20 Nisan 2024


Geleceğimiz Yanıyor!



Muhammet Mehdi ERDOĞMUŞ

A- A+

Felaketlerin nedenini arama doğada ya da başkasında,

Aynaya bakmak yeter bazen sorumluyu bulmakta!

-----

Yaratılış ve işleyiş bakımından muazzam bir sistemle kurulmuş bir kâinat düzeni vardır. Bu düzende her varlık, en küçükten en büyüğe kadar (insan-hayvan-bitki-mikrocanlılar vb.)  birbirleriyle bir bağ ve uyum içinde yaratılmışlardır.

Bir Şaman öğretisi şöyle der: ‘’ Her şey birbiri için yaşar. Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur.’’

Yani evren; yaratılış ve işleyiş bakımından bir denge üzerine kurulmuştur. Canlı ve cansız tüm varlıklarla birlikte insan da bu düzende evrenin bir parçasıdır.

Aynı çarkın dişlileri gibi. Var olan bu canlılardan birinin eksilmesi, azalması veya yok olması istisnasız tüm kâinatı etkileyecek bir düzen bozukluğuna neden olacaktır. Bunu doğrudan etkileyebilecek tek canlı türü de insandır.

Son bir haftadır ülkemizde yaygın yaşanan orman yangınlarının, insan müdahalesiyle bozulan kâinat düzenin sonucu olarak mı ortaya çıktığı konusunda henüz kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak dünyanın birçok yerinde benzer orman yangınlarının yaşanması, aklımıza ilk ihtimal olarak bunu getirmektedir.

Ayrıca denizler başta olmak üzere genel olarak bir çevre kirliliğinin, bitki ve canlı katliamlarının da yaşandığı dikkate alınınca, doğayı kirletenin ve kâinat dengesini bozanın öncelikle insan olduğu kesinlik kazanmaktadır.

Kuşkusuz insan müdahalesi olmadan dünya, doğal sistemin gereği bir değişim ve dönüşüm yaşamaktadır. Bunun sonucu olarak doğa ve insanlık da büyük felaketlere maruz kalmaktadır.

Depremler, kasırgalar, volkan patlamaları, tusunami, toprak kaymaları, salgınlar ve bunların neden olduğu yıkım ve kuraklıklar doğanın kendi dengesi içinde olabilen ve insanları etkileyen büyük felaketlerdir.

21. Yüzyılın hemen başından itibaren hızla artmaya başlayan doğa olaylarıylerı, iklim değişiklikleri tartışmalarını da aynı hızla gündeme taşıdı.

Bilim insanları “Dünya’da bin yılın en sıcak dönemlerinin yaşandığını ve küresel ısınmanın pik seviyesine ulaştığını, önümüzdeki yıllarda daha fazla hortum, kasırga, yağmur ve sel felaketlerinin görülebileceğini” belirtiyorlar.

Söz konusu afetlerin azalmayacağını da söyleyen Bilim insanları, artışın hızını “kömür-petrol, gaz, asfalt ve beton” gibi etmenlerin belirleyeceğini de bir uyarı olarak yetkililere hatırlatmışlardır.

Siyasetçilerle Bilim insanlarının ayrıştığı konular genellikle siyasetçilerin çıkarına olmayan ve siyaset yapma tarzını etkileyecek olan öneriler içermektedir. İlgisizliklerinin bir nedeni de bu olsa gerek!

Bunun bir örneğini NASA’nın kuraklık konusunda Türkiye’yi uyaran raporunda da görüyoruz.

Türkiye’yi yoğun bir kuraklığın beklediğini, özellikle “İstanbul çevresindeki çok sayıda rezervuarın 15 yılın en düşük su depolama seviyesine ulaştığını, koşulların devam etmesi halinde mahsül üretimin büyük bir tehdit altında olabileceğini, 13 Ocak 2021 itibariyle ölçülen İstanbul çevresindeki en az yedi rezervuarın depolama oranı yüzde 25’in biraz altına kalmış durumda olduğunu ve İstanbul sularının aylar içinde bitebileceğini” açıklayan bilgiler NASA’nın 18 Ocak 2021 raporunda paylaşılmıştır.

Peki Türkiye’yi yönetenlerin/iktidarın buna ilişkin herhangi bir tedbir aldığını bilen var mı?

Orman yangınları konusunda da bizi en çok üzen İktidarın tedbirsizliği ve umursamazlığı olmuştur. Geleceğimizi tehdit eden de iktidarın bu tutumudur.

Orman yangınları gibi önceden tahmin edilebilen felaketler karşısında önlem almayan, gerekli araç ve teçhizatı bulundurmayan bir yönetimde bugünümüz de geleceğimiz de tehdit altında değil midir?

İnsan müdahalesi ile gerçekleşen felaketleri “kader” olarak tanımlayan, alevleri “tekbirler getirerek söndürmeyi tavsiye eden”, “okuyup-üfleyerek söndürmeye çalışan” bir anlayışın hâkim olduğu bir ülkede gelecekten emin olmak mümkün müdür?

Dini anlayış ve uygulamaları, siyaset ve yönetim tarzları, toplumsal ve siyasal projeleri bilim-akıl ve zamanın ruhuyla çelişen bir zihniyetten geleceğimiz adına endişe duymamız gerekmez mi?

Her afet gibi orman yangınlarının da canlarımızı, ciğerlerimizi yaktığından şüphe yoktur. Doğrudan etkilenenlerin çığlıklarından, ölüm, yıkım ve kayıplarından, imha olan ağaç, bitki, bahçe ve canlılardan dolayı acı duymayan, vicdanları sızlamayan çok az sayıda insanın olması çoğunluğun üzüntüsünü de örtmemelidir.

Yetkililerin bu azınlık üzerinden kendilerini temize çıkarmaya çalışması utanılacak bir durumdur.

Çoğunluğun üzüntüsü de acıları hafifletmeye, mağdurları teselli etmeye kâfi gelmemektedir. Ormanlarımızın yanmasını, talan edilmesini önlemeye de yetmeyecektir.

Bilimi ve aklı önemsemeyen siyaset ve yönetim anlayışımız değişmeden bilimsel önlemlerin alınamayacağını ve geleceğimizden emin olunamayacağını belirtmek isterim.

---

Yanarken ormanlar ve canlılar acı çığlıklar içinde

Sağır ve kör olmak ne büyük bir tehlike!

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır