20 Nisan 2024


DEVLET Kimin, 'TÜRK' Kim?



Abdulbaki ERDOĞMUŞ

A- A+

Küresel gelişmelere paralel olarak coğrafyamız ve ülkemiz de olumlu/olumsuz etkilenmektedir. Bu etkileşim tamamıyla bizim dışımızda ve bize rağmen olmaktadır. Çünkü gelişmelere yön verebilen, dünyanın etkin bir gücü olarak yer alan hiçbir Müslüman ülke yoktur. Hepsi edilgen, sıradan birer Pazar ülkesidir.! Petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına sahip olanlar da “sağılan inek” misali sütünden ve etinden istifade edilmek için daha farklı bir muamele görmektedir. Sütü eksilince ve kilo kaybına başlayınca kesime gönderilerek, parçalara ayırılıp tüketilmektedir. Bu durum, değişmeyen bir döngü olarak, yaklaşık üç yüz yıldır sürüp gitmektedir.

Ne yazık ki coğrafyamız yalnız küresel güçlerin değil, yerel işbirlikçilerin, bizden olanların elinde de aynı kaderi yaşamaktadır. Ceberut devlet uygulamalarının ve kibir abidesi otoriter yöneticilerin pençesinde kan ağlıyor. Afganistan, Irak, Suriye ve Libya örneklerinde olduğu gibi, milyonlarca insanı kapsayan bir savaş ile oluk oluk kan akmaya devam ediyor. Milyonlarcası yerinden, yurdundan koparılmış yoksulluğa, sefalete, acı ve drama mahkûm edilmiştir. Örgütler ve devletler aynı yöntemlerle hem birbirleriyle savaşıyor hem de halka saldırıyor, halkın sığınacak bir devleti, emin bir beldesi ve adil bir yönetimi yoktur.! Dini veya la-dini savaşların mağduru halk, kazananı ise ulusal ve uluslararası egemenlerdir. Bunun karşılığında halka vadedilen ve yoksulun payına düşen din, milli gurur, şehitlik, gazilik ve cennettir.! Oysa bu unvanların hiçbiri siparişle veya birilerinin lütfuyla elde edilmez!

Türkiye de, bütün bu olumsuzluklardan fazlasıyla nasibini alan bir ülkedir. Türkiye; tarihi, kültürü, toplumsal yapısı ile bu coğrafyada kendisi olmayan belki de tek devlettir. Batılılaşma hedefi ile bölge ülkeleri arasında en doğru tercihi yapmasına rağmen ne bir Avrupa ülkesi, ne bir Ortadoğu ne de bir Asya ülkesi olmayı başarmıştır. Askeri darbelerle, vesayet ve müdahalelerle devamlı bir biçimde vatandaşlarıyla kavga ve çatışma halinde olmayı bir “beka sorunu” olarak seçmiştir.!.

Toplumsal talepler, değişim ve yenilenme ihtiyacı, “beka ve bölünme kaygısı” oluşturularak devamlı ötelenmiş, ülkenin kaynakları bu gerekçelerle heder ve talan edilmiştir. Bu talanın en büyük mağduru, aldatılanı, kandırılanı hiç kuşkusuz Kürtlerle beraber Anadolu Türkleri olmuştur. Etrak ve Ekrad birlikte asimilasyona tabi tutulmuş, asimilasyon Türkçe dil ve “Türklük” iddiasıyla yapıldığı için Etrak bunun farkında olmamış ve derin uykusundan hala uyanmamıştır.!

En kötüsü de, Etrak ve Ekrad arasında bir çatışma söz konusu olmadığı halde, çatışmanın tarafları olarak devamlı Türkler ve Kürtler olarak gösterilmektedir.! Kendi halkları aleyhinde statüko ile işbirliği yapanların dışında, ülkenin en yoksulları, mahrum ve mağdurları, cehalet ve hamaset ile kandırılanları, din, ezan, bayrak, devlet ve vatan ile duyguları gereksiz kabaranlar yine Etrak ve Ekrad unsurlarıdır.

Bu gerçeği dikkate aldığımızda ötelenen yalnız Kürtlerin veya diğer farklı unsurların talepleri değil, doğrudan Türk halkının da talepleridir. Çünkü Türk halkının da temel talebi, hukuk, demokrasi, ekonomik refah, nitelikli eğitim, insanca yaşamak gibi ihtiyaçlardan oluşmaktadır. Türk halkının bu ihtiyaçlarının karşılandığını kim iddia edebilir?

