve kültürlerle tanıştıkça kültürel ve sanatsal zenginlik kazandılar, yeni keÅŸifler, bilimsel veriler, yeni bilgiler edindiler.

Ä°slam çemberine dahil olan topluluklar, doÄŸal olarak dillerini, kültürlerini, bilgilerini, geleneklerini, sanat ve tarihi birikimlerini koruyarak Müslüman oluyorlardı.

Bu dönemde Müslümanlar sadece farklı etnik unsurlar olarak deÄŸil, gayrimüslim diÄŸer dini unsurlarla da birlikte çoÄŸulcu bir kültür içinde yaÅŸam imkânı buluyordu. Bu imkânı veren bizzat Ä°slam düÅŸüncesinin kendisidir.

Bu kültür sonucudur ki Mezopotamya'da sadece Müslüman olan Fars, Arap ve Kürtler deÄŸil, coÄŸrafyanın en kadim halkılarından olan Hristiyan Süryani ve Keldaniler de etkin ve aktif rol oynamışlardır.

Denilebilir ki Müslümanlara icadın, bilimsel buluÅŸların önünü açan da bu unsurlardır.

Müslümanların yönetiminde dünyaya yayılmaya baÅŸlayan ve etrafı aydınlatan medeniyetlerin baÅŸarısı da bu çoÄŸulcu kültürün buluÅŸması ve ortaklaÅŸması ile mümkün olmuÅŸtur.

Her medeniyetin temelinde akıl, bilgi, bilim, din, inanç, yönetim ve emek olduÄŸu gibi güç, iktidar ve gösteriÅŸ de vardır.

Tapınaklar, piramitler, güvenlik amaçlı kaleler, surlar, sığınaklar, maÄŸaralar, yeraltında saklı ÅŸehirler gibi yapıların tamamında ÅŸaheser sanat izleri kadar güç ve iktidar izleri de hep vardır, belki de önceliklidir.

Acı ancak ne yazık ki gerçek olan; bilgi merkezli dijital bir çaÄŸda devleti, liderleri, kâhin veya din adamlarını kutsayan bir anlayışın geçerliliÄŸi ve etkinliÄŸi, coÄŸrafyamız için en büyük tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu anlayışı koruyan ve devamlılığını kendi varlık nedeni olarak gören asıl faktör; dinler deÄŸil, egemenlik arzusudur.

Bu arzuları paylaÅŸan siyasetçiler, haramzede zenginler, güç odakları ve din adamlarının iÅŸ birliÄŸi sonucu toplumsal aydınlanma ve medenileÅŸme engellenmektedir.

Müslümanlar; tarihi, geçmiÅŸi, geçmiÅŸte yaÅŸananları, liderleri, din adamlarını, devlet ve ecdadı kutsamaları sonucu sadece çaÄŸdan kopmadılar, medeniyet bilincinden ve Ä°slam'dan da koptular.

Bunun sonucu olarak özgür akla, bilime, deÄŸiÅŸime, yenilenmeye Ä°slamsız bir Müslümanlıkla direnmeye baÅŸladılar.

Bazı çevrelerin dinleri, özelde de Ä°slam'ı geliÅŸmenin ve aydınlanmanın önünde engel olarak göstermelerini gerçekçi bulmuyorum. Çünkü sorunların nedeni de çözümü de hiçbir DÄ°N deÄŸildir.

Esas olarak bütün dinler, medenileÅŸmeyi tavsiye ederler; adil, ahlaklı, merhametli olmak, yalan söylememek, aldatmamak, suç ve günah iÅŸlememek, hak-hukuk gözetmek, kendisi için istediÄŸini baÅŸkası için de istemek, ortak iyiye teÅŸvik etmek ve ortak kötüden sakındırmak, emeksiz kazancı önemsememek gibi öÄŸütlerin hangisi 'medeniyet' ilkelerinden deÄŸildir? 

Medeniyet kurmak veya medenileÅŸmek için dinlerle yüzleÅŸmek zorunludur ancak dinleri dışlamak veya dinleri engel görmek yanlıştır.

Tarihte inÅŸa edilmiÅŸ bütün medeniyetlerin, deÄŸiÅŸim ve geliÅŸmelerin harcında dinler ve peygamberler vardır.

Bilmeliyiz ki Orta ÇaÄŸ'da aydınlanmayı saÄŸlayan ve Ä°slam motivasyonu ile insanlığı aydınlatan DoÄŸu'ydu.

21'inci yüzyılda ise Ä°slamsız bir Müslümanlık ile Avrupa'nın Orta ÇaÄŸ karanlık dönemini yaÅŸadığımızın farkında dahi deÄŸiliz.

Silahsız-savaÅŸsız medeniyet mümkündür ancak ilimsiz-bilimsiz-hukuksuz-hürriyetsiz-adaletsiz-ahlaksız bir medeniyet mümkün deÄŸildir.

Bugün de efsane kahramanlar ve ÅŸanlı ecdat hamasetiyle, totaliter ve otoriter yönetimlerin ve kutsanmış liderlerin tahakkümünde, dincilik-mezhepçilik-milliyetçilik-ulusçuluk gibi gerici ideolojilerle bir medeniyet ve siyaset bilinci oluÅŸturmanın imkansızlığı ortadadır.

Denetim, denge, kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, hak ve özgürlükler, çoÄŸulculuk gibi çağın/medeniyetin olmazsa olmaz ilkelerinin olmadığı hiçbir paradigma, siyaset, yönetim ve sistem 'medeniyet' olarak tanımlanamaz.

Söz konusu ilkelerden uzak, yani medeniyet yoksunu olan biz bu coÄŸrafya insanlarının, Batı medeniyetiyle savaÅŸmak, meydan okumak, rekabet etmek gibi bir birikimimiz, kültürümüz, kurumlarımız ve siyasal sistemimizin olmadığını kabul etmek zorundayız. 

Bu gerçeÄŸin altını çizmekle birlikte coÄŸrafya olarak deÄŸil, Türkiye olarak medeniyet adına az da olsa sahip olduÄŸumuz bir demokrasi tecrübemiz vardır.

Bu tecrübeyi çok önemli ve büyük bir avantaj görüyorum. Çünkü medeni dünya ile bağımsız ve saygın bir konumda birlikte olmanın yolu demokrasidir.

Bu baÄŸlamda Türkiye, özü DoÄŸu'ya ait olan Batı medeniyetiyle evrensel deÄŸerlerde buluÅŸma ÅŸansına sahip tek Müslüman ülkedir.

Ä°nsan hakları, hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüÄŸü, çoÄŸulculuÄŸu, barış ve birlikte yaÅŸamayı içselleÅŸtirerek medeni Batı toplumlarıyla dayanışma içerisinde vereceÄŸimiz demokrasi ve medeniyet mücadelesi ile hem yerel ve milli zorbaları hem de ikiyüzlü Batı siyasetini açığa çıkarabiliriz.

Medeniyet, insanlığın ortak kazanımı olduÄŸu için her çağın paradigmasıdır. 

Bu durumda medeniyet, neden insanlığın ortak paydası olmasın?

Batı'nın kazanımlarından yararlanmak, asla bir kompleks nedeni olmamalıdır. 

Medeniyetin temeli ilim/bilimdir. Ä°lim ise insanlığın ortak malıdır. DoÄŸu'da veya Batı'da, Amerika veya Çin'de de olsa gidip almak, paylaÅŸmak medeni insanların görevidir.

Medeni olmanın da insanlığın da gereği bu değil midir?

Bunun yolu da savaÅŸtan deÄŸil, demokrasi ve barıştan geçer!

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır