28 Mart 2024


Altılı Masa Dağılır mı?



Abdulbaki ERDOĞMUŞ

A- A+

Altılı Masa; kısaca Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini değiştirmek, güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi tesis etmek ve bunun için de cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel seçimlerinde çoğunluğu elde etmek için oluşturulmuş bir iş birliğinin adıdır.

Hiç kuşkusuz ceberut bir sisteme karşı ve çok zor bir dönemde, iş birliği ve ittifak gayretleri küçümsenemez derecede önemlidir.

Bu iş birliğin, genişleyerek güçlü bir ittifaka dönüşmesini Türkiye’nin “beka” sorunu olarak gördüğümü belirtmeliyim.

Altını çizerek belirtmek isterim ki Altılı Masa oluşumu çok önemli ve değerlidir ancak Masa’nın önemi; partilerin gücünden ve Genel Başkanların karizmatik özelliklerinden değil, farklı partilerin aynı ilkeler etrafında mutabakat sağlamaları ve ortak hareket etmeleridir.

İlkeler ihlal edildiğinde kaçınılmaz olarak Masa da dağılır.

Türkiye’nin acil ihtiyacı; mevcut tekçi Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin seçim marifetiyle çoğulcu parlamenter sisteme dönüşmesidir.

Parlamentoyu ve parlamenter sistemi güçlendirmeyi mutabakatın ilkesi olarak benimsemiş Altılı Masa’nın, TBMM’nde nitelikli çoğunluğu sağlamayı en az cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemsemesi gerekir.

Bu bağlamda seçimlerin kazanılması için ihtiyaç duyulan stratejilerin geliştirilmesi ve kamuoyuyla bir yol haritasının paylaşılması yerine seçimden sonra iktidarın nasıl paylaşılacağını tartışmak sorunun ciddiyetine gölge düşürmektedir.

“Cumhurbaşkanı yetkilerini ortak ve eşit kullanma” iddiası yasal olmadığı gibi uygulanabilirliği de yoktur. Ortak yönetme iddiası seçim sonrası süreçle ilgilidir. Bu süreci belirleyecek olan seçim sonuçlarıdır. Temsil gücü oy ve milletvekili sayısı oranında elde edilir.

Oy oranları kıyaslanmayacak kadar düşük olan partilere “eşit statü” verilmesi iddiasının, CHP ve İYİ Parti tabanında rahatsızlık yarattığı bilinmektedir. Aynı rahatsızlığın kamuoyunda da yaşandığını belirtmeliyim.

Hele Masa’daki tüm partilere “yönetimde eşit söz ve veto hakkı tanınma” iddiası seçim sonrası muhtemel bir istikrarsızlık kaygısını artırmaktadır.

Bu nedenle seçim sonrası muhtemel bir iktidar ortaklığı için yol haritası çizmek yerine, seçim öncesi seçmen kitlesine yönelik bir yol haritasının çizilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Önemli olan; seçmenin sağduyusunu öne geçirerek doğru karar vermesine yardımcı olmaktır.

Altılı Masa’nın aklımıza ihtiyaç duymadığını biliyorum. Benim de akıl verme gibi bir iddiamın olmadığını belirtmeliyim.

Ancak birlikte yönetmenin “eşit yetki kullanmak” olmadığı gerçeği göz ardı edilemez. Aksi halde yönetim krizi ve istikrarsızlık kaçınılmaz olur.

Masa’da ‘eşitler’ olarak oturmak ve alınacak kararlarda kullanılan Genel Başkan oylarının eşit derecede olması ile yönetimde eşit yetkilere sahip olmak farklı şeylerdir.

Son zamanlarda Altılı Masadan farklı seslerin çıkması, farklı politik tarzdan kaynaklandığını düşünüyorum.

Altılı Masa, CHP ve İYİ Parti dışında diğer partiler için parlamentoda var olmanın tek seçeneğidir. Bu seçeneği partileri için bir politik avantaja çevirme gayretlerini anlayışla karşılamalıyız.

Genel Başkanların afaki ve hamasi söylemlerini, siyaset gerçekleriyle örtüşmeyen iddialarını bu kapsamda değerlendirmeliyiz.

Altılı Masayı bağlayan söz konusu söylem ve iddialar değil, mutabakatın ilkeleridir. Bu ilkelerin en başında ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmak ve gerektiğinde milletvekili seçimlerinde ittifak kurmaktır.

Bu gerçeğin bilinmesi için öncelikle toplumun Altılı Masa ile ilgili kaygılarının giderilmesi gerekir.

Bunun için de kafa karıştırıcı açıklamaları önlemek ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla Altılı Masa sözcüsü olarak Genel Başkanlardan birisine sorumluluk verilmesi uygun olabilir. Bu kişinin Temel Karamollaoğlu olmasının isabetli olacağını düşünüyorum.

Dikkat çekmek istediğim önemli bir husus da şudur:

Bu ülkenin duyarlı insanları olarak mevcut siyasal iklimin toplumumuzu daha çok ayrıştırdığını, kutuplaştırdığını, ideolojik ve politik düşmanlıkları derinleştirdiğini görmezden gelemeyiz.

Politik, ideolojik, etnik, inanç, dil, kimlik, kültür farklılığımız nedeniyle ülkemizi ve insanlarımızın geleceğini riske atamayız.

Zorbalığa, ırkçılığa, dinbazlığa, ayırımcılığa yol açan mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine ve devamı durumunda çok daha ceberut bir yönetime dönüşeceği kuvvetle muhtemel olan bir düzene oylarımızla yol veremeyiz/vermemeliyiz.

Bu konuda tarihi sorumluluğun öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in omuzlarında olduğunu hatırlatmalıyım. Başarının da başarısızlığın da en büyük payı kendilerinin olacaktır.

Bu iki liderin Altılı Masada aldığı rolün gereği olarak muhalefeti en geniş biçimiyle içine alacak şekilde siyasal ve toplumsal bir ittifaka, hatta “Millî Mücadele” ’ye dönüştürülmesi beklenirdi.

Yüzüncü yılda cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması hedefinin gereği budur. HDP başta olmak üzere herhangi bir muhalefet partisini, gurup ve kitleyi söz konusu kuşatıcı ittifakın dışında tutmak Milli Mücadele ruhuyla da demokrasi iddiasıyla da asla bağdaşmaz.

Bunun için Altılı Masa’yı sayısal olarak çoğaltmak ve aynı masada bir arada oturmak da gerekmez. Muhalefeti mümkün olduğu kadar genişletmek ve ilkler etrafında ayırım yapılmaksızın her kesimle mutabakat sağlamak önemlidir.

Geniş mutabakatın olmazsa olmaz partisi HDP’dir.

En azından Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile kamuoyuna açık görüşmelerde bulunması ve ihtiyaç duyulan müzakereler yapmasının yolu açık tutulmalıdır. Meral Akşener’in cesur bir kadın lider olarak Millî Mücadele ruhuyla buna imkan vermesi gerekir.

HDP, Türkiye partisidir. Yasallığı ve meşruluğu devam ettiği sürece Millî Mücadele ve demokratik Türkiye projesinin dışında tutulamaz.

Söz konusu demokratik Türkiye olduğunda sol-sosyalist-sağ-muhafazakâr-İslamcı vb bütün partilerle ve farklı kesimlerle ittifak etmek bir “beka meselesi” olarak görülmelidir.

Meral Akşener’den beklenen adımın mutlaka atılacağına olan inancımı koruyorum.

Altılı Masa için demokrasi öncelikli olmasa da HDP dışlanarak seçimler riske atılamaz.

Son olarak Altılı Masa bileşenlerini Fransız toplumbilimci, hukukçu ve siyasetçi Maurice Duverger’in şu tespitini hatırlatmak isterim:

“İktidara aday partiler gerçekçi olmak zorundadır. Programı, iktidarda gerçekçilik testine tabi tutabilir, yapacağı her türlü demagojiyi bir gün geri tepebilir... Mümkün olandan fazlasını vaad etmemelidir. Teorik sorunlarından çok somut problemlere önem vermek zorundadır. Çünkü devlet teorilerle yönetilmez.”

 

Yorumlar (0)



Bu makaleye ait yorum bulunmamaktadır