Türklere kurulan tezgâhın başında da, bu coğrafyanın kadim, tarihi, asli ve etkin unsuru olan Kürtlerin doğal hakları karşısında olmanın “vatanperverlik” olduğu iddiasıdır. Oysa Türklere “vatan” olan bu topraklar, Etrak ve Ekrad’ın birlikte olmasından doğmuştur. Nasıl olur da, aynı topraklar birisi için “vatan”, diğeri için “mezar” olmaktadır? Birisi “vatanperver”, diğeri ise “vatan haini” olmaktadır? Oysa her ikisi de yüzlerce yıl aynı toprakları ‘vatan’, gerektiğinde aynı ‘mezarı’ da kucak kucağa paylaşmıştır. Bugünkü ayrışmada bir gariplik, bir oyun yok mu?

 

Bunun nedenlerinden biri; sahibi Etrak, yani Türk halkı olmadığı halde “Türk devleti” olarak tanımlanan, “Türk” olmadığı halde ”ben Türküm” diyenlerce yönetilen, herkese “Türküm” demeyi dayatan, farklı unsurları kutuplaştırarak, çatıştırarak ayakta kalmayı strateji olarak benimseyen, dincilik ve ırkçılık sentezine dayanan bir devlet sistemi olduğunu düşünüyorum.! Böyle bir devlet Etrak’ın olabilir mi?

Neden bu devleti; asker, sivil, bürokrat, yönetici, memur, siyasetçi, iş adamı, esnaf, tüccar, kentli, köylü, yoksul, zengin, cemaat, tarikat, milliyetçiler, ulusalcılar, dinciler, sendikalar, dernekler, vakıfla, partiler (sade yaşayan ve istisnalar dışında) neredeyse herkes ve her kesim imkân ve fırsat bulduğunda çalmaktan, soymaktan ve talan etmekten geri durmaz? Bu toplumda bir sorun yok mu?

Bir devlete ‘yurttaşlık’ ile değil, etnik veya ideolojik bir aidiyetle bağlanmak ve bu gerekçelerle sahiplenmek; hem toplum, hem de devlet için bir sorun değil mi? Böyle bir devlet, halkın devleti olabilir mi? Böyle bir halk da “vatanperver” olabilir mi? Kanaatime göre olamadığı için halkların veya yalnız Türklerin  (Etrak) devleti olarak değil, “Türk devleti” olarak tanımlanmıştır.  Soruyorum: “Etrak” olmadığına göre bu “Türk” kim?

Bu iddiayı sorgulamaya değer buluyorum. Çünkü yenilenmek, değişmek, medenileşmek, çağdaş dünya ile birlikte olmak yerine kurulu düzenin korunmasına çalışan, kaynaklarını bu yönde seferber eden, 15 Temmuz’da olduğu gibi her dönemde yeni bir suç örgütü ihdas ederek genç nesilleri tasfiye eden, akıl-bilim-hikmet yerine çocuk yaşta milyonlarca Etrak ve Ekrad evladını “din eğitimi” adıyla Kur’an Kurslarına, sonra da İmam Hatip okullarına yönlendiren, çağdaş eğitim adına niteliksiz/kalitesiz ortaokul ve liselerde ve de mahalle üniversitelerinde eriten bir ülkedir Tük devleti!

Peki bu devlet kimin? Devlet, kurucu unsur olarak Etrak’ın olsaydı, kendi halkına (Türklere) bunu yapmazdı ve Kürtlere de asla savaş açmazdı, Ekrad dışlanmaz ve tarihi birliktelik yara almazdı.! Çünkü Etrak ve Ekrad’ın ayrışmas Türk devletinin sorunu değil, Türkiye ülkesinin sorunudur.!

Umutsuz değilim, aksine umutvar ve iyimserim. Yaralarımızı sarmak için hala fırsat ve imkân varken, tarihimizle, kimliklerimizle barışarak, evrensel ilkelerle insanlıkla buluşarak geleceğimizi inşa eder, medeni dünyanın bir parçası olabiliriz. Unutmayalım Türkiye ancak bir Avrupa ülkesi olarak iç barışı ve bütünlüğünü güvence altına alabilir, soyulmaktan, talan ve yağmadan kurtulabilir.!

Aydınlara, siyasetçilere, makul kesimlere, özellikle de büyük iddialarla ortaya çıkan yeni siyasi oluşuma/oluşumlara hasbi ve kalbi çağrımdır:

Hepimizin ülkesi olan TÜRKİYE’yi, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi ile hepimizin devleti yapalım.! Aksi halde, ne Etrak’a, ne de Ekrad’a yar olur.!

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır